Caz tarihinin ta kendisi
Wayne Shorter (Fotoğraf: BirGün)

2 Mart günü Dünya Caz Tarihi kitabının bir yaprağı daha okunarak sağdan sola çevrildi, Amerikalı saksofoncu Wayne Shorter 89 yaşında hayata veda etti. Onu ilk dinlediğim andan itibaren takip etmiş, her çaldığı plağı almıştım. Çünkü caz tarihindeki gelişmelerin üzerinden izlenebileceği en iyi birkaç isimden birisiydi. Tarzını hemen ayırt ediyordum: kırılgan, ürkek ama masif bir soundu vardı. Kısa ama pırıltılı melodileri sade çalıyor, lafı uzatmadan fikrini güçlü bir biçimde vurguluyordu.


Sadece plaklarını toplamakla yetinmedim. Ülkemize her geldiğinde (ki yedi konser verdi ve bazılarını kaçırdım) izlemeye gayret ettim. 25 Mart 2009 tarihinde İş Sanat’taki konserde, başka bir boyuta taşınmıştı; sahnede öne çıkan adam olmanın zevkini bir kalemde geçmiş, yanındakileri dinlemenin ve sohbete kâmil insan olarak dâhil olmanın erdemini yaşıyordu. İki yıl sonra Cemal Reşit Rey’de (CRR) çalarken 78 yaşındaydı ve halen müziğini güncellemeye çalışıyordu, onurlu bir biçimde, moda akımlara paçasını kaptırmadan.

2016 yılında ise yine CRR’de konser akşamı Kongre Vadisi adı verilen bölge araç ve yaya trafiğine kapatılmıştı. İçinden geçtiğimiz parkın giriş çıkışlarında polis bariyerleri, Toma’lar, siviller... Mekânlardan birine devlet "böyyüklerimiz" gelmişti. Biz “küçük insanlar”, dar bir koridordan geçerek salona varmıştık. Shorter ise olanlardan habersiz, piyanist Danilo Perez, basçı John Patitucci ve davulcu Brian Blade ile çalarken mütemadiyen iç evrenindeki boşluğa bakıyordu. Hiçbirinde ne konuştuğuna, ne de izleyiciye selam verdiğine tanık olmadım ancak bundan nezaketsiz biri olduğu sonucunu çıkarmayın.

***

Shorter, saksofonda az ve öze dayalı tarzını, sert ton kalitesini ve yoğunluğunu, büyük ölçüde ellilerin ortalarında, yanında çalıştığı John Coltrane’e borçluydu. Yetmişlere kadar Miles’la çalmıştı. “Nefertiti” ve “Footprints” gibi modal besteleri, caz tarihine bıraktığı sayısız mirastan birisiydi. Blue Note için çalıştığı renkli dönemde, paletindeki çeşitliliği hard-bop’tan avangarda kadar zenginleştirmişti. Sonra Funk faktörünü de işe dâhil eden Shorter, sopranoda da başlı başına bir ekoldü. Bir ışık demeti gibi parlayan tonları ve lirik hisleriyle, seksenlerde ortaya çıkan neo-bop üzerinde etkiliydi. Etkiledikleri arasında en öne çıkan kişi Branford Marsalis oldu. Artık Shorter’ın caza olan katkısı birkaç boyutta ele alınıyordu; kompozitör, saksofoncu, topluluk lideri ve kanaat önderi olarak.

Doğaçlama müziğin tarihinde iki devrimci dönemeçte yer aldı Shorter; birincisi, Miles’ın ikinci dörtlüsünde kompozisyon katalizörü, ikincisinde de Weather Report’un beyinlerinden biri olarak. Buna rağmen kendini yere göğe koyamayanların tersine mütevazıydı. Huzurlu, kendisiyle barışık ve gizemli bilgeliklere sahip, karşısındakinin kafasında sorular uyandıran biriydi. Evinde pufuduk terlikleri ve çizgili bol pijaması ile oturan bir adam olarak sonsuzluk ve cazın geleceği hakkında felsefi düşüncelere gark olmuş; “Müzikle hayatı anlatmıyorum, müziğim sonsuzluğun kutsanmasıdır” diyordu.
Ömrü boyunca, her genç idealisti korkutacak bir azimle çalıştı. Neredeyse her albümünü, yeni şeyler denemek, eski alışkanlıklardan kurtulmak ve tabuları altüst etmek için fırsat gördü. Yıllarca sopranodan tenor saksofona yaptığı yolculuklarda değişimin kendisini masanın ortasına koydu. Albümden albüme rol değiştirdi ama misyonunu hiç kaybetmedi. Akıl hocalarının yaptığı gibi geçmişten aldığı bilgileri özümleyerek kuşaktan kuşağa aktardı.

Nezaketi verdiği selamlar, ağzından çıkan laflarla ölçülecek sanatçılardan değildi Shorter; kulise elinizde plaklarla girdiğinizde onları gözleri parlayarak imzalıyordu.