Sorduk, soruşturduk; gerekçeleri ve gönülden geçme nedenlerini öğrendik. İş, kampanya imzacılığına donuverdi; isimler dökülüverdi... Birgün Okur Grubu'na gelen isimlerin görece farklı oluşları, üyeleri cesaretlendirmişti...

Tartışmalar sürüyor. "Başbakan Recep Tay-yip Erdoğan, cumhurbaşkanı olmasın da kim olursa olsun" biçimine dönüştüren; ulusalcı cephe ile AKP heveskarları arasında tartışmalar, almış gidiyor... "İnadım inat, kıratım kırat" anlayışını devlet katına dehleyen 'demokrasi kahramanı' Demirel'in icadı ve mirası sayacağımız bir anlayışla başbaşa kaldık... Söz konusu algının, "Ben yaptım, oldu" biçiminde meşrulaşmasına yol açan Özal'ın pekiştirdiği, "İlla, bizim 'patron' Çankaya'ya çıkacak. Çoğunluk bizde" anlayışı, geldi oturdu gündemimize...

Bilim insanı ve Özgür Üniversite öğretim üyesi Fikret Başkaya, "Epey zamandır 'yükseklerde' cumhurbaşkanlığı seçimi tarşılıyor! Yapılan 'tartışmaların' tuhaflığı ve saçmalığı nedense insanları rahatsız etmiyor. Normal koşullarda tartışmanın, 'kim cumhurbaşkanı olsun veya olmalıdır' şeklinde yürümesi gerekirken, bizde 'kim olmasın, olmamalıdır' biçimini alıyor. Siz hiç başka yerde böyle bir saçmalık gördünüz mü? Vasat bir 'burjuva demokrasisinde' başbakan olmuş birine, 'sen cumhurbaşkanı olamazsın' denebilir mi? Birileri böyle birşeyi söylemeye hakkı olduğunu düşünebilir mi? Sen kendi adayını çıkarırsın başkaları da kendi adayını çıkarır ve sen başkasının adayına karışamazsın. Kaldı ki, bildik 'parlamenter burjuva demokrasilerinde' başbakan; cumhurbaşkanından daha büyük yetkilere sahiptir, besbelli ki, icranın başıdır, cumhurbaşkanlığıysa daha ziyade 'semboliktir' bir imza ve onay makamıdır. Öyleyse sorun nedir? Aslında sorun Türkiye-deki rejimin niteliğini angaje eden bir şeydir ve 'demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti' olduğu söylenenin çapıyla ilgilidir. Esasen cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili, 'istemezük cephesinin' dili ve üslubu rejimin niteliğini ve yönetim zihniyetini ele veriyor."

ADAYLIK MUAMMASI, ADAYLARIN GÖLGESİ...
Şu ana kadar bir tek Metin Uca meslektaşımız aday oldu. "Eh, başka aday da yok! Verelim gitsin!" deyip, zevahiri kurtarmak isteyenler çoğunlukta. Çünkü, Erdoğan'ın 'o makama' oturmaya yeltenmesi bile tahammül fersah bir konu. Oysa, 'patron' kanaatini henüz açıklamış değil. Hafta içinde sivil olmaklıkları tartışılır, daha çok sivil/ce niteliğindeki kimi STK'larla görüşmeler yapacakmış, Erdoğan. Buradan gelecek öneriler doğrultusunda, partiden zaten çoktan belirmiş iradeyi de ortaklaştırarak kanaat oluşacak... Bunu niye yapıyor, Başbakan? Kamuoyu yoklayıp, kanaat önderlerinden fikir alıp zemini sağlamlamaya mı çalışıyor, yoksa ulusalcı kanatın baskısına yönelik bir başka cephe mi örgütlüyor?... Ne ilginçtir; daha aday bile değil. Oysa, niyeti ve marifetine güvenip açıklasa ve gelecek eleştirileri buna göre göğüsle-se olmaz mi; olmaz? O zaman Bizanslı genleri-mizdeki 'kulisçi, kumpasçı' özelliklerimiz tatmin olmaz!

