Henüz gün ışımadan sokaklara düşüp gece yarısına dek çöpteki kâğıt, plastik, metal gibi atıkları toplayanlar, İstanbul Valiliği ile AKP’li belediyelerin hurda depolarına yaptığı baskınlar nedeniyle canlarından bezmiş durumda. Biyoloyi bölümü mezunu Mahmut Aytar, Ümraniye’deki depo baskını sonrası “Yoksul insan, devlet karşısında ne yapabilir? Hepimizin çilesi aynı, biz ekmeğimizi çöpten çıkartan insanlarız, bunlar gözardı ediliyor” dedi.

Çöpten kazanılan hayatlar

Uğur ŞAHİN ugursahin@birgun.net

Her şey, İstanbul Valiliği’nin 23 Ağustos’ta yaptığı bir açıklama ile başladı. Ekmeğini çöpten kazanan geri dönüşüm işçilerinin ‘Çevre ve halk sağlığı sorununa neden olduğunu’ öne süren valilik, atık toplama işini yasakladığını duyurdu. Ancak bu açıklamada öyle bir ifade kullanılmıştı ki, çöplerin arasında hayatla kavga edenler, derinden yaralandı. Zira valilik, “İlçelerimizde bir daha ‘çekçekçi’ diye tabir edilen atık toplayıcılarının olmaması için belediyelerimiz, muhtarlıklarımız ve hemşehrilerimizin gereken duyarlılığı göstereceklerine inancımız tam” diyordu. Sonrasında birbiri ardına başladı hurda ve atık kâğıt depolarına yönelik baskınlar… Bir yandan Bahçelievler’deki depolara, bir yandan da Ümraniye’deki depolara… Bu zaman zarfında 240 kâğıt toplayıcısına cezai işlem uygulandı, 650 çekçeğe el konuldu, bu işi yapan Afgan göçmenler de sınırdışı edildi. Üstelik gece saatlerinde yapılıyordu bu baskınlar. Fakat önceki gün Ümraniye Esenkent Mahallesi’nde Kadosan Oto Sanayi Sitesi’ndeki depolarda gece değil, sabah saatlerinde “denetim” yapıldı. AKP’li Ümraniye Belediyesi’nin zabıtalarından çevik kuvvete tam 951 personel katıldı bu denetim görünümlü baskına. Bunun sonucunda da 12 depo mühürlendi, buna direnenlere biber gazlı, ses bombalı, plastik mermili “müdahale” edildi. Üç “çekçekçi” tutuklandı.


Kâğıt, plastik ve naylon gibi geri dönüşüme kazandırabilecek maddeleri toplayıp, kilogram hesabıyla satıp, geçinmeye çalışanların işlerinin ellerinden alınmak istendiği ortada. Bir yandan yoksulluğa, diğer yandan da devlete direniyorlar.

Peki, kim bu depoların yıkılmasına karşı mücadele eden çekçekçiler? Hemen her gün sokaklarda yanlarından geçtiğimiz bu insanlar ne yaşıyor? İstanbul Valiliği’nin “yasak” kararı onlar için ne anlam ifade ediyor? Bu depolar nasıl yerler? Geri dönüşümü devletin desteklemesi gerekirken aksine neden engelleniyorlar? Bu sorulara yanıt aramak için Kadosan Oto Sanayi Sitesi’nin arkasındaki depolara gidiyorum.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte “çekçeği” sırtlanıp, megakentin sokaklarını karış karış adımlayıp gece karanlığında eve dönebilen bu insanların sayısına dair resmi bir veri yok. Ancak ülke genelinde yarım milyon atık toplama işçisi olduğu yönünde bir görüş hâkim. İstanbul’da ise bin 250 ‘depo’ yani hurda dükkânı ile 150’ye yakın atıkların işlendiği atölye bulunuyor. Her depoda ortalama 15 kişi ter döküyor. “Atık toplayıcılığı” mesleğindeki bu kalabalıklığın arkasında yatan nedeninin kontrolsüz büyüyen kentler ile göç olduğu aşikâr.

