Defterim bükülmüş altımda, incelmiş karanlık, suyunun, toprağının rengiyle görünür olmuş dünya, uzun yol alacasında flamingolar, çırpı bacak dinelmişler, uçuk pembe, dumansı, sırt dalgası kabarmış denizin, Daewoo kepçeler!…

Dağın etine girmiş iş makineleri…

LATİFE TEKİN

Uyandım, virajlar kıvrılmış boynumda, viyadük uğultusu, radyo cızırtısı, kalk doğrul, bir rüya gördü beni, ben görmüş olamam, hop dikilip cama çarptım alnımı, süratten yana çekiyor otobüsümüz, tarlacı türküsüyle yarıyoruz rüzgârı, ‘Dayanamam ne geceye, ne gündüze, sabah olsun çarşıya gidelim rüyası…

Arandım bir cümle yazmak için, kalemimin ucu kırılmış, ‘Bulutlar da göğün dağlarıdır…’

Defterim bükülmüş altımda, incelmiş karanlık, suyunun, toprağının rengiyle görünür olmuş dünya, uzun yol alacasında flamingolar, çırpı bacak dinelmişler, uçuk pembe, dumansı, sırt dalgası kabarmış denizin, Daewoo kepçeler!… Bir sihir yaratmak istiyormuş gibi gagalarını suya batırmış rüya kuşları…

Ürperdim can acısıyla, sert kırmızı kemiğine dayanmışlar dağın, kazıyıp iç toprağını çıkarmışlar.

Doruklara çekilen bir seğirişle kanıyor yamaç… Döner kabin, kafadan kepçeli ekskavatör seyrine durmuş köylüler, para tanrısına dağ kurban ediliyor, çalısıyla otuyla kesip yüzmüşler derisini.

Komatsu, Cat, New Holand… Otobüs, uçak terminallerinin kapalı devre televizyonlarında reklam yarışındalar, rekabet kızışmış kırıcı, delici sektöründe, her eve greyder kampanyası!

İnşaat ülkesinin insanları, fiyatlar uygun görünüyor, kepçe sahibi olabiliriz, ön ödemesiz taksitle yani, küresel ısınma çat etmiş başımızda, su çıkarırız…

Ormanları biçip imitasyon siteler kuracaksak, kol gücüyle sökemeyiz ağaçları.

Radyo cızırtısıyla bükülüyor yollar, ‘Portakalım tekerlenip yuvarlandı… Gazete açtı üstüme yanımda oturan kadın, öne arkaya kaçabil-sem, ters toparlanıp cama yasladım yüzümü.

Söke’nin çağlayanları sönmüş, oyulmuş yüksek kayalardan aşağı bir daha dökülmemecesine, suyun atlayış boşluğunda taş sarısına kesmiş kuru toprak akıntısı…

Bodrum İzmir, Sun Ekpres Hava Yollarıyla İzmir Adana.

Kemerimi takıp defterimi çıkardım çantamdan, kalem istedim hostesten, yolculuğumuz sarsıntılı geçeceğe benziyor, Ege’yi Akdeniz’e bağlayan iç gerilim hattında, gece bulutlarının bir altına yatıp bir üstüne fırlıyorum, kalbimde boşluk çarpıntısı, ölüm korkusuyla…

Dördü kız, gerisi erkek Amerikalı dolu uçağın içi, ‘İncirlik sakinlerinin çocukları, İzmir’e çıkartma yapmış, füze hangarlarına dönüyorlar…’

Trafiği yaman bir ülkenin romancısı, edebiyat yorgunuyum, hiç bu kadar yol gitmemiştim, karayoluyla Adana Mersin, Tek Ağaç Kitap Evi, Mersin Adana… THY uçağıyla Sabiha Gökçen, İstanbul irisi olmuş gözleri insanların, fırlamış bakışları, omuzlarından dövmeli sinire kesmiş delikanlılar, takım elbiseli adamlarla yumruklaşıyor, Adana, Antalya bavulları karışmış, gece sıfır üç…

Türbanlı kadınlar, plaj çıplağı, güneş yanığı kızlarla ağız ağıza gelmiş, haykırıyorlar karşılıklı, tiz çığlık, çırpınıyor çarşaflı bir kız çocuğu, bavulum dönüyor bantta, ‘Frafragile!… Hediye portakal reçelimin, keçi boynuzu pekmezimin kavanozu kırılmış.

İstanbul, Ayvalık, Cunda…İzmir’in az yukarısında benzinlik çorbası içip Ege’nin çamları tutuşmuş, fısıltılar devrildi kulağıma, yolcular arasında ateşçi arıyor otoban mehmetcikleri.

Doğrulup açtım ışığımı, defterimi çıkardım, bir cümle yazıp unutmuşum, ‘…Bulutlar yükseğe çekilir, yağmurumuzu çalıyor dağlar, Daevoo…’

Başımızı serin toprağa sokmak için mağaralar açmak zorunda kalabiliriz, kavurucu rüzgârlar esecek yer yüzünde, alıp almamayı ona göre düşünelim, ilk partisi tükenmiş sallama kepçelerin…

*Değerli yazar Latife Tekin'in 2007 yılında gazetemizde çıkan yazısı.