Google Play Store
App Store

AKP iktidarının Suriye’deki savaşın başından bu yana cihatçı gruplara verdiği destek, bumerang misali döndü Türkiye’yi vurdu, katliamları sıradanlaştırdı

Cihatçılara verilen destek katliamları rutinleştirdi

DOĞU EROĞLU dogueroglu@gmail.com @DoguEroglu

AKP’nin mezhepçi, savaş kışkırtıcısı dış politikası Türkiye’de toplu katliamları sıradanlaştırdı. Mayıs 2013’teki Reyhanlı Katliamı’nın üzerinden geçen üç yılı aşkın sürede çok sayıda katliam yapıldı. Katliamları gerçekleştirenler ise Suriye savaşı boyunca AKP iktidarı tarafından desteklenen, kollanan, palazlandırılan Selefi cihatçı örgütler oldu. Önce Şam yönetimine ardından da Rojava’daki Kürt güçlerine karşı sahaya sürülen cihatçı örgütlerin Türkiye topraklarında örgütlenmelerine göz yuman, lojistik ağlarını kurmasına izin veren AKP’nin, Suriye’deki siyasi hedefler uğruna görmezden geldiği cihatçıları beslemesinin faturasını bütün bir ülke ödüyor. Bu örgütlerin başında gelen ise IŞİD. Ancak IŞİD’e gelene dek Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), El Kaide’nin Suriye uzantısı El Nusra, İslami Cephe, Ahrar-uş Şam gibi örgüt ve yapılar da çeşitli şekillerde desteklendi. Uluslararası toplumun tepkisi nedeniyle cihatçı örgütlerle arasına ‘görünürde’ mesafe koyduğunu açıklayan, iflas eden Suriye politikasında da çark etme sinyalleri veren Türkiye, oluşumunda büyük katkısı olduğu savaş batağından kaçamıyor.

Özgür Suriye Ordusu: Suriye'deki çatışmaların başlamasıyla AKP'nin hamiliğinde Hatay'da kurulan ÖSO, birçok cihatçı örgütün ana omurgasını teşkil etti. Defalarca Türkiye’de toplantı ve kongreler düzenleyen ve 2013’ten itibaren cephedeki üstünlüğünü diğer cihatçı örgütlere kaptıran ÖSO, bugüne kadar AKP'nin açık ve resmi şekilde destek verdiği örgüt oldu. Birçok cihatçı grup ve yapılanma, ÖSO olarak tanıtıldı. ABD ile birlikte eğit-donat projesi kapsamında Kırşehir’de ÖSO'ya savaşçı yetiştirildi.

Ahrar-uş Şam: El Nusra’yla birlikte AKP’nin en çok destek verdiği örgütlerden biri olan Ahrar-uş Şam, özellikle 2014’te rejim karşıtı cihatçı örgütler arasında etkin bir pozisyon edindi. Türkiye, Ahrar-uş Şam’ı özellikle Afrin kantonu etrafındaki faaliyetleri için de destekledi ve sınır yönetiminde aktif rol almasına izin verdi. Sultan Murat Tugayı, Feylak-eş Şam gibi örgütlerle ortak hareket eden Ahrar-uş Şam’a silah ve mühimmat yardımı, tedavi gibi destekler veren Türkiye için örgüt, ortaya atılan güvenli bölge önerilerinin de merkezindeydi.

El Nusra Cephesi: Türkiye, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’ya olan desteğini de çok gizlemedi. Öyle ki, geçtiğimiz hafta YPG’ye eleştiri getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından dökülen, “Eğer DAİŞ’e karşı olanlar terör örgütü değilse o zaman El Nusra’ya niye terör örgütü diyorsunuz? El Nusra da DAİŞ’e karşı çok ciddi mücadele veriyor” sözleri kimseyi şaşırtmadı. 2012’den itibaren özellikle Hatay’da üslenen El Nusra, Kuzeybatı Suriye’deki çalışmalarını buradan koordine etti. El Nusra, hâlâ bölgedeki saldırılarını Türkiye üzerinden gerçekleştirmeyi sürdürüyor. El Nusra’nın özellikle Kafkasya’dan getirdiği savaşçılar da örgüte Türkiye’den geçiş yaparak katılıyor.

