çArşı vicdandır

EFKAN BOLAÇ 

Haziran Direnişi bize yeni şeyler öğrettiği gibi bazı var olan şeyleri de parlatarak gözümüze soktu. Bu gözümüze sokulan şeylerden biri bir taraftar, semt grubu gibi gördüğümüz “çArşı” idi. 

Direniş döneminde polis şiddetinin en üst düzeyde olduğu zamanlardı. Kendilerini “çArşılı” olarak ifade eden insanlar semtlerine yönelik şiddetin önüne geçebilmek için barikatlar kurdular, mahallelerini gazdan, TOMA’dan korumaya çalıştılar.

Zamanında bazı diktatörlerin “Bana yüzbinlik bir stat yapın halkımı uyutayım” dediği oldu. Futbol, kara para aklama, şiddet, holiganizm gibi görüldü. Ancak hep negatif kutup olacak değil ya, mutlaka bunun tersi de olmalıydı; ve çArşı oldu…

“Futbol bazen sadece futbol değildir, futbol fena halde hayata benzer” önermelerinin olduğu bir süreçte bir semtin insanları bize bunu gösterdi. Elbette bu doğrular karşılıksız(!) kalmayacaktı…

Gezi Parkı’na saldırılıp boşaltılmasının hemen ardından, 16 Haziran’da çArşı grubuna üye olduğu söylenen insanların evleri basıldı. Polise göre 15 Haziran 2013 saat 15:00 sıralarında kendilerine bir ihbar gelmişti. İhbarda “işyerlerinin duvarlarına ve kepenklerine yazı yazıldığı, zarar verildiği, grubu örgütleyerek polise taşa attırdıkları, ‘kamu malı’na zarar verdikleri” söyleniyordu. 21 kişinin isimleri verilmiş ve bunun üzerine operasyon başlamıştı. Ancak bu 21 kişiden yalnızca 3-4’ünün evine gidildi diğerleri taraftar operasyonu soruşturmasının içinde tutuldu. 

16 Haziran’da savcı Muammer Akkaş 19 kişi hakkında gözaltı kararı verdi, eklemelerle 21 kişi hakkında polis fezlekesi düzenlendi. Sorgulama sonrasında da 2 kişi tutuklandı. Tutuklananlardan biri evde bulunan silahların babasına ait olması sebebiyle savcılık tarafından bırakıldı. Diğeri de bir ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Bir ay tutuklu kalmasının sebebi ise sokakta bulduğu ve polisler tarafından düşürülen bir gaz kapsülünün evinde olması idi (elle atılan gaz bombalarından). 

Nihayetinde 35 kişi hakkındaki dava 2014 Eylül’ünde açıldı. Açılan davada çArşı, “hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni yıkmaya çalışmakla” suçlanıyordu. Dünyada ilk kez bir hükümet, bir taraftar grubunun kendisini yıkabileceğinden korkmuş ve bunu yargılama evraklarına taşımıştı.

İddianame incelendiğinde, daha önce soruşturması yapılan taraftar operasyonu kapsamındaki dinlemelerin bu dosyaya aktarıldığı görüldü. İki ayrı soruşturma varken savcılık eski soruşturma üzerinden işlem yapmadı kendisine yeni bir yöntem çizerek dosyayı örgüte bağlamaya çalıştı. Savcı Muammer Akkaş ısrarla bu dosyayı örgüt soruşturması olarak yürütmeye çalıştı ancak 17/25 Aralık operasyonu sonrası bu dosya kendisinden alınarak başka bir savcıya devredildi. 

Savcı Muammer Akkaş’ın delilleri aldığı 2013/974 sayılı taraftar operasyonu dosyasında savcılık ortada bir örgüt görmediğini söylemiş ve dosya hakkında görevsizlik vererek genel soruşturma savcılığına dosyayı göndermiştir. Ancak Muammer Akkaş’ın ardından  aynı dosyadan soruşturma devam etmiş ve zorla bir örgüt yaratılmıştır. Ortada artık devletçe tehlikeli olan hatta ve hatta hükümeti bile yıkabilecek bir örgüt vardır!

çArşı davası bir talimat yargılamasıdır. Birileri tarafından bağımsız(!) yargımızın kulağına bir şeyler fısıldanıldığı açık. Bir anlamda Haziran Direnişi’yle çArşı üzerinden hesaplaşılıyor. Rövanşist bir tarzla yargılanan insanlar itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. 

 

Mübalağa cenk olundu 

(Yargılama safhası)

Nihayetinde dava günü geldi çattı (Ya da mübalağa cenk olundu). Dava öncesi ısrarla mahkeme heyetinden duruşmasının daha büyük bir salonda yapılmasını talep ettik. Mahkeme Başkanı “Ben deplasmana çıkmayı sevmem” dedi ve küçük salonda ısrar etti. Duruşma açıldığında sanıklara ve avukatlara dahi salonun yetmeyeceği anlaşılınca büyük salona geçildi. Ancak çArşı’ya büyük salon dahi yetmedi. 

