Muhalefet partilerinde yaşanan krizleri değerlendiren siyaset bilimci Öztan, değişim tartışmalarının belirsizliğine dikkat çekti. Öztan, “Krizleri aşmanın tek yolu toplumsal taleplere kulak vermek ve bunları kucaklama” diye konuştu.

Çözüm, yüzünü halka dönmek
Fotoğraf: Depo Photos

Mehmet Emin KURNAZ

Seçim sonrası muhalefet partilerinde krizler yaşanıyor. CHP’de ‘değişim’ ve başkanlık tartışmaları öne çıkarken İYİ Parti Lideri Meral ekşener’in, partisinin kongresinde ittifak masasını devirmesi gündemdeki yerini koruyor. Sonbaharda kongreye gidecek olan HDP de yenilenme arayışında. Siyaset bilimci Güven Gürkan Öztan ile muhalefet partilerindeki tartışmaları BirGün TV için konuştuk. Değişimden kastedilenin muğlak kaldığına dikkat çeken Öztan, krizleri aşmanın yolunun masayı sayısal olarak büyütmekten değil, toplumsal taleplerle buluşabileceğimiz yeni alanlar yaratmaktan geçtiğine vurgu yapıyor.

Değişim ve yenilenme anahtar kavram haline geldi. Ancak bunun için bir vitrin değişikliğinden fazlası gerekiyor. İlk olarak bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında CHP seçimden sonra yaptığı değerlendirmelerde seçimin neden kaybedildiğine dair herkesi ikna edecek bir çerçeve bulamadı. CHP'de aslında doyurucu bir tartışmanın yaşanmadığını gözlemleyebiliyoruz. Sanki bütün mesele bir genel başkanlık, liderlik tartışmasına indirgenmiş durumda. Hatta Kemal Bey seçimlerden önce yürüttüğü statünün doğruluğu konusunda hiçbir soru işaretine sahip değil. Karşı taraf ise genel başkanlık için en güçlü adayın düşünüldüğü bir değişim sloganı etrafında hareket ediyor ama değişimden ne kastedildiği konusunda ciddi soru işareti var. O yüzden CHP, siyasetsizlik diye tarif edebileceğimiz bir tartışmaya gömülmüş durumda.

Kılıçdaroğlu 6’lı değil gerekirse 16’lı masa kurarız diyerek matematiksel oy hesaplarına dayanan formüller üzerinde ısrar edeceklerinin sinyalini veriyor. Ancak seçim sonucu bu hesapların tutmadığını gösterdi. CHP ne yapmalı, yüzünü nereye dönmeli?

Şimdi çok haklısınız. Burada önemli bir tespiti yerli yerine koymak gerekiyor. CHP'nin birleşe birleşe kazanacağız sloganı etrafındaki yürüyüşünü elbette küçümsememek gerekir. Ancak çok açık bir biçimde bu seçimler siyasi parti liderleri arasındaki mutabakata endeksli bir siyasi stratejinin böyle bir rejimde başarılı olma ihtimalinin çok düşük olduğunu bizlere kanıtladı. Yani siz o masaya toplumsal karşılığı olmayan dört beş tane parti daha alsanız ne olacak?

Aslında toplumsal taleplerin ve bu toplumsal talepleri taşıyıcı özgüvenine sahip olursanız, siyaseti o alanlara açarsanız, onlarla bütünleşirsiniz. Burada aslında yeni bir siyasi strateji kurarsanız başarı ihtimaliniz var. Nitekim aslında seçim sonuçlarına baktığımız zaman masanın etrafındaki aktörlerin her birinin Türkiye'de o büyük değişimi gerçekleştirmekten çok kendi siyasal ikballeriyle ilgili çeşitli taktikleri devreye soktukları daha açık bir biçimde ortaya çıktı. O yüzden bir halk mücadelesiyle, toplumda yıllardır mevcut iktidara karşı direnen, özlenen ve gerçekçi bir çabayla temasları kalıcı hale getirebilecek demokratik mekanizmaların inşası çok daha önemli. Ama bugün toplumsal taleplerle olan ilişki giderek seyreldi. Bence önemli olan bundan sonra masayı bu anlamda büyütmek değil. Toplumsal taleplerle buluşabileceğimiz yeni alanlar yaratabilmek.

