Google Play Store
App Store

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

Daha kısa çalışma saatleri mücadelesi işçileri birleştirebilir: Patronlar için yaşamayacağız
UAW, haftalık 32 saat mesaiyi bir pazarlık kozu olarak değil uzun bir stratejinin başlangıcı olarak görüyor. (Fotoğraf: X / @UAW)

Sarah JAFFE

Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 2023'teki altı haftalık grevin ardından taleplerinin birçoğunu kazanmıştı. Ama taleplerden biri, her ne kadar üç büyük otomobil üreticisiyle yaptıkları toplu iş sözleşmelerine girmese de sendikaların önceliklerini değiştirdi ve dağınık durumdaki işçi hareketi için birleşme potansiyelini ortaya çıkardı.

Bu talep, ücret kaybı olmaksızın “32 saatlik çalışma haftasından” başka bir şey değildi. Grevin ilk günlerinden itibaren bu cesur öneri sendikaların alışkanlıklarını alt üst etti. İşçi sınıfının iş güvencesinin ötesinde başka talepleri de olduğunu gösterdi. Sadece olağan müttefiklerin değil bütün kamuoyunun dikkatini çekti.

UAW, General Motors'ta 2019 yılında da greve gitmişti. Tabandan gelen baskıya rağmen beceriksiz yöneticiler eylemlere öncülük edememiş ve memnuniyetsizlik yaratan bir sözleşme imzalanmıştı. 2023'ün başlarında sendikadaki değişimler, Başkan Shawn Fain’in liderliğinde yeni bir yönetim kurulu oluşmasını sağladı. Yeni yönetim “Yolsuzluğa Hayır! Taviz Yok! Kademelere Hayır!” sloganı kullanmaya başladı. İki kademeli istihdam statüsü, UAW'nin “sanayisizleşmenin” yaygınlaştığı dönemde yeni işe alınanlar için daha düşük bir kademeyi kabul etmesinden bu yana temel bir şikâyet konusuydu. O dönemde, General Motors, Ford ve Chrysler'daki (Stellantis) işleri korumak için daha düşük kademenin gerekli olduğu söylenmişti. Sonrasında şirketler tekrar kâr etmeye başladı ama alt kademede çalışanlar aynı işi yaptıkları kıdemli meslektaşlarından daha az kazanmaya devam ettiler.

O günlerde, toplu işten çıkarmalar ya da iş güvencesinden verilen tavizler, ortaya atılan yegâne fikirler değildi. İktisatçı Dean Baker, “Büyük Durgunluk” sırasında hükümetin şirketlere çalışma haftasını kısaltmaları, işi daha fazla işçiye yaymaları ve işten çıkarmak yerine işe almaları için teşvik vermesini önerdi. Obama yönetimi buna yanaşmadı, sendikalar bile bu öneriyi benimsemedi.

Covid krizi, çalışma süresi konusunu yeniden masaya yatırdı. Zorunlu ve temel işlerde çalışan çok sayıda işçi (imalat sektöründe çalışanların büyük bir kısmı da dâhil olmak üzere) fazla mesai yaptı ve hayatlarını riske attı. Hem ülke hem de dünya genelinde işçiler bu duruma “yeter” dedi.

İllustrasyon: Howard Barry

UZUN VADELİ STRATEJİ

Sendika Başkanı Fain'e göre “bu durum insanların hayatta neyin önemli olduğunu düşünmelerini sağladı.” İşçiler, haftanın yedi günü, günde 12 saat çalışmanın, birden fazla işi birlikte yapmanın “yaşamak olmadığına” kanaat getirdi. Böylece daha kısa çalışma saatleri talebi, bir homurdanma olmaktan çıkıp bir grev talebine dönüştü ve gazete manşetlerine kadar taşındı.

Ekonomist ve çalışma sosyoloğu Juliet Schor, yıllardır çalışma saatlerinin kısaltılması konusunu araştırıyor. Aniden ortaya çıkmış gibi görünen bu talebin meşru olduğunu vurguluyor. New York Times yayın kurulu üyesi Binyamin Appelbaum bu çağrıyı desteklemeye ve Başkan Joe Biden'ı tüm sektörlerdeki çalışanlar için harekete geçmeye çağırdı. Appelbaum, “Amerikalılar çalışırken çok fazla zaman harcıyor. Daha kısa bir çalışma haftası sağlığımız, ailelerimiz ve işverenlerimiz için daha iyi olacaktır” diye yazdı.

Fain, “Eski sendika yönetimi bu talebi ilk kez dile getirdiğimizde bize gülmüştü” diyor. 32 saatlik çalışma haftası talebi, şimdilik toplu iş sözleşmelerinde yer almıyor. Ama UAW bunu sadece bir pazarlık kozu olarak değil uzun vadeli bir stratejinin başlangıcı olarak görüyor ve işçilerin bu stratejiyi benimseyeceğine inanıyor. Sendika toplu görüşmelere hazırlanırken otomobil işçilerinin gündeminde “iş-yaşam dengesi” var: “uzun çalışma saatleri, fazla mesai ve süregelen akıl sağlığı krizi.”

