Değişimden korkan insanlar tanıdım. Kendisinin, ilişkilerinin değişmesinden korkan ve bir yandan aynı kalma fikrinden de hoşlanmayan.

Değişimden korkan insanlar tanıdım. Kendisinin, ilişkilerinin değişmesinden korkan ve bir yandan aynı kalma fikrinden de hoşlanmayan. Ufuk bunlardan biri. Sanki yirmi yıl bile geçse aradan onu aynı şarkıları dinlerken, kendi kendine başyapıt seçtiği filmleri yeniden izlerken, aynı kitapların aynı cümlelerinin altını çizerken bulabilirsiniz. Belki çok uzun bir şarkı ve film listesi olduğundan ve parasının büyük bir bölümünü kitaplara yatırmış biri olarak evinde herşeyden çok kitap olduğundan sıkılmazsınız. Saçları aynıdır, yüzü, gözü; bakışları, kazağı, pantolonu. Zaman onu ezip geçsin istemez. Bakmayın siz öyle hala tutkulu durduğuna. Gücü yetmez elbet ne zamana, ne değişen olaylara, insanlara. Saçları aynıdır, çünkü hep aynı şekilde kendi hallerine bırakır onları, yine de uzamaz kısalmaz saçlarına beyazlar karışmasına engel olamaz. Her geçen gün yastığında kaybettiği saç tellerini görmezden gelemez. Yüzü, gözü, bakışları aynıdır. Hep yaramazlık peşinde olan muzur bir çocuk olduğunu hemen belli eder bu üçü. Kazağı, pantolonu elbet eskir, elbet yenilerini alır ama siz farketmezsiniz. Çünkü yeniler eskilerin aynısıdır. Zaman yanından geçip gitti sanasınız ve sansın diye yapar belki bunları. Gogol Bordello ile güne başlamayı sever. En sevdiği kitapların en sevdiği bölümlerini ezbere bilir. Bir tanısanız onu, huysuzluğuna da bi alışsanız bir daha vazgeçemezsiniz ondan. Zaman geçer. Biz değişiriz. Siz değişirsiniz. Onlar da değişirler. Yüzümüz, gözümüz değişir. Kazakların renkleri solar. Aynı kalan şeyler de vardır elbet. Bakışlarımız değişmez. Kokumuz, gülüşümüz, ağlayışımız...

Sonraları anladım ki aslında Ufuk en çok bundan korkarmış. Herşey değişirken değişmeyen şeyler acıtırmış en çok onun canını. Yıllar sonra bir kadın çıkagelirmiş mesela. Saçının, rujunun rengi değişmiş, yüzü, gözü hatta bakışları bile değişmiş. Ama kokusu aynı. Ve o koku sanki değişen bütün şeyleri yeniden eski hallerine çevirirmiş. Yılları, izleri, yaşanılanları unuttururmuş. Ufuk birgün bunun olacağını biliyordu. En beklemediği, en aklında olmayan bir anda olacağını biliyordu. Bu yüzden her gün onunla yeniden yollarının kesişmesini bekliyor, onu aklından hiç çıkarmıyordu. En çok istediği şey en çok korktuğu şey olduğundan kendine bile güvenemiyordu. Tesadüflerin sadece basit tesadüfler olduğuna inandırmaya çalışsa da kendini bu karşılaşmanın ayrıntılarında öyle çok şey vardı ki geçmişe dair... Basit bir tesadüf olamazdı. Öylece durdular. İnsanlar geçip gitti aralarından. Öylece baktılar birbirlerine, gülümsediler. Konuşmadılar. Hiç bir şey söylemediler birbirlerine. Kitapçının birinde eskilerden bir şarkı çalıyordu. Daha önce hiç duymamıştım. Sözleri sanki onları anlatıyordu. Başından aşağı kaynar sular indi yine, elleri buz kesti. İçindeki cümleler devrildi. Onlar öylece durdular. En sevdiği kitaplar, şarkılar ve filmler o yıllardan kalma olmalıydı. Ondan sonra hiçbir kitabı, filmi ve şarkıyı çok fazla sevememiş olmasının sorumlusu bu kadındı. Hala birbirlerine karşı aynı aşkı, aynı öfkeyi besliyorlardı. “Nasılsın? Neler yapıyorsun?” gibi sahte soruları sormadılar birbirlerine. Sanırım bir adım atsa biri ya birbirlerine sımsıkı sarılıp aşk sözcükleri fısıldayacaklardı ya da deli gibi kavga edeceklerdi. İki ihtimal vardı. İkisi de aynı kapıya çıkacaktı. Onlar o ihtimalleri öylece orada bırakıp gittiler. Başka bir tesadüf bu hesaplaşmayı kaldıkları yerden devam ettirsin diye belki de... Değişimden korkan insanlar tanıdım ama hiçbir korkak Ufuk kadar cesaretli değildi. Devrilen cümlelerini toparlayıp zamana karşı, değişen değişemeyen hayatlarımız üzerine bir konuşma yapmasını bekledim ama sustu.