Yargılama safhasında ortada bir örgüt olmaması sebebiyle davanın reddedilmesi gerektiğini ya da görevsizlik kararı verilerek davadan Ağır Ceza Mahkemesi’nin el çekmesini istedik ancak mahkeme reddetti ve sanıkların sorgulamaları başladı. Sonra yaşananlar bir komedi filmini aratmadı.

Tutanaktan mahkemedeki diyaloglar
Mahkeme Başkanı, Cem Yakışkan’ı çağırarak iddianameye karşı diyeceklerini sorduktan sonra “Neden Gezi Parkı’na pizza gönderdin?” diye sordu. Yakışkan ise “Bacanağım, bana telefon açarak Divan Otel’in oraya pizza göndereceğini söyledi. Ben pizzacı dükkanı işletiyorum, iyi bir siparişti, memnuniyetle karşıladım. Hatta banka dekontu bile duruyor “ dedi. 

Mahkeme ek olarak Cem Yakışkan’a “Darbeye yardım da mı etmediniz?” deyince işte o cevap geldi: “Darbe yapacak gücümüz olsaydı, Beşiktaş’ı şampiyon yapardık. Bizim darbeyle işimiz yok.” 

Sanıklardan Volkan Eroğlu’na sıra geldiğinde ise hakim “Senin evinde döner bıçağı bulunmuş ne diyorsun” dedi. Volkan, “Babam tavuk dönercidir, döner bıçağı babama ait, iş yerinden eve getirdiği bıçaklardan biri” diye cevap verdi.

Mahkeme Başkanı’nın Engin Sarar’a “Twitterda ‘pıçaklarım’ diye yazmışsın ne anlama geliyor?” demesi üzerine salonda gülüşmeler oldu. Engin: “Baaddin (tutanağa böyle geçti)  isimli bir Twitter hesabı var, bu hesaptaki karikatürün lafını yazdım, dedi.

Sanık Koray Yalnız’a soruldu: “Dozer ya da TOMA’yı ele geçirdin mi, kullandın mı?” 

Koray, “Benim bahsi geçen zamanda ehliyetim bile yoktu, dozer ya da TOMA kullanma imkanım yok” diye cevap verdi.

Hakan Tezel ise savunmasında; “çArşı’nın terör örgütü olmakla suçlanması saçmadır, iftiradır, AKP’nin Kazlıçeşme mitinginde Genel Başkanı çArşı buraya diye kürsüde seslendi, örgütü orada arayın. Bizim çArşı olarak hükümetle ilgimiz yok, hükümet kendini fazla havalara sokuyor.” diyerek noktayı koydu.

Ve dava 2 Nisan 2015’e ertelendi.

İddianame, komedya olmaya aday bile değildi (ancak kara mizah olur). Darbe yapacakları söylenen kişilerin neyle darbe yapacaklarının delili yok. İki pankart açarak, iki taş atılarak darbe mi yapılacaktı anlaşılabilir değil.  TDK darbe tanımını, “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak yenileyince elbette böyle demokratik eylem ve etkinlikler de darbe olarak adlandırılabilir. Başka bir davada bir hakimin bana dediği gibi “Burası Türkiye her şey olabilir…”

Bu dava hükümet açısından da utanç duyulacak bir dava olarak görülmelidir. Cihan devleti(!) olan ve gücünü kimsenin sınamaması gereken bir devleti bir taraftar grubu yıkabilecekse vay o devletin hükümetin haline…

 

çArşı neydi?

çArşı duruşma gününe “Aklımız vicdanımızda kaldı” diyerek yayınladığı deklerasyonla damgasını vurdu. 

çArşı neydi?

çArşı Van’a giden atkıydı.

çArşı köy okullarında kalem, defter, kitaptı.

çArşı, ‘kan’dı.

çArşı, ayakları su alan çocukların ayakkabısıydı. (Bazılarının yaptığı gibi kutuyu saklayıp içini doldurmadı.)

çArşı, nükleere, darbeye, HES’lere karşıydı. “Şirin bilseydi Munzur Çayı’nın gizemini Ferhat’ın hali nic’olurdu?” diyen yine çArşı’ydı.

    çArşı, sokak hayvanlarının kulübesi, mamasıydı.

Velhasılı çArşı, bir semtin, bir takımın, bir kentin ve bir ülkenin vicadınıydı. Örgütse eğer çArşı, bahar gibi patlayıp sürgün versin,  enva-i çeşit meyveye çiçeğe dursun.

    İyi ki çArşı var,

    vicdanınızla kalın…