Prof. Dr. Cevat Çapan gözaltındayken, başında bekleyen asker ne sordu?

BASKINDA gençler alınmış. Mustafa Baykara da kiracılar arasında (bunu çok sonraları öğreniyor).

Mustafa Baykara, İzmit'te işçilerin önderi olarak biliniyor. THKP/C içinde önemli görevler yüklenmiş bir kişi. Her yerde aranıyor. Ev sahibini de alıyorlar bu arada.

Araştıracaklar, ilgisi var mı yok mu?

Sakallı biraz daha sakin ama o da haberi heyecan içinde bekliyor.

Gelen habere göre tutuklanacaklar ya da serbest bırakılacaklar. Onun için önemli anları yaşıyorlar. Bir yandan da yanlarında sandalyede oturmakta olana bakıyorlar.

Baktıkça buradan bir an önce uzaklaşmanın doğru olacağını iliklerinde hissediyorlar.

Sakallı, gözlerini çeviriyor, kaçamak soruyor:

-Size işkence mi yaptılar?

Kafasını sallıyor.

Tedirginliği daha artıyor.

-Ne yaptılar?

Dilini gösteriyor. Konuşamadığını anlatmak için.

Başlarında nöbet bekleyen, onlara acıdığı yüzünden belli, bir asker var, soruyor, sakallı'ya:

-Siz hoca mısınız?

-Hocayım.

-Hangi caminin hocasısınız?

-Yok, ben, cami hocası değilim.

Askerin ilgisi artmış, konuşmayı sürdürmek istiyor

-E, o zaman, ne?

-Üniversitede hocayım.

-Adınız ne? Belki ilerde lazım olur

-Ben size adresimi, adımı bırakayım, tabii belli mi olur? Sizinkini de alırım. Benim adım Cevat. Cevat Çapan.

Sakallı hoca, küçük bir defter çıkarıyor, askerin adını soyadını adresini yazıyor.

O ara haber geliyor.

Serbestler.

Mahir ve arkadaşları, Selda dinliyor
Ankara'da saklandıkları evde, Selda Bağcan'dan aynı türküyü defalarca dinliyorlar

AYAK sesleri duyar gibi oldu. Kulak kabarttı.

Gelenler vardı. Sonra sesler kesildi. Başka bir kapı açılıp kapandı.

Sonra yine sesler duydu. Kapının arkasına geçip bekledi.

Bu kez silahını da eline almıştı.

Bu gecenin hareketli geçeceğini anlamıştı.

Hiç tanımadığı insanların da bir anda eve dolabileceği aklına gelmişti, nedense!

Gayri ihtiyari silahı eline almıştı.

Ayak sesleri yaklaşıyordu. Gelip kapının önünde durdular.

Eli tetikte bekliyordu. Kapı çalındığında, seslendi:

-Kim o?

-Benim diyen, Basketçi'nin sesi geldi. Kapıyı açıp geri çekildi. Önde

Basketçi arkada tanımadığı üç kişi, içeri girdi.

Basketçi isimler söyledi.

Gelenlere, açıklamada bulundu, Yavuz ile ilgili olarak.

Gelenlere dair hiç bir şey söylemedi.

İlk gelen, yüzünü çevreleyen bir atkı takmıştı. Onu çıkardığında o yüzü, daha önce görmüş gibi geldi. Tanıdıktı sanki.

Yavuz, dışarı çıktı. Soğuk bir şubat gecesiydi. Her taraf pusluydu.

Ağaçların arkasında saklananlar var mı yok mu diye göz gezdirdi, çevreye. Olağandışı bir şey göremedi. Fırında, yeni çıkmış pide bulmuştu.

Pideleri ortaya koydu.

-Uzun zaman oldu sıcak bir çorba içmeyeli, dedi iri yarı genç adam. Sa-

kalları oldukça uzamıştı. Traş olacak zamanı yoktu, belli.

Ocağın başına geçti. Tarhana çorbası için tencereye su koydu.

Su ısınırken tarhanayı yavaş yavaş içine atmaya, tahta kaşıkla da karıştırmaya başladı. Bir de usuldan bir türküye başladı. Uzun boylu, zayıf olan, saçları uzun genç namaz kılar gibi oturmuştu yere. Evde bulunan eski bir pikapa bakıyordu.

-Bu çalışıyor mu? diye sordu. Diğerleri onun işaret ettiği yere baktılar.

-Çalışır.

Plakların arasından bir tane seçti. Pikap'a yerleştirdi.

Selda Bağcan'ın sesi yayıldı odaya.

'Mapusane çeşmesi yandan akıyor.'