Bir süredir tanık olduğumuz bir örnek var aslında: Fransa. Sistem bu ülkede farklı da olsa, kendine özgü davranış biçimleri geliştirmiş de olsa; aslolalan ve demokratik hayatın gerçek bir tezahürü olarak, adaylar var ve yarışıyor. Bizde adaylar yok, belli olanlar fantezi peşinde. Ayrıca, elbette bir seçim kampanyası gibi bir süreç örgütlenmeyecek ama açıklıkla yapılan tek bir girişim bile yok... Oysa, Halk Hareketi Birliği (UMP)'nin sağcı adayı Nicolas Sarkozy ve Sosyalist Parti (SP)'nin adayı Segolene Royal ve hemen peşlerinden gelen iki aday daha epeycedir Fransız ve dünya kamuoyu önünde her hareketleriyle hesap veriyor... Geçmişleri, politik duruşları ve gelecek yö-nelimleriyle herkes, her şeylerini biliyor... Oy verilmemesi için Sarkozy'nin yabancı düşmanlığı gibi temel sıkıntısı var. Kazanması umuduyla bakılan Royal'ın en temel özelliği ise -sadece pozitif ayrımcılık bağlamıyla değil, elbette- kadın olması, kendisine oy kazandıracak... Yorumcuların söyledikleri bu. Gazeteci/yazar Altan Öymen de tam bu noktaya işaret ediyor: "Fransa'da cumhurbaşkanı seçiminin, 12 adayı var. Hepsinin de adaylığı, aylar öncesinden beri belli. Sadece adaylıkları değil, basındaki, televizyonlardaki yoğun yayınlar sonunda, her şeyleri belli... Tüm geçmişlerinde yaptıkları, yapamadıkları... Öğrenimleri, meslek hayatları, özel hayatları, mali durumları... Başarıları, başarısızlıkları, yetenekleri, zaafları... Hepsini artık herkes biliyor... Zaten onlar da, bunların herkesçe bilinmesini göze aldıkları için aday olabiliyor... Fransa'da, başka birçok demokratik ülkedeki gibi, kamusal bir göreve aday olmanın bedeli bu... Kamuoyunun önüne, her şeyinizin bilinmesine ve aylar boyunca tartışılmasına razı olarak çıkacaksınız. Bu kural, hele cumhurbaşkanlığı gibi, devletin en yüksek yerine aday olacaklar için daha da yoğun olarak işliyor (Yani, bizdeki gibi, 'aday olma' veya 'aday gösterme' niyetini son ana kadar gizli tutup, adayın durumunun tartışılmasına fırsat vermeme kurnazlığı işlemiyor Fransa'da... Bunu 'Fransa'daki seçim hal-koyuyla yapılıyor. Bizde 550 kişinin oyuyla yapılıyor' diye izah etmek de inandırıcı değil. Çünkü Almanya gibi, cumhurbaşkanını bize benzer şekilde seçen demokratik ülkelerde de, o marifetin örneği yok. Adaylar orada da çok daha önceden belirleniyor ve tartışılıyor)...

Fransa'da şimdiki cumhurbaşkanı adaylarının sayısı 12, ama kazanma ihtimali olabilen adaylar, sadece dört"... Fransa'da devlet bazı olanaklar da tanıyor adaylara. TV'lere çıkıyorsunuz, AB fonlarından yararlanabiliyorsunuz...

