Bu haftaki yazının “CHP Washington’a Gidiyor” anlamına gelen başlığını, Frank Capra’nın 1939 tarihli sinema klasiğinden yürüttüm.

Bu haftaki yazının “CHP Washington’a Gidiyor” anlamına gelen başlığını, Frank Capra’nın 1939 tarihli sinema klasiğinden yürüttüm. Tabii ABD Senatosu’ndaki yozlaşmayı ve “taşra kökenli dürüst, idealist politikacı” figürünü işleyen “Bay Smith Washington’a Gidiyor”u, CHP kurmaylarının Kongre, Senato ve Pentagon nezdinde satış yapmak (ABD pazarlama jargonunu kullanırsak, “sales pitch”) için Mart sonunda yaptıkları ziyaretle karşılaştırmak için değil. Zorlamayalım. Afili gözüksün diye yürüttüm.

Yine de, Capra’nın filmde kullandığı bir imaj, Washington D.C.’de kapı kapı gezen CHP’lilerin durumu ile bağdaşır gibi geldi. Bu sahnelerde Bay Jefferson Smith büyük bir heyecanla siyaset yapmak için başkente geldiğinde, ABD siyasetinin kutsal simgelerini (Lincoln ve Jefferson Anıtları, Washington Heykeli, vs.) dolaşır, sisteme olan idealist inancını tazeler. CHP yöneticilerini de bir taraftan satışlarını yaparken diğer taraftan benzer bir hayranlık içinde görmek mümkün. CHP heyetinin faaliyetlerinden biri 30 Mart’ta, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) adlı (ABD savunma sanayii ile sıkı ilişkileri olan) bir düşünce kuruluşunda partinin temel politik duruşlarını anlatan bir konferans vermek oldu. Burada ABD eski büyükelçisi ve PM üyesi Faruk Loğoğlu konuşmasında, ABD’nin Türkiye’ye yardım etmek için yapması gerekenin kendi ülkesinde savunduğu değerleri (“demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları”) Türkiye için de savunmak olduğunu söylüyordu.

CHP heyeti, Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti içinde sıkı örüntülere dahil bir isim olan Faruk Loğoğlu yanında şu isimlerden oluşmuş: Başkan yardımcıları Osman Korutürk (eski cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün oğlu, 1996-2009 arasında Tahran, Oslo, Berlin, Paris gibi şehirlerde büyükelçilik, 2003-2005 arası Irak Özel Temsilciliği yapmıştı, partinin dış ilişkiler sorumlusu), Umut Oran (partinin sermaye örgütleriyle ilişkilerinde kilit bir arabulucu), Faik Öztrak (ekonomik politikalar sorumlusu, partinin finans çevreleriyle ilişkilerinde önemli isim) ve Gülsün Bilgehan (kadın kolları sorumlusu).

Osman Korutürk’ün CSIS’teki konuşmasında söylediğine göre (doğrulamak için araştırmadım açıkçası) “on yıllardır” ilk kez bir CHP heyeti, partiyi anlatmak üzere ABD’de görüşmeler yapmış oldu. Bizde haberleştirildiği ve ABD medyasında ve düşünce kuruluşlarında işlendiği kadarıyla, Korutürk ve arkadaşları ABD yönetiminin “Yeni” CHP’ye destek vermesi için çalışmışlar. Temaslarda araya sürekli “demokrasi, eşitlik, özgürlük” kelimeleri serpiştirilerek verilen temel mesaj şu: “Şeriatçı demeyelim ama işte AKP Doğuculaştı, İslamcılaştı iyice, biz Batı yanlısıyız, sosyal-demokratik bir partiyiz. Bir, ABD ile bozulan ilişkileri daha sağlıklı bir konuma getirmeye hazırız. İki, İsrail’in güvenini yeniden kazanmaya aday politik odağız.”

