Okula uyum eğitimi başladı. Psikolog, Prof. Dr. Selçuk, adaptasyon süreci için öğretmenlerin ve ebeveynlerin sabırlı olması gerektiğini kaydediyor. Prof. Dr. Selçuk, “Çok kaygılı çocukların sosyal becerilerinin geliştirilmesine önem verilmeli. Zorlandığı şeyi yapması için desteklenmeli” diyor.

Çocuklar anlayış  ve sabır istiyor

Dilara ŞİMŞEK

Okula uyum eğitimi bugün başladı. Okul öncesi ve ilkokul birinci sınıf öğrencileri 3 gün boyunca okullarda yüz yüze yürütülecek uyum eğitimine katılacak. Koronavirüs salgını nedeniyle eğitime bir buçuk senedir bilgisayar, tablet başında katılan öğrenciler için ders zili 6 Eylül Pazartesi günü çalacak. Anne-babaları ve çocukları bir yandan okula dönüş heyecanı sararken bir yandan Covid gölgesinde yüz yüze eğitimin nasıl olacağı endişesi sardı.

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, çocukların yüz yüze eğitime nasıl uyum sağlayacağını ve anne babalara düşen görevleri anlattı. Çocukların okula adaptasyonun zaman alacağını kaydeden Prof. Dr. Selçuk, “Her sene yaz dönüşü sonbaharda okul açılırken adaptasyon biraz zaman alır. Ama şu an istisnai bir durumla karşı karşıyayız. Öğrencilerin dikkat sürelerinin kısaldığını öğretmenler hesaba katmalı. Kalkmadan, hareket etmeden dikkatlerini derslere odaklayabilmeleri bu eski sürece alışmaları zaman alacak. Evdeyken ders esnasında başka şeylerle ilgileniyorlardı ve daha esnek bir ders sistemi vardı. Dolayısıyla daha önceki pratiklerini yitirmiş durumdalar. Çocukların okula adaptasyon sürecinde öğretmenlerin daha anlayışlı, sabırlı olmaları gerekiyor” dedi.


KAYGI ÖFKE VE SİNDİRİM SORUNLARINA NEDEN

Prof. Dr. Selçuk, anne babaların çocuklarla iletişimde açık olmaları gerektiğinin altını çizerek adaptasyon sürecinde yaşanacak kaygıların kendisini nasıl göstereceğini şöyle sıraladı:

Küçük çocuklarda kaygı kendisini her zaman sözel olarak ifade etmez. Anne babanın çocuğun kaygılı olup olmadığını anlamaları takip etmeleri gerekiyor. Bazı çocuklar daha kaygılı olacak. Bu çocuklarda sindirim sistemiyle ilgili sorunlar olabilir. Çünkü psikoloji ilk olarak sindirim sistemini etkiler. Karın ağrısı, kusma, mide bulantısı, uyku bozukluğu gibi belirtiler artabilir.

Küçük çocuklarda da kendisini ifade edemeyen düşünce, kaygı öfke şeklinde ortaya çıkabilir. Örneğin bir durum var ve kendinizi çok çaresiz hissediyorsunuz, durumu değiştiremiyorsunuz ama sizden bir şey yapmanız bekliyor. Buradaki kaygı kendisini öfke şeklinde belli eder.

Ergenlere yani liseye giden öğrencilere geldiğimizde akran normlarının önem kazandığını görüyoruz. Akran normları kaygı ifadelerine izin vermez. Yani daha cool takılmak, hafife almak, etkilenmiyormuş gibi görünmek… Ama ergenlerin arasında daha kaygılı olanlar olacak. Bu akran kültürü içinde kaygılarını ifade etme konusunda kendisini daha rahat hissetmeyebilir. Ergenlerde kaygı kendisini öfkeli davranışlar olarak ortaya çıkıyor. Öğretmenlerin bu öfke davranışlarını doğru anlamlandırmaları gerekiyor.

ÇOCUK ZORLANIYORSA ANNE BABA DESTEKLEMELİ

Kaygıların sosyal becerilerin geliştirilmesiyle aşılacağına dikkat çeken Prof. Dr. Selçuk, şöyle devam etti: “Böyle zor bir süreçte umudu kıracak kötümserliği yükseltecek cümlelerden kaçınmamız gerekiyor. Çok kaygılı çocuklar kendilerini sosyal ortamdan biraz uzak tutacak. O nedenle sosyal becerilerin geliştirilmesine daha önem verilmeli. Büyük gruplar içerisinde rahat etmeyen, sınıf içerisinde söz alıp konuşmaktan hoşlanmayan, öğretmen soru soracak diye kaygı hisseden çocuklar evde bir anlamda bu kaygılardan uzaklaştılar. Yeniden konfor alanında kalmayı tercih edebilirler ama çocukları kendi konfor alanlarında bırakmamak gerekiyor. Çocuk konfor alanında kaldıkça kaygısı artacak. Neyi yapmakta zorlanıyorsa onu yapması için desteklemeliyiz.”

***

‘Aşılı, aşısız’ ayrımı çocuğu kutuplaştırır

Aşı ve aşı karşıtlığı konusunda anne babalarının ‘kafa tası’ avcılığına çıkmaması gerektiğine dikkat çeken Prof. Ayşe Bilge Selçuk, şu önemli uyarıda bulunuyor: “Serviste hangi çocuk aşılı, hangisinin anne babası aşılı ya da değil gibi sorulardan uzak durması gerekiyor. Çocuklar kaynaşmaya birleşmeye ihtiyacı var; ayrışmaya değil. Bu içinden geçtiğimiz süreç hem akademik başarı anlamında hem de sosyalleşme için çok önemli bir telafi dönemi. Anne babaların çocuklara ‘hangi arkadaşının anne babası aşılı, hangisi değil’ ya da çocuğunu bu ilişkilerden uzak durması için teşvik etmesi gibi konular hiç yaşanılmaması gereken şeyler.”