Orhan Doğan Barış Ödülü için İstanbul’a gelen barış aktivisti Zarko Puhovski’ye göre çözüm sürecinin sağlıklı yürütülmesi sürecin tek tarafı olarak gördüğü Türkiye devletinin sorumluluğunu kabul etmesine bağlı

Çözüm için Türkiye sorumluluk kabul etmeli

ZEYNEP KURAY - zeynokuray@hotmail.com

Profesör Zarko Puhovski, uzun yıllardır Hırvatistan ve tüm Balkanlar için önemli bir barış figürü oldu. 1990 yıllarında Yugoslavya iş savaşında barış çalışmaları içinde yer alan Puhovski, 1993 yılında Hırvatistan’ın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri olan Hırvatistan Helsinki Komitesi’nin kurucuları ve yöneticileri arasında yer aldı. Puhovski savaş sonrası eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Hırvat generallerin savaş suçlarından yargılandıkları davalarda Helsinki Komitesi sırasında derlediği bilgileri doğrultusunda generaller aleyhinde tanıklık etti. Orhan Doğan Barış Ödülleri için İstanbul’a gelen Puhoski ile Yugoslavya iç savaşında yaşanan süreci konuştuk.

»Barış için uzun yıllar mücadele eden Orhan Doğan adına düzenlenen bir ödül törenine katılmak sizin için ne anlam taşıyor ?
Bizim kültürlerimizde genelde kahramanlar gözünü kırpmadan düşmanını öldürecek kişilerden seçilir. Bu tip toplumlarda çok zor ve az da olsa çok farklı türden kahramanlar çıkar. Onlar genelde kurşun sıkmazlar, silahla saldırmazlar. Eylemleriyle, şiddet içermeyen bir barışın sözcüsüdürler Orhan Doğan gibi. Eğer savaşmak ve kavga etmek zorunda kalsanız bile, bu kavgayı geleneksel kahramanlığın bir parçası olmayarak da verebilirsiniz.

TİTO SONRASI KURUMSALLIK KALMADI
»Sizde yıllarca Yugoslavya’da katliamlar ve savaşlar öncesi her bölgede yükselen milliyetçiliğe karşı uzun yıllar mücadele ettiniz...
1991 yılında komünizmin dağılmasıyla birlikte dağılan ülkeler arasında Yugoslavya en kötüsünü yaşadı. Sovyetlerde ölen insanların iki katı kadar insan öldü. Yugoslavya’nın sonlanması aslında çok büyük bir mesele değildi, esas sorun kansız bir biçimde dağılıp dağılmaması meselesiydi. Bu kanlı savaşın nedeni, 90’lara kadar diğer komünist ülkelere nazaran Yugoslavya’nın iyi bir konumda olması sebebi neyse, kanlı dağılmasının nedeni de oydu. Yugoslavya’da diğer komünist ülkelerde olduğundan daha sıkı otoriter bürokratik bir sistem vardı, birçok grup bağımsızlık istedi ve onlarla bürokrasi yürütecek merkezi yapı yoktu orada.

»Neden?
Çünkü Yugoslavya’nın son lideri Tito’nun ölümünden sonra onun gibi bir liderlik yaratılamadığı için 10 yıl içinde Yugoslav ordusu dışında devletin hiçbir kurumsallığı kalmadı. Bu durum Türkiye ile de paralellik gösteriyor. Çünkü bir orduyla müzakere edemezsiniz. Savaşın başlangıcında Yugoslavya’da barış sözünü sarf eden hain olarak damgalanıyordu. Çünkü her iki taraf da savaşmak için son derece hazırdı. Bu savaşın ardından 125 bin ölü bırakıldı ve bunu kimse umursamadı.

»Kimse umursamadı derken?
Egemen güçler umursamadı. Türkiye’de yaşanan ölümlerde de mantık olarak aynı. Öldürülen Kürtler olduğu için fazla önemsemiyorlar.

»Yugoslavya‘da ordudan söz ederken Türkiye’de ki ordu ile paralellik gösterdiğini söylediniz hangi açıdan paralellik ?
Türkiye ‘de ordu kökten dinciliğe karşı kendini bir denge unsuru olarak konumlandırıyordu ve bu 70 yıl boyunca başarılı oldu. Bu politik başarının bedeli Kürt halkının uyanışının, ulusal mücadelesiyle ödediler. Bu durum Yugoslavya’daki Arnavutların başına gelenlerle de paralel. Yugoslavya ‘yi korumak fikride Arnavutları bunun tamamen dışında kaldı. Yugoslavya’yı koruyalım derken Arnavutları kaybettiler.