Ve işte bir depodayım; burada Urfa Siverekli Mahmut Aytar karşılıyor beni. Bu depoların sahipleri işe çekçeklik yaparak başlayan ya da atık toplayıcılığına hâlâ devam eden yurttaşlar… Balyalanmış pet şişeler ve naylonlar hemen dikkatimi çekiyor. Buradan TIR’lara yüklenen atıkların, geri dönüşüm fabrikasına yollandığını öğreniyorum. Ardından da bir konteynere giriyor ve demli çay eşliğinde başlıyoruz sohbete.

Aktardığına göre, Mahmut Aytar, dört yıldır bu “sektör”de çalışıyor. Kendisi Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümünün 2014 yılı mezunlarından. Hatta formasyonu bile var; KPSS’den istenilen puanı alıp da ataması yapılmayınca, çareyi çekçekçilikte bulmuş. Bir yıl sokaklarda kâğıt, cam, plastik, metal gibi atıkları topladıktan sonra, şimdi kendi tanımıyla bir depoda “aylıkçı” olarak çalışıyor. İşi, atıkların ‘press’lenmesine dair… Yani ayrılan ürünlerin ezilerek balyalanması… “Araba ile gelen malı bekliyorum, makina pressliyor, benim iş de bu” diyor.

Kuşkusuz Mahmut Aytar gibi mesleği farklı olan birçok yurttaş, iş bulamadığı için çekçeklik yapıyor. Şöyle diyor, Aytar: “Dört yıldır bu işin içindeyim fakat 21-22 yıldır bu işi yapan arkadaşlar var. 1999 ve 2000’lerden bu yana sürdürüyorlar. Hem çöpleri geri dönüşüme kazandırıyorlar hem de bunlardan kazançlarını elde edip geçimlerini sağlıyorlar.”

"O SÖZ ÇOK AĞIRIMA GİTTİ"

Peki, çekçekçiler ne kadar kazanıyor? Kazancın günübirlik olduğunu hatırlatıyor Aytar ve “Bu çekçekçinin azmine bağlı” yanıtını veriyor: “Günde iki sefere çıkan da var, üç sefere çıkan da. Çok çalışan bir kişinin günlük kazancı, ortalama 100 ile 150 TL arasındadır. Fakat kimsenin sigortası yoktur.”

Aytar’a göre kar kış demeden sokaklarda dolu hali 100 kilo ağırlığındaki çekçek ile gezmek oldukça eziyetli bir iş. Üstelik bu işte, haftanın yedi günü çalışılıyor; sigortalı çekçekçi bulmak ise hak getire! El arabalarının dolmasına bağlı 4-5 sefer yaptıklarını söylüyor ve şunları dile getiriyor: “Herkes bu işi yapamaz. Yapanların çoğu İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen yoksullar.

Konu, İstanbul Valiliği’nin kararına ve baskınlara geliyor. Ona göre depolara baskın düzenleyerek, bir yere varılamaz. “Biz kimsenin kapısını çalıp, çöpleri almıyoruz. ‘O malı bize ver' de demiyoruz. Biz sadece sokaklarda dolaşıyoruz. Biz bu işi yaparak, doğaya da sürdürülebilir yaşama da katkı sağlıyoruz” diyor ve ekliyor: “Valilik açıklamasında çevre kirliliği, haksız kazanç, kamu zararı ve yabancı uyruklu kişilerin bu işte çalıştırılması gibi başlıklar yer alıyor. Yabancı uyruklu kişileri bu ülkeye biz çağırmadık; sınır kapılarını biz açmadık, üstelik sınırdaki kolluk kuvvetleri de biz değiliz. Dolayısıyla onlardan biz değil, asayiş birimleri sorumlu. Valilik, ‘çekçekçi’ diyerek küçümsedi bizi. Niye sınıf ayrımı yapıyorsun? O sözü çok ağrıma gitti. Onun sözüyle biz en alt tabakada yer aldık, onlar ise en üstte…”

