Barışsever ve aydınları düşman ilan eden ve devlete hizmet iddiasında olan Sedat Peker ve birçok çetecin

MİLİTARİZMİN FOTOĞRAFI
İNAN GEDİK
Hrant Dink'in katil zanlısı Ogün Samast'a Samsun Emniyet Müdürlüğü'nde "kahraman" muamelesi yapan jandarma personeli hakkında nasıl bir işlem yapılacağı merakla beklenirken, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar, yaşananları "Derin devlet faaliyeti" olarak değerlendirdi. Görüntülerin suç olduğunu belirten Çağdaş Hukukçular Derneği Baştanı Hüseyin Yüksel Biçen de, en alt düzeydeki personelden İçişleri Bakanı'na kadar herkesin görevden alınmasını istedi.

Siyasetçiler, akademisyenler ve hukukçular konuyla ilgili Birgün'ün sorularını yanıtladılar:

» Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar: Görüntüler ve Türkiye'de son dönemlerde yaşananlar, Türkiye'deki milliyetçilik akımının devlet desteğiyle güçlendirildiğini gösteriyor. Kana dayalı milliyetçiliğin, toplumda barış ve bütünlüğü yok edeceği açıktır. Bunun bilinmesine karşın, katilin jandarmada ya da Emniyetin çay ocağında, eline Türk bayrağı verilerek ve Atatürk'ün bir sözünün yazılı olduğu takvimin fotoğrafının çektirilmesi devletin hangi derin faaliyeüer içinde olduğunun göstergesidir. Bu durum çok açık bir şekilde bir derin devlet faaliyetidir.

Görüntülerin nerde çekilmiş olmasının bir önemi yok. Bu görüntüleri çekenler Hrant Dink'i öldüren Ogün Samast ve yeni yetişen Ogün Samastlar'ı hapishanede de koruyacak demektir. Bu gelinen nokta çok tehlikelidir. Bu olay Şemdinli'deki olayın bir benzeridir bu ve suç üstüdür.

Emniyet ve Jandarma ikisi de İçişleri Ba-kanlığı'na bağlı kurumlar ve Bakanlık da Başbakanlığa bağlı. Başbakan'ın tüm ilgilileri çağırıp hesap sorması lazım. Eğer bu olamıyorsa Cumhuriyeti koruyacak savcıların duruma al koyması gerekir. Hukuk devletinin gereği budur.

» ÇHD Başkanı Hüseyin Yüksel Biçen: Ogün Samast'a yapılan muamele birçok açıdan suç teşkil ediyor. Her şeyden önce görüntülerde yer alan kişiler disiplin suçu işledi. Fotoğraflarda Türk bayrağı figürünün kullanılması ancak resmi görevliler için mümkün ve Türk bayrağının kullanımı yasalarla düzenlenmiş durumda, bu da ayrı bir suç. Ve burada bir katil zanlısını kahraman göstermek gibi bir çaba açıkça görülüyor. Bu da suçu ve suçluyu övmek suçu kapsamına giriyor.

Bu durum, Türkiye'deki kolluk kuvvetlerinin nasıl bir idari yapılanma içinde olduğunu gösteriyor. Başbakan, Dink cinayetinin ardından 'Bu, Türkiye'ye sıkılmış bir kurşun' demişti. Bu olay Türkiye'ye sıkılan kurşunların devam ettiğini göstermiyor mu?

Böylece 'derin devletle' ilgili açıklamalar yapan Başbakan'ın samimi olmadığı ortaya çıkmış oldu. Eğer, Başbakan derin devletin üzerine gidecekse bu olaya karışan en alt düzeydeki insandan İçişleri Bakanı'na kadar herkesi görevden alması lazım. Devlet kendisi için suç işleyen insanları koruyor.