»Ne açıdan kaybetti?
Ben bunu bugün için demiyorum 1970 ve 80’leri kastederek söylüyorum. O dönemde Kürtler uluslararası alanda kaybettiler. Amerikaların ve Almanların dengesinde önemli değildiler.

»Bugünden söz dersek ?
Kürtlerle ilgili sıkıntı şu, bugün Kürtlerin bir kısmı Amerika ile ittifak halindeler. Eğer Irak hayata kalırsa orada Kürtlere Irak’ta iyi bir otonomi verildi. Ancak bu durum Suriye’deki ve Türkiye’de ki Kürtlerin durumunu değiştirmedi. Özellikle de Ermenistan’daki Kürtlerin durumunu. Belki Ermenistan’da da Kürtler çok küçük bir azınlık ama unutulmuş bir azınlıktır. Orada kendilerine Kürt demeleri bile yasak. O nedenle Irak’taki Kürtler için işler iyi gitti ama Suriye’deki Kürtler şu anda Esad ile köktendinciler arasında sıkışmış durumda.

SOYKIRIMCI GENERALLER BIRAKILDI
»Siz aynı zamanda Savaş suçlusu olan Hırvat generallerin yargılanmasına tanıklık ettiniz. Bu sürece nasıl gelindi? Nasıl bir yol izlendi?
Bu Hırvatistan’da işlenmiş savaş suçlarına yönelik bir periyodun sonucuydu. İki mahkeme oldu. Biri Hırvatistan’da, diğeri Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde. Ancak hiçbiri sonuç vermedi ve generaller serbest bırakıldı. Çünkü bu sadece Hırvat meselesiyle ilgili bir mahkeme değildi aynı zamanda uluslararası kurallarıyla da ilgili olduğu ortaya çıktı. O generalleri yargıladığınız zaman o zaman aynı savaş suçlarını işlemiş olan İsrail ve Amerikalı generalleri de yargılamanız gerekecek. Bu kısım da egemen güçlerin hoşuna gitmedi. Mesela Hırvatistan yapılan yargılamada, generallerden biri uçaksavarla etrafı taramaktan yargılandı. Mahkeme kendisine hedef seçmek için 200 metre şartı olduğunu söyledi. Daha sonra bu şart İsrail, Amerika ve Rusya için standart bir hale geldi. Ve onlar da bunu istemedi. Çünkü bunu isteselerdi onların da yargılanma ihtimali vardı. O nedenle Hırvatistan’daki generaller serbest bırakıldı.

»Bugün Türkiye ‘de bir çözüm süreci sürüyor ancak geçmişte yaşanan kirli savaş sürecinde insanlık suçu işleyen Türk ordusu ve güvenlik güçlerinin hiçbiri yargılanmadı. Bu size samimi geliyor mu?
Biz buna sistematik şiddet diyoruz. Şiddet rejim tarafından onaylandığı için bu böyle. Tabii ki burada samimiyet arayamazsınız. Demin de anlattığım gibi hukuk güçlülerin yanındaysa buradan adalet beklenemez. Hırvat generalleri yargılayan Uluslararası Ceza Mahkeme sırf bir gün aynı şekilde İsrail, Amerikan generallerin de bu şekilde yargılanmaması için tüm o generalleri serbest bıraktı. Ancak şunu da belirtmek isterim ki Yugoslavya’da yaşananlar ve Kürdistan’da yaşananlar arasında bir paralellik yok. Çünkü Yugoslavya’da bir iç savaş yaşanırken, Türkiye’de kalıcı ve sürekli ölümler söz konusuydu. Ve bu durum savaş olarak ilan edilmedi. Bence bu önemli bir ayrıntı.

MESELE İSİMLERİ KEŞFETMEKTE
»Son olarak ilerleyen çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim görüşüme göre bu süreç iki taraftan oluşmuyor. Burada sadece Türk devleti taraf. Yönettiği yerden Türk devleti sorumludur. İnsanların yaşamını korumak bu sorumlukların içerisindedir ve buna Kürtler de dahildir. İşte bu sorumluluğu kabul ettikten sonra politik çözümü gerçek manada tartışabiliriz ama ilk önce Türkiye’nin Kürt meselesinde sorumluluğunu kabul etmesi gerekir. Öldürülmeler durur ve kimlerin ceza alınacağına karar verilir.