GELELİM BİZİM ADAYLARIMIZA... GENELLİKLE TANIDIK SİMALAR!
Netekim bizim cenaha gelebildik... Sorduk, soruşturduk; gerekçeleri ve gönülden geçme nedenlerinin aslını öğrendik. Bizim adaylarımız da az sayıda değil... BirGün Okur Grubu'na bir ileti atıp da, "Kim olabilir; varsa üç adayınız ve gerekçeleriniz?" dediğimizde; ilk hafta ses çıkmadı. Bazıları bir ya da iki kişiyi önerdiler. Onlar da gerekçelendirmeden... İsimleriyle müsemma şahıslardı, herkes onları tanıyordu. Gruba bir yazı yazdık: "Ha gayret, sokaktaki adama sorsanız; tanıdığımız-tanımadığımız 20 kişinin ismini hemen sayabiliyor" dedik. Terazimiz dirhem dirhem bile çalışmıyordu. Bir kişiyi oturtuyorduk, "Tamam. Bu kişi cumhurbaşkanı olsa iyi olur" diyorduk ama ardından "Ee, bu da olabilir" diye-miyorduk... Sonra(dan) açıldık! İş, kampanya imzacılığına donuverdi. Hemen isimler dökülüverdi... Gelen isimlerin görece farklı oluşları, üyeleri cesaretlendirmişti... Herkesin hemfikir olduğu bi'kaç ismi sıraİamalıyım: TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, genellikle 'tamam' denilen isimdi. Barış diline sahip çıkması, insan hakları ve demokrasi meselelerinde aktif bir birey oluşu, hocamızı öne çıkarmıştı. Gene benzer saiklerle bu kez gene bir meslektaşımızın ismi vardı: Yıldırım Türker... Genç okurlarımızın çokluğu, Türker'in vicdanlara hitap eden 'doğru zamanlı' yazıları, Türker'i de öne çıkarmıştı... Hatta bir arkadaşımız, şöyle bir ibareyle dilimizi alıştırmaya çalışmıştı: "Cumhurbaşkanı Yıldırım Türker, dün Ankara'da yaptığı basın toplantısında"... Bazı üyeler ise bir tek adayla yetinmişti... Olacaksa bir kişi olacak, adayım da şudur diyebiliyordu.

Listemizin şöyle bir özelliği var... Baştan itibaren en çok oy alanlar biçiminde listeledik... Bir oy alan da var iki haneli oy alanlar da... Ama en çok oyu Prof. Gençay Gürsoy aldı... Hemen tüm adaylarımız için Okur Grubu'ndan gelen gerekçelendirmelerde ortaklaşılmışti: "İnsan hakları ve demokrasi konusunda duyarlık sahibi ve istikrarlı savunucu"... Gene, alanlarında önde gelen isimler olmaklıkları kadar aynı zamanda topluma önder olabilecek karakterler sergiledikleri için de önceleniyorlardı... Bazı adaylarda aidiyet temelli bir oylama sonucuna kurban olmuşlardı! Belki de kendilerinin istemediği bir sonuçtu ama isimleri çıkmıştı... Şaka bir yana, cumhurbaşkanlığı için aday listemiz bizim aynamız...

Aday listesi (gelen eğilimin sırasına göre)
Prof. Gençay Gürsoy
TTB Başkanı, Yıldırım Türker Gazeteci, Yazar, Yaşar Kemal Yazar, Fikri Sağlar BirGün Yazarı, Mehmet Uzun Yazar, Prof. Korkut Boratav, Behiç Aşçı Av., Can Dündar Gazeteci, Yazar, Prof. Baskın Oran, Aydın Engin Gazeteci, Yazar, BirGün -eski- Yazarı, "M.Kamil Zorti" ve "Aliye Öztürk -Sanal Aday-", Coşkun Aral Fotoğrafçı, Haberci, Nuray Mert Gazeteci, Yazar, Selçuk Candansayar BirGün Yazarı, Zülfü Livaneli Yazar, Eşber Yağmurdereli Av., Aziz Kemal Hızır, Tarık Akan Sanatçı, Hayri Koza-noğlu BirGün -eski- Yazarı, ÖDP -eski- Genel Başkanı, Prof. Sadun Aren, Mihri Belli, Prof. Nihal Saban, Metin Uca Sanatçı, Mehmet Bekaroğlu SP, Latife Tekin Yazar -BirGün Yazarı-, Sezen Aksu Sanatçı, Ece Temelkuran Gazeteci, Yazar, Prof. Ali Nesin, Ara Güler Foto Muhabiri, Vedat Türkali Gazeteci, Yazar, Gülten Akın Şair, Prof. İlhan Tekeli, Akın Birdal, Prof. Şirin Tekeli, Yavuz Önen, Adalet Ağaoğlu, Etyen Mahcupyan Gazeteci, Yazar, Prof. Erdal İnönü, Sema Pişkinsüt, Hikmet Çetin, Orhan Pamuk, Ercan Karakaş, Ahmet Altan, Sami Selçuk Hukukçu, Leyla Zana, Altan Erkekli Sanatçı, Derman Abi BirGün -eski- yazarı...

FEHMİ ABBASOĞLU