Sudan’da çatışmalar her ne kadar iki cuntacı arasında güç gösterisine sahne olsa da arka planda birçok aktör olduğunu söyleyen TASAM Afrika Enstitüsü Eş-Direktörü Dr. Çinar, “Dış aktörler çatışmanın taraflarına aktif destekten kaçınarak barış için ortak bir tutum sergilemeli” diyor.

Çok aktörlü çatışma
Avrupa Komisyonu'nun Üyesi Janez Lenarcic, "Krizin, bölgede bulunan çevre ülkelere taşınma riski var" diye konuştu. (Foto: AA)

Yaren ÇOLAK

Kuzey Doğu Afrika ülkesi Sudan'da ordu ve paramiliter güç Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasında 15 Nisan'da başlayan çatışmalarda 5’inci kez ilan edilen ateşkes yine ihlal edildi. Çatışmalar, başkentte Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Ordu Genel Komutanlığı çevresinde yoğunlaşırken güneydeki diğer mahallelerde de ateşkes ihlal edildi. Şehirlerdeki yıkım her geçen gün artarken kanlı çatışmalarda yüzlerce sivil yaşamını yitirdi binlercesi yaralandı. Son olarak Sudan Sağlık Bakanlığı, hayatını kaybedenlerin sayısının 528'e, yaralıların ise 4 bin 599'a yükseldiğini duyurdu.

Cuntacıların iktidar savaşı verdiği ülkedeki duruma ilişkin Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Afrika Enstitüsü Eş-Direktörü Dr. Huriye Yıldırım Çinar, BirGün’ün sorularını yanıtladı.

Sudan’da patlak veren çatışmaların temelindeki gerilim nedir?

Gelişmelerin arka planını şöyle özetlemek mümkün: Sudan’da 2019 yılında Ahmed Awad Ibn Auf komutasındaki askerler Ömer El Beşir’i devirerek iktidara el koydu. Darbe sonrasında Geçici Askeri Konsey kurulmuş ve ülkede olağan üstü hal ilan edildi. Geçici Askeri Konsey yönetiminde ülkedeki tansiyon düşmezken devam eden protestolarla birlikte çok sayıda sivil öldürüldü. Geçici Askeri Konsey ile protestocuların liderleri arasında sivil yönetime geçiş ile ilgili bazı kararlar alındıysa da bunlar gerçekleşmedi. Neticede ise Sudan 25 Ekim 2021 tarihinde yeni bir darbeyle karşı karşıya kaldı. Bu darbe sürecinde ise RSF Hartum sokaklarında yer aldığı bilinmekte.

RSF nasıl bir güç?

RSF’ye 2013 yılında Sudan Hükümeti tarafından alınan bir kararla Sudan ordusuna paralel bir yapı olarak kuruldu. RSF’nin kökeninde geçmişte Sudan Hükümeti’nin kendisine karşı isyanları bastırmada kullandığı silahlı bireylerden oluşan Cancavid milislerinin yer aldığını da söylemek mümkün. Hatta RSF başlarda Ömer el Beşir’e karşı isyanları bastırmada önemli roller üstlendi, daha sonra Ömer el Beşir’in iktidardan düşeceği anlaşılması üzerine ona karşı cephe aldı. RSF, Darfur’daki savaş haricinde uluslararası alanda da önemli misyonlarda bulundu. Örneğin Hafter güçlerini desteklemek için Temmuz 2019’da yaklaşık bin kadar RSF askeri Libya’ya gönderildi. Ayrıca Yemen iç Savaşında da Sudan Ordusuyla beraber Suudi Arabistan liderliğindeki Arap koalisyon güçleri arasında yer aldı.

