Denize âşık bir şairin dizeleri
Handan Börüteçene, çağdaş bir ozan. Salt Beyoğlu’nda sanatseverlerle buluşturduğu “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi ise denize âşık bir şairin sanat hayatını yansıtan dizeleri anımsatıyor.
Nagehan KARA
Seramik eğitimi alan, kırk yılı aşkın bir süredir arkeoloji, tarih ve doğa odağında, farklı medyumlarla eserler üreten Börüteçene, çizerek değil yazarak, çoğunlukla da dizeler halinde yazarak çalışmalarını ortaya koyuyor. Her bir işinin ve sergisinin birer doğum yazısı var. Bu yazılar ve şiirler sergilerini oluşturan en önemli unsurlardan.
İÇ DENİZLERE YOLCULUK
Sergide izleyicinin ilk karşılaştığı çalışma, Antik dönemin ünlü kadın şairi Sappho’nun kayıp dizelerinden ilhamla ortaya koyduğu anıtsal mermer bloklar. Blokların bir yüzünde Türkçe diğer yanında Grekçe mısralar yer alıyor. Bir anıt, mezar taşı, yazılı bir tablet örneği, belki de bir şiir kitabının sayfaları. Sappho’nun fısıldadığı dizeler, sanatçının ifadesiyle, içinde hayatın kendisi olan, sulardan oluşmuş cam kürelerle denize bırakılan şiir taşları.
Küratörlüğünü Amira Arzık’ın üstlendiği ve sanatçının bugüne kadar düzenlenen en kapsamlı sergisi olan Üç İç Denizin Ülkesi’nin giriş katı bir deniz yoluna benziyor. Denizlerin içinde, iç denizlerin ülkesine doğru çıkılan bir yolculuğun başlangıcı. Yolculukta sanatçının öğrencilik yıllarından beri ürettiği işlere ve sergilerine yer verilmiş. Zaman içinde kaybolan eserlerine de referanslar var. Börüteçene’nin Türkiye’de açılan ilk kişisel serginde yer alan toprak ve metal malzemeleri kullandığı kadın temalı heykelleri üçüncü katta sergileniyor. Öğrencilik yıllarında katıldığı arkeolojik kazılar, kültür katmanlarının günümüze kadar olan devamlılığını görmesinin eserleri üzerinde büyük etkisi olmuş. Yeryüzünün Belleği ve şeffaf Bellek Kasaları ile yeryüzünün, doğa, insan ve kültür ürünlerinin birbiri üzerine biriken katmanlarının hafızasını yansıtıyor.
İlk kez, İstanbul Sanat Bayramı kapsamındaki Beşinci Yeni Eğilimler Sergisi için 1985 yılında ürettiği Kır/Gör adlı ödüllü çalışmasını ise sergi için yeniden üretmiş. Çalışmada, Neolitik dönemde kullanılan tek odalı kerpiç evlerin bir benzerini inşa ettiğini görüyoruz. Bu evlerde ölülerin gömüldüğü alana gazete, pet şişe, kablo, banknot gibi gündelik eşyalar yerleştirilmiş. Ocak yerine gelen bölüme ters olarak yerleştirilen televizyonda dönemin popüler arabesk şarkılarından biri tersten çalınıyor. İzleyiciler ise duvarlar üzerine yerleştirilen çivi yazılı kil tabletleri, yanlarına bırakılan çekiçler ile kırmaya davet ediliyor. Diğer yandan duvarda asılı bir başka kil tablet ve yanındaki tokmak (Kırma/Gör) ise bir camekan ardında koruma altında. İki iş birlikte hızla dönüşen kentlerin, kültürlerin ve kültürel mirasın tahribatına ve korumanın önemine dikkat çekiyor.
KİŞİSEL BELLEK KASALARI
Nesne, iz, yazı ve imge biriktiren sanatçı dönemin önemli toplumsal olayları gibi kişisel belleğini de aktarıyor işlerine. İşlerinin hepsi adeta birer bellek kasası geçmişten bugüne taşınan. Annemin Gösterisi adlı kişisel belleğini yansıttığı çalışmasında bir nakış ustası olan annesi Hesna Hanım’dan arta kalan masa örtüsü etrafında ailenin kadınları bir araya gelir. Boncuklar, pullar ve altın iplikle dikilen masa örtüsüne bir suluboya resmini ve annesinin el izini bırakan Börüteçene çalışmanın uygulayıcısıdır, sanatçı ise annesi Hesna Hanım.
Kendime Gömülü Kaldım çalışmasında ise bilinen ilk Bizanslı kadın şair Moiro’dan esinle hazırladığı mor elbiseyi İstanbul’dan Venedik’e doğru bir geziye çıkartır. Sergide önemli bir bölümüne tanık olduğumuz Börüteçene’nin sanat hayatı gibi şiir dolu bir yolculuğa. Sanatçının çalışmalarında biraz hayal, biraz mit, kadınlar, tarih, kültür ve bellek katmanları, bolca da şiir var.
Sergi, 14 Nisan Pazar’a kadar Salt Beyoğlu’nda ziyaret edilebilir.