DİYALOG YERİNE ŞİDDET

Özellikle Afgan göçmenlerin geri dönüşümde emek sarf ettiğine vurgu yapıyor Aytar. Hatta göçmenler nedeniyle kazançlarının azaldığını söylüyor ama hemen peşinden “Yoksulun halinden en iyi yoksul anlar” ifadesini kullanıyor: “Biz diyoruz ki, onlar da çalışsın. Çünkü İstanbul’un sokakları bizim babamızın tapulu malı değil.”

Ümraniye’de önceki günkü baskında yaşananlara da değiniyor Aytar ve şöyle diyor: “Yine depoları mühürlediler. Olaylar büyümesin diye arabuluculuk yapmaya çalıştık, ama fayda etmedi. Kimse bizimle diyalog kurmuyor, sadece saldırıyor. Biz muhatap istiyoruz, bunları neden yaşadığımızı bilmiyoruz, sadece kaba kuvvetle üzerimize geliyorlar. Biz ekmeğimizi çöpten çıkartan insanlarız, bunlar göz ardı ediliyor, yüzbinlerce kişiyiz. Kimi ‘haber’de bizim için ‘şehir eşkıyası’ dediklerini gördük, biz eşkıya değiliz. Ötekileştirmeye devlet kurumları tarafından maruz kaldık. Valilik bu konuda geri adım atmalı.”

Yanı başımda duran çekçekçi 39 yaşındaki 4 çocuk babası Kamil Aytar duruyor, Mahmut Aytar’ın kardeşi. “Yoksulluk yüzünden ilkokulu bitiremedim. 2000’lerin başında İstanbul’a geldim ve çekçek işini yapmaya başladım” diye giriyor söze.

Sosyal güvenceden mahrum kalan toplayıcıları, hastalıklara açık hale getiren bu işin “tercih edilmesinin” nedeni işsizlik… Kamil Aytar da bu duruma dikkat çekiyor: “İnsanlar iş için kapı ararken, çöplerin kapısını açık buldular. Çöplere tek tek bakıyorlar, akşam eve gittiğinde bir çorba parası için gayret gösteriyorlar.”

ÇEKÇEK EKMEK TEKNELERİ

Çekçek için “Bu bizim ekmek teknemizdir” tanımı yapıyor ve İstanbul Valiliği ile Ümraniye Belediyesi’ne sitem ediyor: “Büyük rakamlar kazandığımızı düşünüyorlarsa, yanılıyorlar.

Baskın yapılan bir depoya gittim. Çekçekçilerin gece gündüz topladığı malzemeleri gece baskınıyla ellerinden aldılar. Çocukları da oraya gelmiş, ‘Babamızın haftalardır topladığı malzemeleri elinden aldılar’ diye ağlıyorlardı. Gözyaşlarımı tutamadım, o çocukları görünce.” Kamil Aytar, “Bu insanlara İstanbul’da bir iş imkânı sağlayabiliyorlarsa alsınlar çekçekleri elimizden. Dilencilik yapmadan geçinmeye çalışan insanlara dokunmayın.”

Ayaküstü 24 yaşındaki İbrahim Erik ile de laflıyoruz. 13 yaşından beri geri dönüşüm işiyle uğraşıyor. O da Urfa Siverekli. 10 kardeşler, “Babam çalışamıyor, aileme bakmak zorundayım” diyor.

Yaz kış demeden sokaklarda olduklarını hatırlatıyor, “Yoksa aç kalırız” ifadesini kullanıyor. Erik, bugünlerde yeniden çekçek işinde; ancak baskınlardan hemen önce bir deposu vardı. Depo bir günde yerle bir edilince, yine sokaklara döndü. “Depomu yıktılar, mallarımı götürdüler, benim gibi birçok insana bunu yaşattılar. Şimdi sabah 6’da çıkıp, gece 23.00’e kadar çalışıyorum” diyor.

