Dayatılanı sorgulamak insanı özgür düşünmeye yaklaştırır
Mahmut Aksoy'un kaleme aldığı yeni kitabı ‘Sessizliğe İsim Verme Masrafları’ taşra matematiğinin bir türlü çözülememesinin kasvetinden yola çıkıyor.
İbrahim TIĞ
Yeni kitabını konuştuğumuz Mahmut Aksoy yazmakta amacını şu sözlerle dile getiriyor: “Hızlılığın en yüksek olduğu çağımızda artık sessizliğe ontolojik bağlamda insanın masraf olarak kendini ayırmasının bile yetmediğini vurgulamak istedim. Sessizliğe ayrılan ruhsal masrafın da ötesine geçen bir durumdayız.”
Sessizliğe İsim Verme Masrafları dört yılda yazılmış. Her yazarın bir kitabı yazma sürecinde izlediği farklı yollar vardır. Senin izlediğin yollar nelerdi?
Bir kitap oylumuna gelmesi şartıyla yazmaya başladığım bir kitap değildi Sessizliğe İsim Verme Masrafları aslında. Sizin de dediğiniz gibi dört yıl boyunca sessizlik özelinde biçim kazanan anlatıları yazıp durdum. Sonunda yazdıklarımın bir dizilim hâlinde birbiriyle ilişki içinde olduğunu gördüm. Hâl böyle olunca özel bir yol izlemiş olmadım. Zaten yazılanlar akmış birer vagon gibi birbirlerine bağlanmıştı. Ama anlatıların kitapta bütün hâlinde toplanmaları için düşünmeye başladığımda izlediğim iki yol oldu: Biri kronoloji, biri de kitabın adı. İki konuyu iyi bir karara bağlamak için de anlatıları defalarca okuma yolunu izledim.
Zamanın şehirlerin kültür yapılarına, insanların yaşam ritmine göre de aktığı bir gerçek. Örneğin akşamın aynı saatlerinde bir ilçe sessizliğe gömülürken diğer bir şehirde gürültüden geçilmez. Bu bağlamda kitabın ikinci bölümü olan Tik-Tak Lekeleri‘nde çok vurguladığın zaman kavramı ile ilgili ne söylemek istersin?
Tezer Özlü Ferit Edgü’ye yazdığı bir mektubunda şöyle der: “İhtiyarlık diye bir olguya inanmıyorum, çünkü gençliğe de inanmıyorum. Çocukken de, genç iken de ihtiyarı içinde taşıyorsun, yaşlanırken de çocuğu.” Özlü’nün sözünden yola çıkınca zamanın daima zıtlık barındığına varırız. Başın ve sonun olmadığı sonsuz bir tekrar içindeyiz. Ama işte, yaşadığımız yaşam ritmi şehrin dinamikleriyle iç içe geçince iş değişiyor. Bu sefer zaman hesaplanan bir şeye dönüşüyor mecburen. Ben şehirlerin, ilçelerin kültür yapısına göre biçimlenen zaman algısı dışında yaşıyorum. Bir nevi zamansızlık diyebiliriz buna.
Bu kitabında anlatılardan yola çıkarak okura özellikle göstermek istediğin konular var mı?
Okurun bir kere yaşamın her yönüne karşı kendilerine göre yaklaşabilecekleri, kendilerine göre düşünebileceklerini görsün isterim. Kitabım hakkında özgürce düşünmeleri beni sevindirir. Bir kitabın göz önünde çok bulundurulduğu için iyi olduğu ya da göz önünde çok bulunmadığı için kötü olduğu düşüncesine kapılmalarını istemem. Örneğin Sessizliğe İsim Verme Masrafları’ndan etkilendilerse kendilerine nedenini sorsunlar. Dayatılan ve etki alanı yaratan her şeyi sorgulamak bizi özgür düşünmeye yaklaştırır. Bir de benim bu ikinci kitabımda (her kitabımda çabaladığım gibi) deneyselliğe ne kadar önem verdiğimi görmelerini isterim. Her metin yeniden yeniden yazılabilir.
Sessizliğe İsim Verme Masrafları uzun bir kitap ismi. Bu tercihin sebebi nedir?
Editörüm de kitap için Sessizliğin Masrafı adını önermişti. Bu kısaltılmış hâlin benim vurgulamak istediğim anlamı karşılamadığını söylemiştim hemen. Benim bu kitap adıyla amacım hızlılığın en yüksek olduğu çağımızda artık sessizliğe ontolojik bağlamda insanın masraf olarak kendini ayırmasının bile yetmediğini vurgulamaktı. Sessizliğe ayrılan ruhsal masrafın da ötesine geçen bir durumdayız artık; bu öteye geçen meseleye isim bulmak, bulmadıkça ortaya çıkan bir düşünsel masrafın da söz konusu olduğu bir yere vardık çünkü çağımızda. Bu açıklama üzerine kitap isminin böyle kalmasında anlaştık editörümle. Uzun evet, ama dediğim gibi anlamı karşılaması adına böyle olmalıydı kitabın adı.