Siyasi iktidar bütün dizginleri ele almış, var gücüyle totaliter bir rejime doğru gidiyor, biz bakıyoruz. Sözün bittiği yerdeyiz. Çok şükür bizim yerimize düşünen ve ne yapacağımızı söyleyen bir muktedirimiz var.

Cumhurbaşkanı’nın şerefi, çocuğa karşı korundu çok şükür!

MUSTAFA KARADAĞ

Hiç uzağa gitmeden siyasi iktidarın güzel ülkemizi yaşanılmaz kılan tasarruflarına tanık oluyoruz.

Konya’da 16 yaşında bir çocuk yargılanması izne bağlı Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu nedeniyle tutuklandı. Kimse Adalet Bakanı’nın suça konu edilen sözleri hakaret sayıp saymayacağını merak etmedi. Sonra öğrendik ki meğer bir hafta önce aynı suçu işlediği iddia edilen bir şüpheliyi tutuklamaya sevk etmeyip serbest bırakan savcı alelacele Konya’dan Zonguldak’a sürülmüş, bütün hezeyan korku, tutuklamaya sevk bundan. Sanık vekillerinin talebine rağmen duruşmanın gizli yapılması ise çocuk hakları konusunda geldiğimiz yeri belirtmek bakımından son derece önemli.

Sonra başka bir genç Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Oysa hakaret olduğu savlanan sözler uzun zamandır mitinglerde sloganlaşan, adli soruşturmalara, özel yasalar çıkarılmasına neden olan olaylara ilişkin ifadelerdi. Arkasından bu tutuklamayı protesto eden iki kişi daha tutuklandı. Biz bunu yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının temini için gereken ileri demokrasi adımı olarak algıladık hiç kuşkusuz.

En son Ayvalık’ta 13 yaşında bir çocuk Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan gözaltına alındı. Cumhuriyet’in Savcısı, 13 yaşında bu çocuğu Balıkesir’e babasının parasıyla rapor almaya gönderdi. Yeni Türkiye’nin adil yargısı, hükümetin güdümündeki Cemaat karşıtı yapılanmanın (Cemaat çok kötüydü, çok can yaktı, çok iyi insana kıydı bu kabul ve mezkur uygulamaların Cemaat’e yüklenmemesi nedeniyle söylüyoruz) bize vaat ettiği adalet böyle bir şeydi. Nitekim bu hukuk ile açıklanamayan absürt uygulamadan şikâyet eden hükümet ve yanlısı yeni YBP koalisyonundan bir kınama duymadık. Neticede Cumhurbaşkanı’nın şerefi 13 yaşındaki bir çocuğa karşı korunmuştu çok şükür.

Bu arada eş zamanlı olarak TBMM’ye sevk edilen iç güvenlik paketini de unutmamak gerekiyor. Temel hak ve özgürlüklerin korunması için acil müdahalenin temini bakımından bazı yargısal yetkilerin valilere, kaymakamlara, hatta acele hallerde polise devrine ilişkin kamunun ali menfaatlerine uygun yasama tasarruflarının tüm muhalefet tarafından densiz bir şekilde engellendiğine de tanık olduk. İleri demokratik ilkelerden nasibini almayan muhalefet partileri “iç güvenlik paketi çıkacak” diyen muktedire saygısızlıkta sınır tanımıyorlardı. Hatta muhalif vekillerden birisi salt kışkırtmak için kendisini üç metre aşağıya atıp, bir diğeri de TBMM Başkanvekili’nin elindeki tokmağa kafa atmıştı.

Bizler millet olarak bu tür lüzumsuz davranışları ciddiye almadık elbet. Olur olmaz laflar havada uçuşurken İzmir Valisi yetişti imdadımıza. Siyasi partilerin, Sivil Toplum Örgütlerinin önünde gösteri yapmayı yasakladı, derin bir nefes aldık.

Birkaç gün önce de anamuhalefet partisi bir milletvekilin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kızına suikast yapmaya kalkıştığını ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmaya başladığını öğrendik, yüreğimize su serpildi. Hoş dış güçler bu iddiaları yalanlayan beyanda bulunsalar da savcılarımızın tetikte olması bizi rahatlattı.

Aynı zamanlarda İstanbul Anadolu Adliyesi’nde Hasan Ferit Gedik’in faillerinin yargılandığı davanın duruşmasına kimsenin alınmadığını, girmek isteyenlerin de çivili sopalarla saldırıya maruz kaldığını okuduk gazetelerden.

İleri demokratik düzene geçişimizi müjdeleyen haber ise hükümetle işbirliği iddialarını reddeden, bağımsız olduğu iddiası ile yeri göğü inleten HSYK’den geldi. Yasadışı dinleme soruşturmaları nedeniyle sevk dilen şüpheli polisleri tutuklamayan veya tahliye eden, hatta hepsini tutklamayan Ankara Sulh Ceza Yargıçları başka görevlere atandılar. Allah muhafaza hükümet karşıtı güçlerin tamamı serbest bırakılırsa başımıza gelecekleri hiç birimiz tasavvur edemezdik. 

Çok şükür siyasi iktidara mensup pek mahir milletvekilleri birçok iyi şeyin yanında yargıç ve savcıların maaşlarının hesaplanmasına esas alınan Başbakanlık Müsteşarı’nın maaşının hesaplanmasına ilişkin düzenlemeyi de paket içine koymuşlar. Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşın istisnai bazı ödemeleri yine Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği hükmüne yer verseler de yargıç ve savcıların özlük haklarının “yürütme” tarafından belirlenmesi ilkesinden sapılmadığını görmek bizi sevindirdi. Zira 2014 HSYK seçimi öncesinde kurulan YBP koalisyonu zaten bu uygulama konusunda işbirliğine varmıştı.

Söz birliği edilen konulardan birisi de mahkeme ve yargıçların rızaları hilafına bulundukları yerden taşınmalarıydı. Yargıtay Tetkik Yargıçları beklentilerine uygun olarak haberleri olmadan yerlerini değiştirdiler. 45 günlük bir survivor macerası onlar için sürpriz olmamalıydı. Ankara Adliyesinde görev yapan bazı yargıçlar ise piyangonun kime vuracağını hayretle beklemekteler. Karşı durmak geçmiyor hiçbir yargıcın aklından, hepsi nasıl etsek de sorunsuz ‘halletsek’in peşindeler. Zira Tanrı hepimizi “Yürütme”nin şerrinden korusun.

Bütün bunların sonucunda şunu söylemeliyiz ki; siyasi iktidar bütün dizginleri ele almış var gücüyle totaliter bir rejime doğru gidiyor, biz bakıyoruz. Sadece biz mi? Sanırım tüm siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri, “bağımsız” basın da bakıyor. ‘Türkiye adaletini arıyor’ hareketi, çabaları, gayreti “bağımsız basın”da yer bulamıyor.

Sözün bittiği yerdeyiz. 

Çok şükür bizim yerimize düşünen ve ne yapacağımızı söyleyen bir muktedirimiz var.

Bir de önceki Cumhurbaşkanı’mız Sayın Abdullah Gül’ün dünürünün inadı olmasa…

* Yargıçlar Sendikası Başkanı