Sudan’daki siyasi ve askeri krizler devam ederken RSF’nin Hartum, Merowe ve El-Obeid’deki havalimanları ile başkanlık sarayını kontrol ettiği bilinmekte. RSF, Sudan ordusu yanında yardımcı bir güç olarak bilinirken esasında bu iki oluşum arasında derin bir güç mücadelesi de mevcut. Aralık 2022’de siviller askerler arasında yapılan bir çerçeve anlaşmasında RSF’nin orduya dahil edilerek ordunun tek çatı altında birleştirilmesi kararı alındı. Ancak bu reformun nasıl gerçekleştirileceği, yeni askeri sistemin nasıl oluşturulacağı konusunda bir karara varılamadı. Bu belirsizlik içerisinde ordu birimleri ve RSF arasında dönem dönem gerginlikler gündeme geldi.

Dr. Huriye Yıldırım Çinar

KARŞILIKLI SUÇLAMALAR

Çatışmaların fitilini ateşleyen kim oldu?

Bu yüksek tansiyonlu sürecin sonunda 15 Nisan’da Hartum’da yine silah sesleri yankılandı. Çatışmalar daha çok Sudan ordusu karargâhı, Savunma Bakanlığı ve Hartum Havalimanı çevrelerinde yoğunlaştı. Hatta öyle ki çatışmalar nedeniyle Havalimanındaki uçaklar alev alırken, sosyal medyada hızla yayılan havalimanındaki sivillerin kaydettiği videolarda çatışmaların yarattığı panik gözlemlendi. Çatışmaların başlangıcıyla ilgili olarak Sudan Ordusu ve RSF yaptıkları açıklamalarda birbirini suçladı. Sudan ordusu bünyesindeki Tuğgeneral Nabil Abdallah, yaptığı açıklamada Hartum ve ülkenin geri kalan kısmındaki orduya ait kamplara RSF tarafından saldırılar düzenlediği dile getirdi. Diğer yandan ise RSF açıklamasında Sudan ordusunun cumartesi sabah Soba kampına girmesi ve RSF askerlerini yere yatırarak tutuklaması girişimleriyle karşı karşıya kaldıklarını iddia etti.

Küresel güç aktörleri çatışmaların neresinde?

Uluslararası arenada gündeme oturan bu olaylar analiz edilirken bölgedeki diğer dinamiklerin de hesaba katılması önemli. Sosyal medyada dolaşan bir videoda Merowa'daki hava üssünde RSF tarafından tutuklanan Mısırlı askerler gösterildi. Bilindiği üzere Mısır, Sudan ordusu ile birlikte Etiyopya baraj projesinden kaynaklanan endişeleri nedeniyle ortak askeri tatbikatlar yapmakta. Mısırlı askerlerin RSF tarafından alıkonulması başta Mısır olmak üzere uluslararası toplum tarafından endişeyle takip edildi, askerler ancak 20 Nisan’da evlerine dönebildi. Bu nedenle Mısır’ın bu çatışmada RSF güçlerinin karşısında olduğunu söylemek mümkün.

Çatışma her ne kadar Sudan ordusu ile RSF arasında zuhur ediyor olsa da aslında arka planda birçok aktörün olduğunu söylemek mümkün. RSF güçlerinin Rusya, Etiyopya, Libya milisleri, BAE gibi aktörler tarafından desteklendiği iddia edilmektedir. Diğer yandan ise Sudan ordusunun destekçileri arasında ABD, Mısır ve Suudi Arabistan olduğu birçok uzman tarafından dile getirilmekte.

KADERİNE TERK EDİLDİ

Arabuluculuk müzakereleri sonuç verir mi? 

Sudan'daki bu gelişmeler başta Mısır olmak üzere birçok bölge devleti tarafından büyük bir dikkatle takip edilmekte. 20 Nisan’da Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki Muhammed Twitter’da yaptığı bir paylaşımda Sudan’daki mevcut durum için acil olarak BM, IGAD (Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi), Arap Ligi Devletleri, AB ve Körfez ülkeleri temsilcilerini telekonferansa davet ettiğini açıkladı. Bu aktörlerin temsilcilerinin bir araya geldiği konferans sonrasında yapılan açıklamada tarafların hem Ramazan Bayramı hem de sivillerin acil ihtiyacı için ateşkes yapması için çağrıda bulunuldu. Bu açıklamanın ardından taraflar ateşkeste uzlaşsa da silahlar kısa süre sonra tekrar ateşlendi. Sürecin başından beri Mısır, Etiyopya, BAE, Katar, Suudi Arabistan ve Batılı ülkeler başta olmak üzere çok sayıda devlet çatışmaların acilen durdurulması mesajı yayımlarken, Çad’ın da yaşanan gelişmelerden sonra güvenlik endişeleriyle sınırlarını kapattığı bildirildi.