İslami Cephe: Ceyşül İslam, Ahrar-uş Şam ve Ensar-ul Şam gibi grupların unsuru olduğu İslami Cephe, yaklaşık iki yıldır Hatay Cilvegözü sınırının Suriye tarafındaki Bab el-Hava sınır kapısını kontrol eden örgütlerden Tevhit Tugayları, Ceyşül Muhacirin vel-Ensar, Cephetül Asala ve Tenmiye, Nureddin Zengi Tugayıyla da ortaklaşa çalışıyor. Yardım kuruluşları aracılığıyla, özellikle Şam’daki çatışmalarına kaynak edinen örgütler, yaralılarını da Türkiye’de tedavi ettiriyor.



'Öfkeli çocuklar' IŞİD’le ilişkiler
IŞİD’in savaş aygıtının en güçlü olduğu 2013-2015 döneminde kendi sınırlarını uluslararası tepkilere rağmen savaşçı giriş-çıkışına açık tutan Türkiye, ABD’nin başı çektiği IŞİD karşıtı koalisyonun baskısına dayanamayarak 23 Haziran 2015’te İncirlik Üssü’nü IŞİD’e karşı düzenlenecek hava saldırılarına açtı ve örgütle Türkiye arasındaki ilişki dönüşmeye başladı. Buna rağmen Türkiye’nin IŞİD ile ticari ilişkileri devam etti.

Lojistik yardımlar: Ulusal ve uluslararası basına mülakatlar veren pek çok IŞİD mensubu, örgütün silah ve mühimmatının önemli kısmının Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a ulaştığını aktardı. IŞİD mensupları ve komuta kademesi üyelerinin Türkiye’deki hastanelerde tedavi edildiği de defalarca iddia edildi, bazı IŞİD mensuplarının tedavileriyse belgelendi. Küresel cihat devleti olma iddiasındaki IŞİD’in tüm dünyadan topladığı savaşçılar için de en güvenli geçiş ülkesi Türkiye oldu. Haziran 2015’e dek Kilis-Elbeyli, Kobane ve çevresindeki YPG egemenliği perçinlenene kadarsa Urfa-Akçakale, IŞİD savaşçılarının en önemli iki geçiş noktası olarak hizmet verdi. Türkiye’nin IŞİD’e desteği, açık kapı politikası ve örgüte karşı eylemsizlik anlayışı, IŞİD’in Kobane kuşatması sırasında zirveye çıktı. Bu dönemde IŞİD’lilerin lojistik ihtiyaçlarını gidermek için Türkiye’ye girip çıktıkları, bu giriş-çıkışlar esnasında TSK askerleriyle karşılaşmalar meydana geldiği ve tarafların birbirilerini görmezden gelmekle yetindiği belgelendi.

Örgüt nasıl para kazanıyor: IŞİD’in tarihi eser kaçakçılığı, esaret altına alınarak seks kölesine dönüştürülen Ezidi kadınların satışı, petrol ticareti ve örgüte gelir sağlayan pek çok faaliyet de Türkiye’de ya engellenmedi ya da açılan davalar ciddi soruşturmalar olmaksızın beraat veya takipsizlikle sonuçlandı. Uçak krizinin ardından Rusya, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin IŞİD'le petrol ticareti yaptığını belgeleriyle açıkladı, söz konusu kanıtlar ve sınırdaki sevkıyata dair belgeler BM'ye sunuldu.

Cezasızlık: Sivillere yönelik beş büyük eylem gerçekleştirdi. Diyarbakır HDP mitingiyle başlayan Türkiye’deki intihar saldırıları; 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak Sultanahmet, 19 Mart Taksim ve 28 Haziran İstanbul Atatürk Havalimanı ile devam etti. Saldırılarla ilgili tüm soruşturmaların gösterdiği, güvenlik kuvvetlerinin olaylardan önce bilgi sahibi olduğu ancak gerekli müdahalelerin yapılmadığı yönünde. Tüm bunlara karşın, saldırıların doğrudan sorumluları hakkında yer yer tutuklama veya gözaltı tedbirlerine başvurulsa da (2014’ten bu yana IŞİD mensubu olduğu gerekçesiyle bin 800’e yakın kişinin gözaltına alındığı sanılıyor), Türkiye’de toplu katliamlar haricinde IŞİD’in neredeyse tüm kentlere yayılan hücre yapılanmaları ile yapının idaresine dair açılmış bir dava yok. 2015’te İstanbul’da açılan davada ise bütün tutuklu sanıklar serbest bırakıldı.