» Doç Dr. Fikret Başkaya: Bu olayı ancak Türkiye'deki devletin ve rejimin niteliğiyle açıklamamız mümkün. Türkiye'deki devlet zaten yurttaşı yok sayan bir anlayışa sahip. Hukuk ve demokrasi ise sadece boş söylemlerden ibaret. Bu yaşananlar genel olayların devamıdır. Bugüne kadar Türkiye'de yüzlerce siyasi cinayet ve sayısız katliam gerçekleştirildi. Bunların üzerine gitmedikçe ve geçmişle hesaplaşmadıkça bu tip, cinayetler, katliamlar devam edecektir.

» Avukat Ercan Kanar: Bu fotoğraftan çıkarılması gereken sonuç, emniyet teşkilatına hakim olan zihniyet ve ideolojinin ırkçı, şoven bir ideoloji olduğudur. Resmi ideolojinin emniyet teşkilatında yansıması hatta daha da şoven bir kararkter taşıdığının çok tipik bir göstergesi bu fotoğraf. Olay bir katilin, tetikçinin emniyette kahraman gibi karşılanmasıdır. Güvenlik güçlerindeki zihniyetin çok açık bir kanıtıdır. Bu en az cinayet kadar üzerinde durulması, düşünülmesi gereken bir olgu. Türkiye'deki militer güçlere ne tür bir ideoloji aşılandığının göstergesidir. Toplmun tüm kesimleri bunun üzerinde düşünmeli. Bu aşılmadığı sürece insan hakları, azınlık hakları, halkların kardeşliği, barış ve özgür yaşam ikliminin oluşması mümkün olamaz. Köklü bir zihniyet değişikliği gerekli ve buna silahlı güçlerden başlanması gerekir.

» Başbakan Erdoğan: Çetelere fırsat yok
İSTANBUL
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Kamuda, kendi kutsal değerlerini öne çıkararak hukukun üstünlüğünü hiçe saymak suretiyle bir tür örgütlenmeye, çeteleşmeye gitmek isteyenlere fırsat vermemenin gayreti içerisindeyiz" dedi. Cuma namazını konutunun bulunduğu Emniyet Mahallesindeki Akabe Camii'nde kıldıktan sonra basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, özellikle bir noktanın altını çizdiklerini ifade ederek, şunları söyledi: "Kamuda, kendi kutsal değerlerini öne çıkararak hukukun üstünlüğünü hiçe saymak suretiyle bir tür örgütlenmeye, çeteleşmeye gitmek isteyenlere fırsat vermemenin gayreti içerisindeyiz. Tüm bu çalışmalarımızı bunun için yapıyoruz. Tabii burada bir şeyin altını özellikle vurgulamak gerekir. Dikkat ederseniz 58. ve 59. hükümetler dönemindeki bir olay hariç faili meçhul yoktur."

» Dink cinayeti için bakanlara suç duyurusu
ADALET Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, avukat Kemal Kerinçsiz ve emekli general Veli Küçük hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuldu. Demokratik Toplum Partisi, Emek Partisi ve Sosyalist Demokrasi Partisi Ankara il örgütü üyeleri, Ankara Adalet Sarayı önünde basın açıklaması yaptı. Emek Partisi Ankara İl Başkanı Haydar Kaya, "Hrand Dink cinayetinin sorumlusunun, 32 saat içinde yakalanan Ogün Sa-mast'ın olamayacağım" ileri sürerek, cinayetle, Türkiye'deki kardeşlik ortamının bozulmak istendiğini savundu. "Cinayetin azmettiricisinin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesi ve bu maddeyi savunanlar olduğunu" öne süren Kaya, "cinayetin azmettiricilerinden hesap sorulması gerektiğini" söyledi. Birgün Ankara

PEKER'İN DÜŞMANLARI: Barışsever ve aydınlar
Sedat Peker'in hapisten gönderdiği mektup, bürokrat "abi"siyle samimiyetini ve örgütlenme modelini de ortaya koyarken, "aydınlar"ı düşman ilan ederek, özellikle "barış s ever" leri hedef gösteriyor. Peker "zamanı geldiğinde dost da düşman da neler yapabileceğimizi görecek" diyerek, açıkça tehditler de savuruyor

