Emekli Deniz Albayı Dr. Abdullah Köktürk’ün ‘Türkiye’de Ordu ve Sermaye İlişkisi’ adlı kitabı, 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e tüm askeri müdahalelerden en kârlı çıkan kesimin sanayi sermayesi olduğunu ortaya koyuyor

Darbeler, sanayi burjuvazisine yaradı

Atilla ÖZSEVER

Türkiye’deki askeri darbelere ya da daha genel tanımı ile askeri müdahalelere ilişkin çok sayıda çalışma yapıldı, kitap yayımlandı. Özellikle “sol liberal” çevreler, ordunun “vesayetçi bir bürokratik kesim” olarak demokrasinin önünde önemli bir engel olduğunu vurgulayıp sermaye sınıfı ile olan ilişkilerini göz ardı etmeye çalışırlar.

Bu çevreler, askeri darbelerin arka planındaki sermaye birikim rejimini pek dikkate almazlar. Emekli bir deniz albayı olan ve ordu-sermaye ilişkileri konusunda doktora yapan Abdullah Köktürk ise Türkiye’de ordunun kendi çıkarlarının sınıfsal güç ilişkilerinden kopuk olmadığını ve bu çerçevede militarizm ile büyük sermaye arasındaki ilişkilerin nasıl kurulduğunu ortaya koymaya çalışıyor.

Dr. Abdullah Köktürk’ün “Türkiye’de Ordu ve Sermaye İlişkisi” isimli kitabı, 27 Mayıs 1960’tan 12 Eylül 1980’e değin tüm askeri müdahalelerde sermaye birikim rejimlerinin önemli bir rol oynadığını öne sürüyor. Dr. Köktürk, “tüm askeri müdahalelerin sanayi sermayesi yararına sonuçlar doğurduğunu, iktidar blokundaki hakim sermayenin 1960’tan beri sanayi sermayesi olduğunu” vurguluyor.

Yine Köktürk’ün kitabında, sanayi sermayesi ile ticaret sermayesi arasındaki hegemonya mücadelesinin Türkiye’deki siyaseti etkilediği belirtilerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bu mücadelede sanayi sermayesinin yanında yer aldığı ifade ediliyor. Ordunun sanayi kesiminin yanında yer almasında, bir sanayi holdingi olan Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun da (OYAK) son derece etkili olduğu belirtiliyor.

Holdinglerdeki Generaller

Abdullah Köktürk, kitabında OYAK ve Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağlı şirketleri de inceledikten sonra titiz bir çalışmayla holding, vakıf ve şirketlerin yönetim kurullarında görev alan 540 general ve amiralin de ismini tek tek saptıyor.

Kitap, beş bölümden oluşuyor. Başlangıçta devletin ve ordunun oluşumu, iktidar ve siyasetle ilişkisi tanımlanmaya çalışılıyor. İlginç bir aktarımla asker anlamına gelen “soldier” kelimesinin Bizans parası “solidos”dan türetildiğini ve “kiralık adam” anlamına geldiği belirtiliyor.

Daha sonraki bölümlerde Mısır, Latin Amerika ve Güney Kore gibi geç modernleşen ülkelerdeki ordu müdahaleleri ve ardından da Türkiye’deki birikim rejimleri ve askeri müdahaleleri ve ordu-sermaye ilişkisine değiniliyor.

Demokrat Parti döneminde, mevcut iktidarın sınıfsal olarak ticaret burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerine dayandığı kaydediliyor. 1950’lerin ortalarından itibaren ekonomik bunalımın başladığı ve 1958 devalüasyonunun sanayi sermayesini güç duruma soktuğu, bu durum karşısında sanayi burjuvazisinin memur, aydın, öğrenci ve işçi sınıfının da bir kesimini yanına alarak ordu içinde askeri müdahaleyi örgütleyen odakla harekete geçtiği belirtiliyor. Ardından 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi geliyor.

Koç’un Gürsel’e mektubu

Sanayi burjuvazisinin önemli isimlerinden olan Vehbi Koç’un 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte cuntanın lideri Orgeneral Kenan Evren’e yazdığı mektup, genelde bilinen bir konudur. Vehbi Koç, bu mektubunda cunta hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Turgut Özal’ın hükümette kalmasının iyi olacağını belirtir. Abdullah Köktürk, kitabında bu mektuba yer veriyor.

Dr. Köktürk, ayrıca pek bilinmeyen bir gerçeği daha ortaya koyuyor. Ayni Vehbi Koç, 20 yıl önce de 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin lideri ve daha sonra devlet başkanı olan Orgeneral Cemal Gürsel’e mektup niteliğinde sayılacak bir liste göndermiş. Koç, Gürsel’e sunduğu bu üç kişilik listede Sanayi Bakanı olmasını istediği kişilerle ilgili öneride bulunuyor. Nitekim Koç’un önerdiği isimlerden Şahap Kocatopçu, 3 Eylül 1960’da kurulan ikinci Bakanlar Kurulu’nda Sanayi Bakanı olacaktır. Kocatopçu, daha sonra da TÜSİAD (Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği) Başkanlığı yapacaktır.

Dr. Köktürk, 12 Mart 1971 askeri muhtırasından hemen sonra kurulan TÜSİAD’ın hem bu muhtırayı, hem de 12 Eylül 1980 askeri müdahalesini desteklediğini, müdahalelerin ardından sanayi sermayesinin çıkarlarının gözetildiğine dikkat çekiyor. Koktürk, askeri müdahaleler sonrasında sanayi sermayesinin iktidar blokundaki gücünün arttığını ifade ediyor.

Kitapta, ordunun OYAK kanalı ile sanayi sermesiyle kurduğu ittifak ve yıllar içinde OYAK’ın Koç ve Sabancı’nın yanında nasıl üçüncü büyük holding haline geldiği rakamlarla ortaya konuyor.