Çok detaya girmeye gerek yok; mevcut teklif tamamen tek adama göre hazırlanmış bir ısmarlama metindir. Burada AKP ve MHP oylarıyla tek adamın saltanatına biat ediliyor. Bunun için de her türlü saldırganlık meşru

Cumhuriyet’in yol ayrımı

ZEYNEP ALTIOK AKATLI - CHP Genel Başkan Yardımcısı - İzmir Milletvekili

Hepimizin yaşamını doğrudan etkileyecek rejim değişikliği taslağı halkın bilgisinden kaçırılarak, bin bir ayak oyunu ve zorbalıkla bir kör dövüşü halinde TBMM’de madde madde kabul ediyor. Geçen hafta birinci tur görüşmeleri ile ilgili gözlem ve düşüncelerimi aktarmıştım. Bir anlamda devam niteliğinde bu yazıyı 2. tur görüşmeler devam ederken yazıyorum. Adım adım rejim değişikliğinin oylanacağı bir referanduma doğru ilerliyoruz. Taslağın bütünü TBMM’den onay alırsa halkın önüne sunulacak maddelerin ilk 8’i ile ilgili görüşlerimi ve itirazlarımızı geçen hafta paylaşmıştım. Kaldığımız yerden devam edelim;
Olası bir referandumda oylanacak rejim değişikliğinin 9. maddesi ile “Cumhurbaşkanının cezai sorumsuzluğu” hakkında. Cumhurbaşkanını fiilen yargılanamaz kılan bu maddeyi aslında cumhurbaşkanına yargılanma yolunu açtık diyerek sunuyorlar. Oysa bu fiilen neredeyse olanaksız. Öncelikle Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması gerekli deniyor. Bu 600’de 301 milletvekiline denk geliyor. Bunu geçtik soruşturma açılabilmesi için üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyu gerekiyor. Bu da 360 milletvekili demek. Son olarak TBMM üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alınabiliyor. Bu da tam 400 milletvekili demek. Son tahlilde 600 kişilik TBMM’de 400 milletvekili bulunamazsa cumhurbaşkanı yargılanamıyor. Diyelim ki yargılandı, onu yargılayacak olan Anayasa Mahkemesi yine Cumhurbaşkanının kendisi tarafından belirleniyor. Bu “mutlak dokunulmazlık” her alanda ve görev süresi dolduktan sonra da geçerli. Özetle olası bir referandumda halkımız ömür boyu cumhurbaşkanına mutlak dokunulmazlık verilip verilmemesi gerektiğini oylayacak. Dahası aynı koruma cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar için de geçerli olacak. Yani burada önümüze gelen tam anlamıyla yürütmenin yargılanamaması durumudur!

Teklifin 11. maddesine göre cumhurbaşkanı ve TBMM karşılıklı olarak seçimlerin yenilenmesi kararı alabilecek. Fakat buradaki en önemli detay şu; TBMM seçimlerin yenilenmesi için üye tam sayısının 5›te 3 çoğunluğu ile yani 360 milletvekili ile karar alabilirken cumhurbaşkanı tek başına bu kararı verebiliyor. Cumhurbaşkanı fiilen partisinin çoğunluk oluşturacağı sonuca kadar da seçimleri yeniletebiliyor. Böylece yasamada yenilmez bir cumhurbaşkanı karşımıza çıkmış oluyor. “Milli irade” böylelikle tek adamın iradesine terk ediliyor.

Teklifin 12. maddesi ile olağanüstü hal ilan etme yetkisi cumhurbaşkanına veriliyor ve mevcut sistemdeki bakanlar kurulu devre dışı bırakılıyor. Bu durumda OHAL gibi son derece kritik bir kararın insafı tek başına tek adama devredilmiş oluyor. Mevcut sistemde 6. ayını geride bırakan OHAL’in uygulamaları, değişiklik sonrası için hepimize fikir verebilir. Yürütmeyi tek başına kendisine bağlayan tek adam rejimi, partili genel başkan kimliğiyle yasamayı da kendisine bağlamışken son olarak HSYK’nın yapısını yeniden düzenleyen 14. madde ile yargıyı da tamamen kendi kontrolüne almış oluyor. Bu değişiklik teklifi ile 13 üyeli HSYK’nın 5 üyesini doğrudan cumhurbaşkanı atıyor. Kurula başkanlık yapan Adalet Bakanı’nı da cumhurbaşkanının atadığı düşünürsek 13 üyeli HSYK’nın 6 üyesini doğrudan tek adam atamış oluyor. Geriye kalan 7 üyeyi ise cumhurbaşkanının parti genel başkanı sıfatıyla girmiş olduğu seçimler sonucu oluşan TBMM’nin seçeceği düşünülürse artık ‘kuvvetler ayrılığı’ndan söz etmenin olanaksızlığı da açıkça görülür.