Detroitli kıdemli Stellantis işçisi Charles Mitchell, durumu “Bir otomobil işçisinin geçinmesi giderek daha da zorlaşıyor. Montaj fabrikalarında 60 ila 70 saatlik zorunlu çalışma saatleri dayatılıyor. Ama şirket, hissedarları hızla zenginleştiriyor” sözleriyle özetliyor.

COVID İFŞA ETTİ

12,5 milyon işçiyi temsil eden Amerikan Sendikalar Federasyonu (AFL-CIO), iki yıl önceki kongresinde, daha kısa çalışma saatleri ve daha erken emeklilik için aktif bir şekilde mücadele etme kararı aldı.

Kongrede bu karar tasarısını 200 bin üyesi adına Amerikan Posta İşçileri Sendikası (APWU) Başkanı Mark Dimondstein sundu. Dimondstein “küresel salgının, postacılar ve diğer işçiler için yeni bir söylem yarattığını ve işyerinde yeni bir militanlığa ilham verdiğini” belirtti: "Biz vazgeçilmeziz, biz kilit önemdeyiz ve daha iyisini hak ediyoruz."

Schor, 1991 yılında Aşırı Çalışan Amerikalı (Overworked American) adlı kitabını yayımladığında tartışmalar çok farklıydı; ama bugün insanların “Bu kadarı da fazla, bize ne oldu, bizden adil olmayan şeyler yapmamız isteniyor, tükenmiş durumdayız” dediği günler yaşıyoruz.

Pandemi sırasında işçiler, ölmelerinin patronlar tarafından umursanmadığını fark ettiler.

Mesele sadece çalışmaya devam etmek değildi. Bunu daha tehlikeli koşullarda daha uzun saatler boyunca yapmaya zorlanan birçok işçi itiraz etmeye başladı. Nabisco'nun Portland’daki fabrikasında çalışan Donna Jo Marks, pandemiden önce bile 12 gün çalışıp iki gün izin yaptıklarını anlattı: “Ama Covid patlak verdiğinde bazen ara vermeden 28 gün çalışıyorduk ve müdürlerimiz ‘Bunun karşılığını alıyorsunuz' diye düşünüyordu!” Kısa bir süre için saatte 2 dolar ekstra tehlike tazminatı aldıklarını, ancak bunun birkaç ay sonra kesildiğini söyledi.

Marks ve iş arkadaşları, sendikalı veya sendikasız işçilerin Covid'in neden olduğu iş yoğunluğuna karşı greve gittiği “pandemi grevi” dalgasına katıldılar. Nabisco'da beş haftadan uzun süren bir grev yaptılar ve çalışma süreleri konusunda bazı kazanımlar elde ettiler. Daha sonra Eyalet Yasama Meclisi, fırın işçileri için zorunlu fazla mesai kullanımını kısıtlayan bir yasa tasarısı kabul etti. Hemşireler, öğretmenler, depo işçileri, tarım işçileri ve perakende işçilerinin hepsi güvenlik ve “işin yoğunlaştırılması” konularında eylemler yaptı.

Fain, işverenlerin “Biz bir aileyiz” dediğini ama kendi çocuklarının montaj hattında hayatlarını riske atmadıklarını hatırlatıyor. Bu durum Amerika'daki sınıf farkını gözler önüne seriyor: “Zengin sınıf, milyarder sınıf, kendileri için kurallar koyuyor. Ama diğer herkesten istismar ettikleri başka bir kurallar dizisine uymalarını bekliyor. Ve biz toplum olarak bunun normal olduğunu düşünmeye koşullandırıldık.”

Fain, otomobil şirketlerinde yıllardır iki gün iş iki gün dinlenme şeklinde sözde alternatif bir çalışma programı uygulandığını, ancak bu çalışma günlerinin 12 saatlik vardiyalar olduğunu ve izin günlerinin ailelerin ve arkadaşların programlarına uymadığını söylüyor. İşçiler kendilerini ‘zombi’ gibi hissediyor, yeterince dinlenemiyor ve eğlenemiyorlar.

Dimondstein, 2022'de AFL-CIO kongresinde yaptığı konuşmada daha kısa çalışma haftası önergesini sunarken, konuşmasına 1791'de Philadelphialı marangozlarının 10 saatlik iş günü için greve gitmesini anlatarak başlamıştı. Sekiz saatlik işgünü hareketinin başlangıcından ve Haymarket şehitlerinden ve onların "sekiz saat iş, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse” demeye cüret ettikleri için öldürüldüklerinden bahsetti. Uluslararası İşçi Bayramı 1 Mayıs'ın bu mücadeleden geldiğini ekledi. Ancak Dimondstein, 40 saatlik çalışma haftasını kabul ettirdikten sonra işçi hareketinin daha kısa çalışma haftası için mücadeleyi büyük ölçüde terk ettiğini belirtti: “Oysa sekiz saatte durmamalıydık."

