Polisiye roman ve filmlerde hoş bir klişe vardır. Cinayet-olay mahalline gelen dedektif kurbana ya da yakınlarına ilk önce şunu sorar; “Düşmanınız var mıydı? Tehdit aldığınız birileri? Kimden şüpheleniyorsunuz?”
Genelde hikâyenin ana kahramanı da olan dedektifin ilk sorusuna aldığı cevaplar soruşturmanın çıkış noktası olur. Şüphelileri bu soruyla belirler ve yola koyulur.

Pazartesi sabahı HDP’nin Adana ve Mersin’deki iki bürosuna bombalı saldırı haberiyle güne başladık. Bianet’te okuduğum bir habere göre HDP bürolarına yönelik irili ufaklı yaklaşık 70 saldırı gerçekleştirilmiş. Çoğu maddi zararla sonuçlanırken bir kısmında yaralılar da var. Peki bu saldırılarla ilgili tutuklanan ya da gözaltında tutulan kişi sayısı kaç dersiniz? Sıfır. Bir seçim arefesinde ülkenin dördüncü büyük partisine sistematik olarak saldırı düzenleniyor ve araştıran, soruşturan yok.

İşin HDP’yi de CHP’yi de MHP’yi de aşan vehametini konuşmadan önce bu saldırılara bir eğilelim. Eksik kalan kısım tamamlansın.

Madem soruşturan eden yok, o zaman bir polisiye roman dedektifi tutalım. Kitabın başlangıcı için diyalog kurgusu da benden olsun. HDP bir polisiye hikâyede kurban olsa, dedektifle sohbeti aşağı yukarı şöyle olurdu;

- Sayın HDP. Geçmiş olsun. Olayı aydınlatabilmemiz için size birkaç soru sormamız gerekiyor. Düşmanınız var mıydı?

- Aslında düşman denebilir mi bilmiyorum. Ama uzun zamandır meydan meydan gezerek bize din düşmanı diyen ve ülkenin çeşitli bölgelerinde kalabalıklara hedef gösteren biri var. Boyu ortalamanın üzerinde, seyrek bıyıklı, yaşlı bir adam. Ankara’da bir sarayda oturuyor. Adresi gerekirse verebiliriz.

- Kim bu adam, biraz daha detay verebilir misiniz?

- Yalnız bizle değil, bu muhitteki herkesle arası kötü. Çok zengin, emrinde tonla silahlı adam var. Daha da zengin ve güçlü olmak istiyor. Bizi engel olarak görüyordu.

- Sizi özel olarak tehdit ettiği bir an hatırlıyor musunuz?

- Büyük bir kalabalık toplayıp şaklaban demişti bizim için. Bunların derdi sizin kutsal kitabınızla diyerek yuhalatmıştı. Bir de yardımcısı var, kısa boylu, yine seyrek bıyıklı, okumuş etmiş biri olduğu için diğerinin özel kalem işlerini yürütüyor. Bazı meydanlara da onu gönderiyor. O da aynı şekilde bizim için isminden utan, dinini bilmezsin gibi laflar ediyor. Başka adamları da var hakkımızda konuşan. Bunlar bu mahallede oturursa ortalık karışır, huzur bulamazsınız deyip ahaliye gözdağı veriyorlar. İnanır mısınız, emrindeki gazetelere “domuz pastırması yiyor” diye manşet dahi attırdı.

Bu diyalogdan sonra dedektif yardımcısına döner. “Baş şüphelimiz belli oldu gibi duruyor, ne dersin Richard. Adamımızla sohbet etmenin vakti geldi sanırım” der. İkili arabalarına binip şüphelinin ifadesini almak üzere yola koyulur.

CSI seçim sandığı
Kurgu bir yana. HDP’ye yapılan saldırıların, tek fail bulunmamasının, sağlıklı soruşturma yürütülmemesinin yalnız HDP’nin sorunu olduğunu düşünenler fena yanılıyor.

Birincisi. Bu durum büyük-küçük her siyasi grubun saldırı tehdidi altında yaşamasının yolunu açar. Hâkim gücün tehdit önceliğine göre herkesin “saldırılabilir” pozisyonda sıra beklediği bir demokrasi şöleninde eğlencemizin bölüneceği anı bekler dururuz.

İkincisi. Yurttaşların can güvenliğini korumak gibi temel bir görevini yerine getirmeyenin başka temel görevlerine de sadık kalması beklenebilir mi? Bahsettiğim temel görev tabii ki seçim güvenliği. Zaten YSK’nin dahi biat ettiği, Anayasa’nın kendisini bağlamadığını sık sık vurgulayan silahlı ve tam hâkim bir gücün hile denemeyeceğinden emin olan yok gibiydi. Bu ortamda can güvenliğine dönük tehditler güvensizliği kat kat artırıyor.

Hile yapılır mı yapılmaz mı tartışması için Demirtaş, nerede olduğunu hatırlamıyorum, bir mitinginde “hırsızda huydur huy, dayanamazlar” demişti. Yani istihbarati bilgilere falan gerek yok, az çok sezgiyle tahmin edilebiliyor.

Bizde malum dedektiflik müessesi gelişmediği için temel görevlerinden kendini azad etmiş devletin karşısında sandık güvenliği de oy verenlere emanet. Bu ülke her birimizi Sherlock Holmes olmaya teşvik eden bir fırsatlar ülkesi. Kıymetini bilelim de oylara sahip çıkalım.