İYİ Parti kongresinde Akşener hem parti içine hem de CHP’ye yönelik sert açıklamalarda bulundu. İYİ Parti’nin bundan sonraki pozisyonu nasıl olur?

Bir genel başkanın kendi partisine yönelik insanları bu kadar sert eleştiriler dillendirdiği bir başka kurultayı Türkiye siyasi tarihinde hatırlamıyorum. Aslında bu da bir şeyi gösteriyor. İYİ Parti tam manasıyla bir parti olamamış. Bunu zaten seçimler öncesinde gördük. Hem Kemal Bey’in adaylığına itirazları sırasındaki tartışmalarda gördük hem İYİ Parti'nin masadan kalkma kararı sırasında oluşmuş gerilimde gördük. Birçok partili bu kararı büyük tepkiyle karşıladı ve İYİ Parti üyeliklerinden istifa etti. Dolayısıyla CHP'de konuştuğumuz kimlik sorunu, ideolojik hat strateji sorununu. İYİ Parti'de daha belli yaşanıyor. Çünkü seçimde hedefledikleri oy oranına ulaşamadılar. Hem de seçim sonrasında kan kaybı, çok ciddi ve sert tartışmalar var.

İYİ Parti seçimler öncesindeki tuttuğu pozisyonla aslında Kemal Bey'in adaylığının arkasındaki tahkimatı kuvvetlendirmek yerine burada bazı gedikler açılmasına neden oldu. Ve masaya geri dönmeyi de belli ki bir diyet ödemek olarak görüyordu Akşener. Masanın CHP dışındaki ortaklarını da kendilerine eşit olarak görmüyorlar. Seçim öncesinde ittifaka dair konuştuğumuz birçok sorun artık kapatılamaz hale geldi. İYİ Parti kendisine bir yol arıyor. Ama o yolu ararken genel muhalefete zarar verme riski de var. Son kurultayda bunun emarelerini gördük.

HDP ve Yeşil Sol Parti’de de değişim tartışmaları yaşanıyor. Sonbaharda kongreleri var. Eş Genel Başkanlar yeniden aday olmayacaklar. Öte yandan Demirtaş aktif siyasetten çekildiğini söylemişti. Kürt hareketi önümüzdeki süreçte nasıl bir yön belirleyecek?

Kürt hareketi çok ağır baskılarla seçime girdi. Bunu göz ardı etmemek gerekir. Bu baskıların ötesinde Emek ve Özgürlük İttifakı içerisindeki çeşitli gerilimlerle seçime girdiler ve seçim sonrasında da bu gerilimler devam etti. Bu haliyle bir ittifak haline gelememişti. Bence Millet İttifakı da gerçek bir ittifak haline gelememişti. Kürt hareketi içerisinde birden fazla fay hattı olduğunu görmek gerekiyor. Hemen hemen hepsinin ortak noktası mevcut iktidar karşısında konumlanmak ama nasıl bir yol izleneceği konusunda farklılıklar var. Milliyetçi kanadın pozisyonuyla Türkiyelileşme tezini savunan kanadın pozisyonu arasındaki mesafe giderek açılıyor. Üstüne üstlük Türkiye'nin sosyalist soluyla Kürt hareketi arasındaki ilişki de özellikle TİP’le yaşadıkları gerilim neticesinde ortaya çıkmış bir soğukluk var.

CHP seküler, özgürlük arayan seçmenin nabzını tutmakta nasıl zorlanıyorsa aynı şeyi HDP için de söylemek mümkün. HDP’de aslında değişim taleplerinin yeteri kadar kabul edilmiş stratejiler üretebilmiş değil. O yüzden de parti yönetimi partinin yetkili kadroları içerisinde bu sorunun giderilmesi konusunda bir öz eleştiri süreci başlatıldı. Ama bu öz eleştiri de temel meselelere değmeden gerçekleştirilirse eğer sonuç almaktan uzak olur. Bu temel mesele ne? Türkiye'nin diğer demokrasi güçleriyle olan ilişkinin mahiyeti. Tabii şunu unutmamak lazım. Demirtaş gibi çok etkin bir siyasi figürün bu süreç içerisinde söyledikleri ve daha sonraki HDP eleştirileri sadece Demirtaş eleştirileri olarak da görülmemeli. Kürt hareketi içinde bir kanadın eleştirileri olarak değerlendirilmeli ve önümüzdeki günlerde nereye doğru ilerleyeceğini izleyeceğiz.