TEKNOLOJİNİN ETKİSİ

Elbette bir de teknoloji meselesi var. Şirketler gerçekten de çalışanların yerine robotları ya da ChatGPT'yi koyabilir mi? Geçtiğimiz yıl yapay zekâ furyasının çok tartışıldığı bir yıl oldu. Farklı sektörlerde çalışan işçiler Luddizm döneminden bu yana makinelere karşı mücadele ediyor. Dimondstein, posta tasnifi için barkod gibi otomatik ekipmanların kullanılmaya başlandığı posta hizmetindeki ilk günlerini hatırlıyor: “Yaklaşık 18 ila 20 kişilik bir makinede çalışıyordum, mektup tasnif makinesi adı verilen mekanik bir donanım kullanıyorduk. Bizim yerimizi optik okuyucular aldı ve iki kişi en az 18-20 kişi kadar, hatta daha fazla postayı tasnif edebilir hale geldi.”

Dimondstein sözlerini şöyle sürüyor: “İşçiler eski günlere dönmek istemiyor ama asıl soru şu: Otomasyon kime hizmet edecek? Teknolojinin gelişimini durdurmayacağız, ancak bunun Wall Street'in, CEO'ların ve şirketlerin kârlarına hizmet etmesini istemiyoruz. İşçiler için hayatı daha iyi hale getirmesini istiyoruz. Otomasyonun zaman kazanmak, işçilerin daha az çalışmaları ve daha fazla boş zaman geçirmeleri için kullanılabilir. Oysa biz yaşamak için çalışmak yerine çalışmak için yaşıyoruz.”

Çalışma konusundaki yeni bir ortak akıl, teknolojinin işçilere daha fazla boş zaman yaratmasını sağlayabilir. 2023'teki diğer grevlerde Yazarlar Sendikası ve Sinema Oyuncuları Sendikası taleplerinde yapay zekâyı merkeze aldılar. Juliet Schor’un Boston College, Cambridge Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi’nden araştırmacıların ve Küresel 4 Gün Kampanyası’nın (4 Day Week Global) da dâhil olduğu bir koalisyonun parçası olarak yaptığı araştırmada, dört günlük bir çalışma haftasının dünya genelinde şirketlere “alışılmışın dışında” sonuçlar getirdiğini ortaya koymaya devam ediyor. Bu şirketlerin çok azı imalat sektöründe ve hiçbiri Üç Büyükler ölçeğinde değil, ama çalışanlar daha mutlu, daha iyi dinlenmiş ve daha sağlıklı olduklarını söylüyorlar. Deneme programındaki şirketlerden bazıları iki yılını doldurmak üzere ve neredeyse hepsi başarılı.

Yasa koyucular da bu durumu dikkate almaya başladı. Temsilciler Meclisi Üyesi Mark Takano, ilk olarak 2021 yılında Kongre’de “Adil Çalışma Standartları Yasası’nı” değiştirerek standart çalışma haftasını 40 saatten 32 saate indiren bir yasa tasarısı sundu. 2023 yılında Senatör Bernie Sanders’ın desteğiyle aynı tasarıyı tekrar sundu. New Hampshire, Massachusetts, Pennsylvania, Rhode Island, New York ve Maryland’de de benzer yasa tasarıları sunuldu.

BİRLEŞTİRİCİ TALEP

Ancak bu tasarılara yönelik itirazlar, işçilerin daha kısa bir çalışma haftası için mücadele etmeleri gerektiğini bir kez daha gösteriyor. İşte tam da bu nedenle UAW’nun “grev talebi” önemli. Sendika daha kısa çalışma saatlerini ön plana çıkardı ve şimdi ülke genelinde, çoğunlukla Güney’de, sendikasız otomobil fabrikalarını örgütlemeye yönelirken bu talebe odaklandı. Daha kısa çalışma saatleri, sorunların farklı olabileceği fabrikalar arasında birleştirici bir talep olabilir. Farklı sektör ve ülkelerdeki emekçileri, otomobil işçileriyle postacıları, mimarlarla imalat işçilerini, avukatlarla akademisyenleri, farklı siyasi görüşlerde olsalar da bir araya getirebilir.

Fain, dünyanın dört bir yanında işçilerin kapitalist tercihlerin kendilerine hizmet etmediğini bildiğini ve daha kısa çalışma haftası talebinin istihdam organizasyonunun işçilerin çıkarlarına hizmet etmesi için bir fırsat olabileceğini söylüyor: “Bu sadece otomobil işçilerinin meselesi değil, bu sadece bir sendika meselesi değil, bu bir işçi sınıfı meselesi. Bu yüzden kampanyamızın küresel çapta yankı uyandırdığını düşünüyorum. Servet giderek daha az sayıda insanın elinde toplanıyor. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor.”

Dimondstein şunları söylüyor: “Daha kısa çalışma saatleri hakkında hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Bu bir gecede değişmeyecek, ancak emek hareketi olarak toplu pazarlıktan yasa tasarısı hazırlamaya ve sokak eylemlerine kadar tüm cephelerde bu temel talepler etrafında ne kadar çok birleşirsek, somut olarak kazanma şansımız o kadar artacaktır.”

inthesetimes.com’dan çeviren: Kıvanç Eliaçık