Oktay Evsen Hacer Kılcıoğlu, bu kez İzmir’de geçen bir yaz tatili macerasını anlatıyor. Kılcıoğlu ile söyleştik. Son kitabınız ‘Radyo Pencere’ raflarda yerini aldı ve çok sevildi. Her kitabınızda farklı bir metafor kullanıyorsunuz, bu zengin çeşitliliği neye borçlusunuz? Çocukluğumu oynayarak, oyunlar kurarak geçirdim. Oyuncaklarımızı kendimiz üretirdik. Evcilik oyunlarında kılıktan kılığa girerdik, anne olurduk, Filiz Akın olurduk, […]

Çocukluk dev bir çikolatalı pastadır
Oktay Evsen

Hacer Kılcıoğlu, bu kez İzmir’de geçen bir yaz tatili macerasını anlatıyor. Kılcıoğlu ile söyleştik.

Son kitabınız ‘Radyo Pencere’ raflarda yerini aldı ve çok sevildi. Her kitabınızda farklı bir metafor kullanıyorsunuz, bu zengin çeşitliliği neye borçlusunuz?

Çocukluğumu oynayarak, oyunlar kurarak geçirdim. Oyuncaklarımızı kendimiz üretirdik. Evcilik oyunlarında kılıktan kılığa girerdik, anne olurduk, Filiz Akın olurduk, öğretmenimizin yerine geçerdik. Ne mutlu ki, oyunların sağladığı coşku, yaratıcılık gibi olumlu duygular o zaman diliminde kalmayıp, benimle birlikte büyümüşler. Yazdıklarıma bu zenginlik yansımışsa, nedeni mutlu çocukluğumdur.

Kitaptaki karakteriniz Ekim boşanmış ve iletişimsiz bir anne babanın çocuğu. Anne ve baba boşandığında çocuk bununla nasıl başa çıkar? Çocuğa yaklaşım nasıl olmalıdır?

Çocukluk dev bir çikolatalı pastadır, öyle olmalıdır. Bunu biz anne babalar sağlamalıyız. Biz çocuğumuzun narin, kırılgan kalbine, minicik bedenine taşıyamayacağı yükler verirsek, onun çocukluğunu başına yıkarsak, çocuk, bırakın pastanın tadına varmayı, o pastayı görmez bile. Psikolog değilim ama çocuk sorunlarına çok kafa yormuş biri olarak dilerim ki, ailede bir şeyler yanlış gitmişse, aile birliği bozulmuşsa hemen yeni başlangıçlar yapılsın. Çocuk belirsiz bir sürece dahil edilmesin. Yaşadığı keder, çocuğun hayatının bir yerini çizip geçmesin. Dökülen süt bardağa geri konmaz ama tertemiz bir bardakta yeni süt?

Çocukların teknolojiyle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teknoloji olmazsa olmaz. Ama… Çocuk kendini tamamen o sanal dünyanın içine kilitlediğinde, gözleri ve elleri çalışırken, ağzı suspus olduğunda, kalp yalnız kaldığında… İşte o zaman çocuk duygularının farkına varamıyor. Duygusunu ifadeye çeviremiyor. Yalnızlaşıyor, çocukluğunu unutuyor. Çocuk oyun oynamalı. Beden-zihin ikilisini devreye sokmalı.

Günümüz çocuklarının radyo ile ilişkisi çok az. Peki neden ana tema ‘radyo’?

Neden radyo? Bunu üç şıkta cevaplayabilirim. A-Yalnızca görsel olanla ilgilenen çocuğu, sesin büyüsüyle de uzlaştırma deneyimi. B- Yaşamdan uzaklaşmış değerleri ve bu alanda hizmet vermiş kişileri anımsatma, çocukla tanıştırma isteği. C-Teknik bir nedenle, Büyükbaba kısmen görme engelli.

Arının vızıltısı biliyoruz ki sadece arı vızıltısı değil! Biraz açsak bu vızıltıyı…

Tam olarak çocuğun içsesi. Aile bireyleriyle iletişim kuramadığı için arıyla konuşmalar yapıyor Ekim. Onunla hayali arkadaşlık kurarak, hayatın olması gereken ritmini yakalamaya çabalıyor. Neden ille de arı, çünkü arı sesini duymazdan gelemezsiniz. Vızıldar durur. Ve arılar çok iletişimli hayvanlar. Ters köşe yapmak istedim biraz da.

Yaz tatili için bir seçki istesek? Çocuklara hangi kitapları okumalarını önerirsiniz?

Okuyup çok beğendiğim çocuk kitapları var: Balık (Günışığı Kitaplığı), Dedem Bir Kiraz Ağacı (Günışığı Kitaplığı), Kardeşim Bulunmaz Hint Kumaşı (Tudem Yayınları), 35 Kilo Tembel Teneke (Günışığı Kitaplığı), Çizgili Pijamalı Çocuk (Tudem Yayınları), Rüzgara Savrulan Dilekler (Beyaz Balina Yayınları), Manolito Serisi (Can Çocuk), Kumkurdu Serisi (Pegasus Yayınları).