Maraş depremi üçüncü gününe girdi. Tükenen umutlar enkazdan her sağ çıkarılanla tazeleniyor. Ama sayısız yıkıntının önünde umut her geçen saat azalıyor. Yurdun dört bir yanından deprem bölgesine gönderilen yardımlar ise direnme gücünü artırıyor.

Deprem hattından insan manzaraları

Haber Merkezi

Üzerinden tam 24 yıl geçmiş. Marmara Depremi’nde bir daha hiç unutmayacağımız, hafızamızın en derin katlarına birer birer gömdüğümüz o fotoğrafların şimdi benzerleri dökülüyor ekrandan önümüze. Bu kez yıkımın, ihmalin, kötü yönetimin, plansızlığın ve insan hayatını betona tahvil etmenin sınırları çok daha büyük bir coğrafyaya yayılmış durumda. Üç bölge, 10 kentten tüm memlekete yayılan bu göz göre göre gelen tarifsiz acının gerçekten ucu bucağı yok. Bugünden bir 24 yıl sonra, hiçbir yurttaş görmesin, tanık olmasın bu karelere. Ama şimdi görmenin, isyan etmenin, düşünmenin, paylaşmanın, yoldaşlığın, dayanışmanın, umutlanmanın, hesap sormanın, değiştirmek için unutmamanın vakti…

***

Bir kutu botumuz var

Öyle bir anda çaresizce “Ne yapalım?” deniyor. Soğuk var, kar var, çamur var. Yüzünü hiç görmediğin ve göremeyeceğinin birinin küçük ayaklarını ısıtmak için iki botundan birini göndereceksin belki. Bahara daha var, kış uzun, yürünecek yol da. Onun için binlerce kilometre öteye bir kutu içinde Edirne’den, yola çıkacak o botlar az sonra.

Sevgili kardeşim…

Kolilerin içine konulan montlar, battaniyeler, bebek bezleri arasına küçük notlar sıkıştırıyorlar. Deprem bölgesine gönderilecek yardımlar üzerine bantlayıp. ‘Sevgili kardeşim’ diye başlıyor ve devam ediyor: Sana elimdeki şartlarla bunları gönderebildim. Acını yüreğimin en derinlerinde hissettim. Gönderdiğim montu giyince yüreğim bir nebze ısınacak…” Böyle sayısız not var sayısız koliyle gönderilen o yardımlar arasında. Kırklareli’nden gönderilen bu kutuda olduğu gibi. Bir başkası ise minik bir oyuncağın eline 100 lira sıkıştırmış, küçük imkanlarıyla.

12 bin yıllık dostlarımız yine yanı başımızda

Tam 12 bin yıldır dostumuz onlar. Hani başına kürekle vurduğumuz, hani yaktığımız, ayağını kırdığımız dostlarımız. Şimdi onlar binlerce kilometre öteden yine geldiler. İsviçre’den, Kazakistan’dan Antep’e, Hatay’a. O kara deliklerde iki gündür çaresizce kurtarılmayı bekleyen bir çocuğu, bir anneyi, bir evladı koklayarak, ayaklarıyla kazıyarak bulmak için. Hoş geldin dost…

Fotoğraf: AAFotoğraf: AA

Umutlar tükeniyor

Bu iki kadının kimi zaman tükeniyor umudu. Niye, neden, nasıl. Neden geç geldiler yardıma? Yaşıyorlar mı? Öldüler mi? Üşüyor mu şimdi? Canı yanıyor mu? Tutamıyor gözyaşlarını. Böyle böyle gün akşama dönüyor. Az sonra zifiri bir karanlık basacak. “Dayan ha yıkılma sakın” kardeşim diyor. Maraş’ta Hatay’da yıkılmış binaların önünde 40 saattir çaresizce yardım gelmesi bekleniyor. Kendi imkanları ile elleriyle tırnaklarıyla kazıyorlar 10 katlı binaların enkazını. Bir ses duymayı ümit ederek. Kaldırıma bırakıyorlar kendilerini. Az sonra güçlerini toplayıp yine kazacaklar.

Memlekete veda

Enkazda bir yakını olmayanların deprem bölgelerinden göçü başladı. Kimi yakınlarının yanına kimi bir kentte açılan otele gidecek. Yanlarına aldıkları birkaç torba, bir bavulla yola çıkılıyor. Belki de bir daha dönüşü olmaz bu gidişin.

Fotoğraf: İHAFotoğraf: İHA