ÇAN işçileri sendika hakkı için direniyor

Konuk Yazar: NURAN GÜLENÇ - nurangulenc@gmail.com

Sendikaların sokakları terk ederek, hukukun labirentleri arasında kaybolmaya başladıkları günlerde metal direnişi geldi. İyi ki de geldi. Sendikalar sokakları hatırladı; en önemlisi işçiyi, tabanın sesine kulak vermesi gerektiğini hatırladı. Ardından, 7 Haziran seçimleriyle 12 yılın korku ve baskı saltanatı çöktü. İyi ki de çöktü. Şimdi sokaklar bizim.

Metal direnişinin ardından gelen Petkim zaferi örgütlü mücadelenin, grev hakkının yasaklandığı işyerinde, işçinin kazanabileceğini gösterdi. Önümüzdeki günler, örgütlü örgütsüz pek çok işçinin hak arama, sendikaların önüne konulan barajların yıkılması için mücadelelere sahne olacak.

Seçime kitlendiğimiz günlerde İstanbul’da gözlerden uzak bir direniş başladı. ÇAN Ortak Girişimi işçileri sağlıklarını tehdit eden koşullarda, insan yerine konmadıkları işyerinde çalışma koşullarını ve ücretlerini düzeltmek için Petrol-İş Sendikası’na üye oldular. Sendika, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan toplusözleşme görüşmelerine başlamak için çoğunluk sağlandığının onayını aldı. Ancak, işyeri yönetimi Bakanlığın kararına itiraz etti.

ÇAN Ortak/ Norm işyeri yönetimi, sendikalaşmayı önlemek için işçileri işten attı. İşçilere sendika üyeliğinden istifa etmeleri için baskı yaptı, e-devlet şifrelerini getirmeleri için zorladı, tehdit etti. Buna karşılık işten atılan 3‘ü kadın 12 işçi, 1 Haziran’da işyeri önünde direnişe başladı.

ÇAN Ortak diye bilinen işyerinde Norm Sanayi adında ikinci bir şirket daha var. Laboratuvar ve dikim bölümünden oluşan işyerinde Nükleer Biyolojik Kimyasal (NBC) silahlara dayanıklı elbiseler üretiyorlar. Bunun alıcısı da Türk Ordusu. Milli Savunma Müsteşarlığı’nın 2007 yılında yapmış olduğu ihale sonucunda, ÇAN (Çelikay-Atlas ve Norm) ortaklığı almış. AKP döneminde yapılan tüm ihalelerde olduğu gibi, bu ihalenin üzerine pek çok söylenti dolaşadursun bizi ilgilendiren asıl konu, işçilerin hangi koşullarda çalıştırıldığı.

Bu konfeksiyon bildiğiniz gibi değil
Bu işyerini, bildiğimiz konfeksiyon fabrikaları ile karıştırmamak gerekiyor. Savaş sırasında kullanılabilecek biyolojik kimyasal silahlara karşı koruyucu özelliği olan kıyafetler dikiliyor. Konfeksiyonun, üstünde, kurulu laboratuvarda ana maddesi karbon olan malzemeyle kumaşlar kaplanıyor, Çin’den temin edilen toz halindeki karbon burada büyüklü küçüklü fırınlarda bir dizi eritme işlemi yapıldıktan sonra kumaşa giydiriliyor, kurutuluyor ve alt kattaki konfeksiyona dikime gönderiliyor.

İşçileri sendikal örgütlenme için harekete geçiren çalışma koşullarını anlamak için onların sözlerine kulak verelim; “İşyerinde zaman zaman karbon tozundan göz gözü görmüyor. Gözlerimiz kıpkırmızı. Havalandırma sitemi yok. Boğazımızda hiç bitmeyen bir yanma hissi var. Tırnağınızı azıcık dipten kesseniz, iltihaplanma oluyor.” İşe yeni başlayanlar baş dönmesi ve baş ağrısından şikayet ediyorlar. İstinasız her gün 4-5 işçi işyeri yakınındaki sağlık ocağına bu şikâyetle gidiyor, hatta işçilerin bazıları bayılıyor.

İşyeri ortamında ve makinalarda oluşan tozu çekecek bir süpürge bile yönetim tarafından alınmamış, temizlik için hava kullanılıyor, toz aynı ortamda havaya kaldırılıp tekrar aynı ortama çöküyor. İşçilerin ellerini yıkayacakları sabun dahi verilmiyor. Dayanılmaz bir çürük kokusu var. Bu koku fırınlarda eritilen karbon fırınlarının açılması ile daha da artıyor. Hatta fabrika dışına kadar geliyor. Kapıda beklerken bile kokunun verdiği rahatsızlık nedeniyle başınız dönüyor.

İşçilere işçi sağlığı adına neler yapılıyor, diye sorduk, işyerinde herhangi bir sağlık gözetimi yapılmıyor. Yaklaşık 8-10 ay önce gelen ve iş güvenliği uzmanı olduğunu sonradan anladıkları kişiye şikâyetlerinden söz ettiklerinde, “Bundan daha iyi iş mi bulacaksınız” diye bir güzel azarlanmışlar. İşçilere verilen maskeler ise hijyen maskesi.

Kadınlı erkekli çalışılan işyerinde, havada sürekli olarak bulunan karbon paracıklarının çalışanların akciğer ve diğer organlardaki etkilerini önlemek adına sendikal mücadeleye kadar bir şey yapılmamış.

Direndikçe değişiyorlar
İşçilerin kapıda direnişe başladıkları günden bugüne, fabrika hakkındaki bilgiler kamuoyuna yansıdıkça, işyeri yönetimi, olası tepkileri önlemek için lavabolara sabun, kağıt havlular koymuş, temizlik için emme özelliği olan süpürgeler alınmış, filtreli toz maskeleri alınmış, hatta işyeri yönetimi havalandırma için harekete geçmiş. Düne kadar çalışırken karbon tozundan kapkara olan işçilere bir sabunu çok gören işveren sabunu koydu ama bedelini sendika üyesi işçiye ödetmeye çalışıyor. Sendikal nedenle işçi kıyımı başladıktan sonra, yasalara aykırı şekilde işe alınan taşeron işçileri de hemen makinaların başına geçmiş durumda.

Balık baştan kokmasın
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanlığına; Milli Savunma Bakanlığı’na çalışan firma, diğer bakanlığı olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından takip edilen sendikal süreci durdurmak için müdahale etti. Çoğunluk tespitine itiraz edip anayasal haklarını kullanan işçileri işten attı. Başta devletin bakanlıkları olmak üzere harekete geçilmeli, işçilerin mağduriyeti bir an önce sonlanmalı, kurumlar daha fazla zan altında kalmadan giderilmeli. İşçiler tekrar işbaşı yapmalı ve sendikal süreç olması gerektiği gibi ilerlemeli. Yoksa balık baştan kokmuş olacak.