Genel olarak bakıldığı zaman Sudan’da çatışmaların durdurulması için ABD, Birleşik Krallık, BAE, BM, Afrika Birliği Örgütü, IGAD, Suudi Arabistan gibi çok sayıda uluslararası aktör arabuluculuk teklifinde bulundu. Diğer yandan yakın tarihte Sudan ile ilişkilerinde normalleşme için büyük bir çaba sarf etmiş İsrail de arabuluculuk müzakerelerine ev sahipliği yapmak istediğini açıkladı. Bu arabuluculuk girişimleri sürerken Sudan’da sivilleri olan yabancı devletler de vatandaşlarını çatışma alanından uzaklaştırmak için gayret göstermekte. ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve AB üyesi birçok ülke vatandaşlarını güvenli bölgelere çıkarıp tahliye çalışmaları gerçekleşti. Türkiye’de Sudan’da bulunan vatandaşlarını güvenli bölgelerden çıkarmaya devam ediyor. Diğer yandan 700 kadar BM ve diğer uluslararası örgütlerin çalışanı da ülkeden tahliye edildi. Burada dikkat çeken unsur ise çatışma nedeniyle Sudan’da baş gösteren acil gıda ve sağlık yardımlarının ilgili uluslararası örgütler tarafından yetersiz gerçekleştirilmesi ya da hiç gerçekleştirilmemesi. Bu manada Sudan’ın kendi kaderine terk edildiğini söyleyebiliriz.

***

BARIŞ İÇİN ORTAK TUTUM

Zaten yoksullukla mücadele eden ve cuntacılar tarafından yönetilen ülkeyi nasıl bir gelecek bekliyor?

Çatışmaların kısa ve orta vadede Sudan halkı ve bölge devletlerine sert sonuçlar doğuracağını öngörebiliyoruz. Bilindiği üzere Sudan ve çevre ülkelerinde derin bir gıda krizi, göç sorunu ve güvenlik endişeleri hâkim. Etiyopya’daki iç savaştan kaçan çok sayıda insan Sudan’da idi. Sudan çatışmaları sonrası bu sığınmacılar başta olmak üzere birçok insan çatışma bölgelerini terk etmeye başladı. Bu manada Mısır, Güney Sudan, Çad, Etiyopya gibi çevre ülkelere çok sayıda kişinin göç etmeye başladığı ve bu göçlerin artarak devam edeceği beklenmekte. Halihazırda güvenlik meseleleri ve gıda krizi olan bu komşu ülkeler göçlerden olumsuz etkilenecek. İklim krizinin de tetikleyeceği bu olumsuz koşullar nedeniyle bölgede başta insani krizler olmak üzere yeni güvenlik endişelerinin ortaya çıkması yüksek ihtimal. Ayrıca çatışmanın yarattığı güvenlik açıkları da bölgesel güvenliği olumsuz etkilemeye muktedirdir. Öyle ki Sudan’da Kobare Cezaevinden 1200 mahkum kaçtı. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu ağır suçlar işlemiş ya da terör/suç örgütleriyle ilişkili. Dolayısıyla bu durum başta Sudan olmak üzere çevredeki kriminal olayların artacağı endişesini yaratmakta.

Sudan’daki gelişmeler bölgesel ve uluslararası güvenliği derinden etkileme potansiyeline sahip. Bu nedenle başta dış aktörlerin çatışmanın taraflarına aktif destekten kaçınarak, barışa giden bir yolda ortak tutuma sahip olmaları elzem