Peki, ya bu karar geri alınmazsa? Yanıtı çok net oluyor: “Sokaktan ekmek toplarız, artık o duruma geldik.”…

Bu depodan ayrılıyor, başka bir ‘hurda dükkanı’na geçiyorum. Geldiğim yer, sokaklarda gördüğümüz çekçekçilerin mesaisinin son durağı. Kimsenin dokunmak dahi istemediği yığınla atık var burada, iki kişi hiç durmadan çöpleri ayrıştırıyor. Plastik bir yana, demir bir yana, metal bir yana… Biz de o esnada Mehmet Aytar ile sohbet ediyoruz.

copten-kazanilan-hayatlar-929029-1.
Mehmet Aytar


“20 yıla yakındır bu işin içindeyim. Bölge insanları iş olmadığı için son çare çekçekçiliğe yöneliyor. Sabah işe boş hali 30 kilogram gelen arabayı taşıyarak başlarsın. 100-150 kilogram ile 10-15 kilometre dolaştığınızı düşünün. İnsan bununla boş gezdiğinde bile yorulur! Şu an üniversite okuyanlar arasında bile bu işi yapan var. Misal, tatilde gelip, bu işi yapıyorlar. Nedeni garibanlık…"

SANKİ DÜŞMAN İŞGALİ

Mehmet Aytar, sözlerini şöyle sürdürüyor: Valilik, ‘ansızın bastık depoları’ diyor, sanki ülkeyi işgalden kurtardılar! ‘O para nereye gidiyor’ diyorlar, ben söyleyeyim: Çekçekçinin cebine! Ansızın gelip basıyorlar depoları, garibanın iki aylık emeğini bir gecede yok ediyorlar. Demek ki ihtiyaçları var, onu bilsek, biz belki yardım toplardık onlara. Yoksulun aşına katkı sağlayacaklarına, ellerinden işlerini alıyorlar. Beş çocuk babasıyım, iş versinler bırakırım bu işi.”

***

copten-kazanilan-hayatlar-929027-1.
Mustafa Beyazgöl

Omuzlarında 100 kiloluk yük

Bir başka geri dönüşüm atölyesindeyim. Çekçekçi Mustafa Beyazgöl karşımda. 1o yıldır geçimini bu işten sağlıyor. Zabıtalardan yakınıyor. “Çekçeğini aldı zabıtalar, ‘bu iş yasaktır, yapmayın’ dediler, oysa biz de bu ülkenin vatandaşıyız” diyor ve ekliyor: “Bizden ne istiyorlar, anlamadım.” Sabah saat 06.00’da omzunda taşıdığı çekçek ile yollara düşüyor Beyazgöl. “Gece 22.00’ye kadar çalışıyorum, çok yoruluyorum” ifadesini kullanıyor: “Biz gezerek topluyoruz atığı, çöplerden ne bulursak alıyoruz, buraya getiriyoruz. Geçimimizi böyle sağlıyoruz. İmkânımız yok başka bir işe girmeye. Yağmurda, sıcakta, kışta çalışıyoruz. Zabıtalar karışmazsa, özgür bırakırlarsa yine de memnunuz işimizden. Kimseye muhtaç olmamaktan dolayı memnunuz. Ben topluyorum, depoya veriyorum; hem depo kazanıyor bu işten hem biz hem de doğa… Bu karar değişisin, altın terimizin peşindeyiz. Bizim kime zararımız dokunuyor ki?”

***

copten-kazanilan-hayatlar-929028-1.
Mahmut Aytar

Uçuruma atamazlar

Atık toplayıcıları Ümraniye baskını sonrası bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Mahmut Aytar, belediyelerin ve siyasi partilerin duruma sessiz kalmasına tepki gösterdi. Aytar, "Bizi yaşamın kıyısı olan çöplere kadar sürükleyenlerin bizi buradan uçuruma yuvarlamalarına izin vermeyeceğiz.”