Ankara’da TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nin önündeyim. Miting sonrası genel grev beklentilerine ilişkin tek bir kelime duyamayan işçiler

Ankara’da TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nin önündeyim. Miting sonrası genel grev beklentilerine ilişkin tek bir kelime duyamayan işçiler tepkili. Binanın önünde toplanan kalabalık sloganlar atıyor: “Kumlu istifa!”, “İşçi burada Kumlu nerede?” ve “Gün gelecek, devran dönecek, TÜRK-İş işçiye hesap verecek...”
Binayı işgal etmekten söz edenler ile “işgal etsen ne olacak?” diyen işçiler birbirleriyle tartışırken bir bölüm işçi binaya çoktan girmiş, “Kumlu istifa!” diye slogan atmakta. Gerek Mustafa Kumlu’nun, ortadan, pasif tavırları gerekse AKP’li Kapusuz’un “ taşkınlık yaparsanız üstünüze polisi salarım” yollu tehditleri, sahipsizlik ve baskı atmosferindeki işçileri tam bir öfke seli içerisine taşımakta. Binanın önünde hazır bekleyen Çankaya Belediye’si ambulansı zaman zaman fenalaşan işçileri taşımakta...
TÜRK-İŞ binasının çaprazında naylonlardan derme çatma bir sığınak yapılmış. Üzerinde, A4 kağıdı boyutunda  bir döviz;” Kölelik = 4C “... Yerde straforlar... Bir köşede birkaç battaniye ve tabure.. Duvara çakılmış eğreti çivilerde torbalar, torbalar… Bu derme çatma barınak karşısında TES-İŞ’in, günlüğü bin liradan kiraya verdiği söylenen Enerji Oteli. Otelin kapısında bir döviz: “Kilo ile nefis köfte...” Otelin önünde kadınlı erkekli işçiler ellerinde sadece simit, ekmek ve çay... Yine Otelin girişinde bez bir pankart “Dev ekranda maç keyfi” yazılı. Dışarıda keyifsiz bir kalabalık. Türkiye ekranında ise TEKEL işçilerinin direnişi gözükmüyor.
Ankara’nın, Başkent’in göbeğinde  bir mülteci kampı kurulmuş gibi. Ankara ayazında, naylonlardan derme çatma barınaklar, battaniyelerin altında ya da yarım variller ve  tenekeler içerisinde yakılan ateşler etrafında ısınmaya çalışan işçiler. Yıllardır Ankara böyle bir olay yaşamadı. Bir ülkenin başkentinde, üstelik tam da göbeğinde, böylesine bir olay yaşanıyor. Mülteci kampı görüntüleri içerisinde insanlar direniyor ve bu bir haber niteliği taşımıyor Beş yıldızlı otellerde yapılan Bakan düğünlerinde, kapı önlerinde asker olan naklen yayın araçları ortalıkta yok. Bir faşist katilin tahliyesinde beş yıldızlı otel önünde birbirlerini çiğneyen medyanın naklen yayın araçlarından hiçbiri ortalıkta yok.  Medya bu eyleme naklen yayın aracı göndermek ve orada yaşananları ülke kamuoyuna yansıtmaktan  korkuyor. İki yönlü bir korku bu; direnişin yayılması ve genel greve dönüşmesi korkusu ve AKP korkusu… Pekdemir’in  hacıları, hâlâ tek yönlü vesayette ısrar ede dursunlar...
Gezmeye devam ediyorum Sakarya’yı. Kimi bir ateş etrafındaki sohbetleri dinleyerek, kimi bir tabureye ilişerek. ÖDP’nin çay dağıttığı ocaklardan birinde işçi hakkı çaylardan bir bardak da benim nasibime düşüyor. O sıra Gıda İş Başkanı Türk-İş balkonundan işçilere sesleniyor, Türk-İş’i göreve çağırıyor. Sadece Türk-İş’i değil KESK’i, DİSK’i, Kamu Sen’i ve meslek örgütlerini göreve çağırıyor. “ Ya haklarımızı verirler ya da cesedimizi çiğnerler” sözlerine işçiler hep bir ağızdan “ yılgınlık yok direniş var” sloganıyla karşılık veriyorlar. Başkanın emek örgütlerini dayanışmaya çağırmasına pek çok örgüt karşılık vermiş durumda. Kimi çorba dağıtıyor, kimi çay. Battaniye, atkı ve giyecekler dağıtılıyor. Çevre esnafın işçilere desteği sürüyor. Moral motivasyon etkinlikleri direniş mahallinin orasında burasında kendini gösteriyor. Öte yandan “Filistin!e yol açık” deyip binlerce kilometre yol katederek, kamyonlar dolusu yardımı Mısır polisi ile çatışmayı göze alarak Gazze’ye götürenler, tıpkı medya gibi korkuyor, işçi sınıfına uzak duruyor, görmezden geliyorlar... Ramazan’da bayram’da hemen her yerde yardım adına boy gösteren tarikat dernekleri  işçinin hak mücadelesi söz konusu olunca fareler gibi deliklerine çekiliyor. 
Sakarya’ya da dolaşıyorum.. Bir işçi kadın, evinden gelen haberle gözyaşları içerisinde. Annesinden uzak, kaygı içerisinde olan çocuğunun saçları dökülmeye başlamış. Ağlayarak anlatıyor. Aklı evinde, bedeni çocuğu ve geleceği için mücadele ettiği Sakarya kaldırımlarında.
Bu gün TEKEL işçilerini direnişini 37. günü. Açlık grevinin ardından ölüm orucuna girecekler..İktidarı ve muhalefeti ile işçi haklarına kör olan Meclis, neoliberal politikaları uygulamaya devam ediyor. Kiralık işçi yasası tekrar Meclis gündemine alınıyor. Emekçiyi toptan satamadıkları yerde anlaşılan o ki  kiraya verecekler. Günün gazete manşetlerinde ise ne bu yasaya ne de TEKEL işçilerine ait bir haber var Manşetleri, hapisten çıkan faşist bir katilin çürük raporu aldığı haberleri kaplamakta.
Pis bir koku yayılıyor tüm  ülkeye... Memleket çürüyor. Çürüyor, insanını sokağa döken, açlığa, yoksulluğa mahkûm edenler, “ülkemi aklımla seviyorum” deyip aklını emekçiyi sömürmek için kullananlar, askeri diktatörler, sivil diktatörler, gerici faşist güruh, işçisine sırtını dönen sendika ağaları, işçi aristokratları, çakma demokratlar hızla çürüyorlar. Memleketim doktorlarından ( iş bırakma eylemlerini bitirir bitirmez) , tüm bu zevat için  çürük raporu talep ediyorum.;
“Adı geçen zevat, İNSAN OLMAYA ELVERİŞLİ DEĞİLDİR” diye...