Böylesi bir sistemle tüm karar ve yetkilerin tek adama verildiği baskı ve şiddet altında yaşadığımız fiili başkanlık günlerinde AKP iktidarının 317 milletvekili ile “henüz” yasallaşmamış, yani hukuk dışı bir zorbalıkla görüşemeyerek oyladığımız rejim değişikliği anayasasını referanduma götürebilmek için kullandığı yöntemleri düşünecek olursak, yasallaşmış bir dikta rejiminde olabilecekleri daha net anlayabiliriz. Geçtiğimiz hafta Ahmet Aydın yönetimini mumla aratan Ayşenur Bançekapılı’nın yanlı tutumu ile her eleştirinin haksızlığı, her haksızlığın haklılığı açıkça dile getirilerek tutanaklara geçiriliyor, söz hakları kısıtlanıyor, milletvekillerinin saldırganlığı, kadına ve söz hakkına yönelik şiddet meşrulaşıyor. Dün akşam Bağımsız Milletvekili Aylın Nazlıaka’nın söz hakkı alamamak gerekçesi ile gerçekleştirdiği pasif direniş son derece planlı bir şeklide yine kadın üzerinden kurgulanan bir sistemik yanlılık örneği ile AKP›li kadınlar tarafından doğrudan kadına yönelik şiddete dönüştü. Aylin Nazlıaka’yı kendisini kelepçelediği kürsüden kopartmak üzere kuşatan AKP’nin kadın vekillerinin kendisini hırpalaması ve sürüklemesine mani olmak isteyen ve Nazlıaka’yı ikna etmeye çalışan Şafak Pavey, Selina Doğan, Melike Basmacı, Pervin Buldan, Meral Danış Beştaş, Burcu Çelik Gökçen Enç’in kamera kayıtlarıyla sabit saldırısı ile yaralandılar. Bir meclise değil vandalların başkanlık arenasına dönüşen, her türlü seviyesizliğin, ahlaksızlığın, yalanın, şiddetin bir yenisinin gölgesinde kaldığı bir hınç ile “90 yıllık reklam arası”, “200 yıllık intikam” örgütleniyor, yasallaştırılıyor. Sabaha karşı tanık olduğumuz bu anların üzerimde bıraktığı etkiyi tarif etmem zor. Gökçen Enç’in köpek giremez seviyesizliğinde savunduğu akıl almaz ısırılma iddiasının çelişkiler ve yanlışlarla dolu Adli Tıp Raporunun önüne ancak Enç’in elinde somutlaşan bir tomar kan izli saç geçebilirdi. Ülkemizde kontrolsüz şekilde artan sadece döviz değil şiddet de katmerlenerek her yerde meşrulaşıyor. Bir kadın Meclis Başkanı tarafından kınanmadan (!) geçiştirilerek, kınayanların söz hakları ise dakikalardan kaçırılarak tarih sahnesinde yerini alıyor. Bana kalan canım Şafak Pavey’in yere düşürüldüğü, darp edildiği anın, bir kadının tekmeleri arasında Şafak’ı korumaya çalışan, ona el uzatan kadınların görüntüsü. Üzüntü, isyan, kirlenmişlik duygusu ve utanç...! Kelimelerim yetmiyor.

Enç utanmıyor erkek vekillerden aldığı talimatla yarattığı kötülüğün tadını tıpkı onun saldırısını sırıtarak videoya çeken erkekler kadar çıkartıyor.

Mevcut sistemin işlevsiz olduğunu söyleyerek değiştirilmesini isteyenler ülkenin sorunlarını çözmek için bir değişiklik yaparak sistemi işletmeyi istemiyorlar ve TBMM’yi çalıştırmayarak bilinçle kendileri işlevsizleştiriyorlar. Şiddeti, çatışmayı sonlandırmak, vatandaşlarımızın özgür ve eşit birey olma hakkını koruyacağına kadını, çocuğu, kendilerine benzemeyen her iyiyi, iyiliği yok etmek üzere saldırıyorlar. Çok detaya girmeye gerek yok; mevcut teklif tamamen tek adama göre hazırlanmış bir ısmarlama metindir. Burada AKP ve MHP oylarıyla tek adamın saltanatına biat ediliyor. Bunun için de her türlü saldırganlık meşru.

Referanduma gidildiği takdirde bu ülkede “HAYIR” diyecek bu iktidarın bir şekilde canını yaktığı, aşını tükettiği, işsiz, mazlum, mağdur, kimliksiz, şiddet görmüş, tecavüze uğramış, sesi kısılmış, her anlamda tutsak edilmiş milyonlar var.

Diktatörlük değil özgürlük kazanacak

Diktatörlük değil sevgi kazanacak

Diktatörlük değil Cumhuriyet kazanacak.

Diktatör değil halk kazanacak!