Dilek Sever’in ‘Büyük Yarış’ı, gerçeğin peşinde koşan gazetecileri ve medyadaki sahiplik yapısının haberlere etkisine dikkat çekiyor. Üstelik bunu 9 yaştan büyük çocuklara anlatıyor

‘Çocuklar için  geç değil, edebiyat  bu yüzden önemli’

YUNUS EMRE CEREN

Dilek Sever, televizyonda ve tiyatroda senaristlik yapan genç bir yazar. Mesleğinde tecrübeli olsa da çocuk edebiyatında yeni bir isim. Sever, Tudem Yayınları’ndan çıkan ilk çocuk kitabıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Gazetecilerin serüvenlerini anlattığı ‘Gerçeklerin Peşinde’ serisinin ilk kitabı Büyük Yarış. Genç yazar Dilek Sever ile küçüklerin dünyasına soktuğu büyük hikâyeleri konuştuk.

-Yazarlıkta değil belki ama çocuk edebiyatında yeni bir isimsiniz. Sizi çocuk edebiyatına çeken şey nedir?

TV yazarlığı senaristliği, senaristlik de öykücülüğü ve tiyatro yazarlığını beraberinde getirdi. Bu sularda yüzmek keyifliydi ama medya üzerindeki baskı yazarları da etkiledi. Nitelikli metinler yerine, sığ içerikler talep edilir oldu. Serinin çizeri, arkadaşım Zeynep Özatalay, iş hayatımdaki sıkıntılı dönemlerimde, kolumun altına çocuk kitapları sıkıştırıp durdu. O kitaplar benim için bir nevi terapi oldu ve okudukça yazmak istedim. Ancak, yazının bildiğim disiplinleri arasında en zor ve sorumluluk isteyeni kesinlikle çocuk edebiyatı.

-Asıl mesleğiniz senaristlik. Senaryo yazmak ile çocuk kitabı yazmak birbirinden farklı süreçler. Sizde bu süreçler birbirine destek mi yoksa köstek mi oluyor?

Aldığım yorumlara bakacak olursak sanırım destek oluyor. Ebeveynlerden, “Hikâye akıp gitti, bazı bölümleri film gibi izledik” şeklinde yorumlar geldi. Senaryo yazarken görselliği de düşünmeye alıştığım için kitabımı yazarken bundan çok faydalandım.

-İlk kitabınızı bir ‘Gerçeklerin Peşinde’ serisi olarak planladınız. Serinin ilk kitabı Büyük Yarış da kasım ayında yayımlandı. Hem seriden hem kitaptan bahsedebilir misiniz?

Hikâye Sonton isimli hayali bir şehirde geçiyor. Ama sadece şehrin adı hayali, geri kalan her şey hayatımızdaki gibi gerçek. Hikâye, gazetesinin çok satmasını isteyen medya patronu Kun’la başlıyor ve hayalini gerçekleştirmek için muhabirleri Pırıl ve Fabo üzerinde kurduğu baskıyla devam ediyor. Baskı tepkiyi doğurunca olaylar gelişiyor. Seri üç kitaptan oluşacak. İlkinde basın özgürlüğü ve tarafsızlık ilkelerinden bahsettim. Tabii haber alma özgürlüğü hikâyenin temelini oluşturdu. Sıradaki kitaplarda medyanın kendisini etki altına almak isteyen diğer kurumlarla olan ilişkisini anlatmayı planlıyorum. Çocuklar, gazetecilerin hayatına tanıklık edecek, haber yazma süreçlerini görecek ve 5N1K gibi temel kurallardan haberdar olacak.

-Kitabın konu edindiği gazetecilik, gerçek, medyadaki sermaye yapısı gibi konular aslında günümüzün en çok tartışılan konuları. Siz bu hassas konuları çocuklara anlatmaya nasıl karar verdiniz?

Tamamen ihtiyaçtan! Son yıllarda gazetecilerin yaşadıklarını burada tekrar etmemize sanıyorum gerek yok. Oysa gazetecinin işi haber yapmaktır. Kitapta da belirttiğim gibi, “Onlar başkalarının görmediklerini görür ve düşünmediklerini düşünürler.” Çocuklar bu karmaşanın tam ortasında duruyorlar ve yalnızca birkaç yıl daha çocuk olarak kalacak, çok geçmeden bu dertlere ortak olacaklar. Bu yüzden gerçekler neden önemlidir, haber nedir, gazeteciler nasıl çalışıp nasıl yaşar, hangi zorluklarla karşılaşır gibi sorulara eğlenceli bir üslupla cevap veren bir hikâye yazdım.

-Bu konuları çocuk edebiyatına uygun hale getirmek zor oldu mu?

Onlara hiç tanımadıkları bir dünyadan bahsedecektim. Üzerine düşünürken işin zorluğu gözümü korkuttu, amacımı aşmaktan ya da fazla didaktik olmaktan çekindim. Daha başlamadan birkaç kez vazgeçtiğimi bile söyleyebilirim. Nihayetinde, bu sorunları macera dolu bir hikâyeyle ve eğlenceli bir üslupla aşabileceğimi düşündüm. Bir annenin söylediğine göre, 9 yaşındaki oğlu kitabı bir gecede okumuş ve kahvaltıda ailesine anlatıp, onların da okuması gerektiğini söylemiş. Çocuklar, sadece oyun oynayan yurttaşlar değiller, çoğu zaman yetişkinlerden daha objektif ve açık fikirliler.

-Nasıl geri dönüşler aldınız gazetecilerden kitabınız ile ilgili?

Gazetecilerin nasıl karşılayacağını başından beri çok merak ediyordum. Şu ana kadar güzel yorumlar geldi. “Bizim hayatımızı anlatmışsın” diyorlar. Amacım da buydu.

-Yazma yolculuğuna çocuk edebiyatı üzerinden devam edeceksiniz gibi görünüyor. Sizin için çocuk edebiyatı neden önemli?

Merak etmeyi bilmeyen, hâliyle de sorgulamayan yetişkinlerin bilgiye ve bilene karşı bir alerjisi oluyor. Her şeyden geride kalıp hantallaşıyor; bu da hayatımızı gereksizce zorlaştırıyor. O yetişkinler için zaten geçmiş olsun. Ama çocuklar için geç değil. Çocuk edebiyatı bu yüzden çok önemli. Hayatımızdan çekip alınanları hikâyelere aktarmalıyız. Irk, cinsiyet gibi ayrımlar yapmayan, şiddeti ve kurnazlığı yüceltmeyen, hayvanlara ve doğaya saygılı, adil hikâyelere ihtiyaç var. Çocukların bu değerlerle mesafesi giderek açılıyor. Gerçekte diri tutamıyorsak edebiyat var. Geleceği ancak meraklı çocukların toparlayabileceğine inanıyorum.