Ne tür aktörlerle temas kurulduğuna da kısaca bakınca manzara biraz daha netleşiyor. Pentagon ve savaş sanayii özel şirketleri ile bağları bulunan CSIS yanında, CHP kurmaylarına mihmandarlık eden bir başka think-tank, Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü. Bu kuruluşun İsrail Lobisi ile organik ilişkilerini ve kuruluş çalışanlarından Soner Çağaptay’ın aylardır ürettiği ahkâmlarla “AKP yüzünden Türkiye İran’a dönüşüyor, İsrail düşmanı ve anti-Siyonist oluyor, Batı’dan kopuyor” propagandası yaptığını daha önce bu köşede konu etmiştim. Mart sonundaki CHP temasları sonrasında 4 Nisan’da H. Akın Ünver ve Soner Çağaptay, düşünce kuruluşunun internet sayfasında ABD’li politikacılara hitaben “Türkiye Muhalefeti Sosyal Demokratikleşti: Türkler Peşinden Gelecek mi?” başlıklı bir yazı yazdılar. Burada da Osman Korutürk’ten Binnaz Toprak’a, CHP yönetiminin ne kadar “aydın ve özgürlükçü ve Batı yanlısı” olduğu vurgulanıyordu.

Heyetin görüştüğü bir üçüncü düşünce kuruluşu, geçmişte Bill Clinton ve bugün Barack Obama hükümetlerine yakın danışmanlık desteği veren Amerikan İlerlemesi Merkezi (CAP). Heyet CAP’ın lider figürü konumundaki John Podesta (1998-2001 arasında Clinton’ın başmüsteşarı) ile de görüşmüş. CAP’ın bizde AKP’ye yakın düşünce kuruluşu USAK’la ilişkisi olduğunu da not edelim. Obama’nın Afganistan savaşını derinleştirmesini destekleyen, Wal-Mart, George Soros, Golden West Finans Şirketi kurucusu Forbes zenginlerinden Herbert M. Sandler gibi “liberal” özel sektör oyuncularının parasal destek verdiği bir enstitü.

Bireysel görüşülen birkaç isim daha sayalım: California 28. bölgeden DP’li temsilci Howard Berman, partinin kürtaj karşıtı, ABD bayrağının yakılmasını “özgür ifade” içinde görmeyen, Irak savaşına tam destek vermiş şahin kanadından. “DP’li olmadan bile önce, bir Siyonist’tim, her zaman öyle kalacağım” diyen bir tip. DP’nin bir başka şahin kodamanı, İsrail Lobisi’nin has elemanlarından Joe Lieberman, görüşülen politikacılardan bir başkası. CP’nin Florida 16. bölge temsilcisi Ileana Ros-Lehtinen’le de toplanmışlar, bu kadın görece “liberal” Cumhuriyetçilerden: Eşcinsel hakları destekçisi olmakla birlikte sağcı Küba Lobisi’nin arabulucularından, sofu bir İsrail yanlısı, Scientology tarikatına yakın bir politikacı.

AKP’nin dışişleri kurmaylarının ABD’de kullandıkları söylem ile “Yeni” CHP’nin bu temaslarında kullandığı söylem arasında pek bir fark yok. Bir tek, “İsrail’in güvenini kazanmak” konusunda partinin Obama hükümeti içindeki anti-İslamcı şahinlere ve İsrail Lobisi’ne yatırım yaptığını, bu konuda farklı bir strateji güttüğünü görüyorum. Washington D.C.’de CHP’nin satmaya çalıştığı Ortadoğu politikası ise, “Türkiye’yi koptuğu Batı’ya geri çekme” ekseninde ne idüğü belirsiz bir politika. AKP’den daha zayıf bir görüntü veriyor.

Diğer taraftan Öztrak ve Oran, sosyal devletin güçlendirilmesi ve istihdam yaratılması gibi beylik çözümler içeren ekonomik paketlerinden bahsediyorlardı ABD temaslarında. CSIS’teki konuşmalarını dikkatle dinlememe rağmen AKP’nin yaptıklarından ve önerdiklerinden üstün bir yanını göremedim bunun da.

Bu temaslar hakkında bakınırken başka bir şey gördüm. 4 Nisan’da TOBB’da konuşan Kılıçdaroğlu, ekonomik bürokrasiyi iyi tanıdığını ve tıkanıklıklarını çözeceğini anlatırken şöyle diyordu: “'Rahmetli Özal'ın başarısı da burada yatar. Devleti iyi tanımasında yatar”.

CHP “yeni”, AKP “ak”, burjuva siyaseti bildiğiniz gibi.