» YAZI
Bu hafta başında yargılandığı "Kelebek Operasyonu" kapsamında, "silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan 14 yıl 5 ay hapse mahkum olan Sedat Peker'in, başta Veli Küçük olmak üzere, görkemli bir davetle hizmete açtığı "öztürkler" sitesine gönderdiği mektup, adeta "itiraf" niteliği taşıyor. Hakkındaki mahkumiyet kararının verilmesinden kısa bir süre önce 16 ocakta yayımlanan mektubuna, "Mensubu olmaktan onur duyduğum Saygıdeğer ÖZTÜRKLER Ailesi" diye başlayan Peker, K.Irak ve Kerkük'ten, Filistin'e, oradan ABD ve AB'ye kadar çeşitli konulardaki siyasi görüşlerini ve yapılması gerekenleri anlatarak, hükümeti sert bir dille eleştiriyor.

Peker, mektubun bir bölümünde ise kendilerine "çete" denilmesinden duyduğu rahatsızlığı belirterek, adını vermediği bir "emekli bürokratla" yaptığı konuşmayı aktarıyor. Peker, "Ağabey" dediği söz konusu bürokratın kendisine "teknolojinin gelişmesi nedeniyle, düşmanın eski düşman olmadığı"nı söylediğini kendisinin de şu yanıtı verdiğini belirtiyor: "Ağabey, bana çete diyorlar ya, ben ve arkadaşlarım direnişin ve saldırının üçüncü ayağını oluştururuz. Askerler birinci ayağı, Türk halkı ikinci ayağını oluştururken biz de tarihi canlandırmayı yâd edip, bize çete diyenleri de mahcup etmemek adına üçüncü ayağı oluştururuz, demiştim. Daha sonra da kendisine, unutmadan şunu da söyleyeyim, düşman eski düşman değilse, teknolojiye hakimse, hiçbir şey fark etmez; biz de birçok teknolojiye sahip bir çeteyiz, demiştim." Bu "keyifli diyalog epeyce gülümsememize neden olmuştu" diyen Peker, hemen ardından da ekliyor: "Ancak espri olarak yapılan bu konuşmayı gerçek olarak kabul etsek bile hiçbir şekilde sorun yapmam, çünkü ben bana yakıştıracakları sıfata değil, yapabileceğim hizmetin büyüklüğüne bakarım.

"Ülkenin yönetiminin "Demokrasi dışı bir yere getirilmek istendiği"ni öne sürerek hükümeti eleştiren Peker'in hedef seçtiği ve okurlarını aleyhlerine etkilediği bir önemli kesimi de "barış yanlılan"nın oluşturması ilgi çekiyor. "Aydınlar"ı düşman ilan eden ve hedef gösteren Peker, "Düşmanlarla savaşırız, içimizdeki hainleri de yok ederiz. Peki ya gafilleri ne yapacağız? Bence esas sorun gafillerdir" diyerek, aynen şu ifadeleri kullanıyor: "Bence en büyük tedbiri bunlara karşı almalıyız. Çünkü bunlar, kendilerine iyimser adını takmış, sözde barışsever görünen gizli düşmanlardır." "Farenin ısırdığı bölgeyi uyuşturan nefesi"ni örnek veren Peker, "Fare düşmanımızsa, içimizdeki hainler de farenin dişleridir. Ancak gafiller en tehlikelisidir. Yani uyuşturan nefestirler. Toplumumuz içimizdeki gafillerin söyledikleri iyimserlik şarkılarıyla uyuşmakta, bu yüzden de sahip oldukları refleksleri ortaya koyamamaktadırlar" diyor. Sedat Peker, mektubun ilerleyen bölümlerinde, "düşman" ilan ettiği "aydınlar"ı daha da net tanımlayarak, yerlerini işaret etmekle kalmıyor, bir de tehdit ediyor: "Bu insanlara baktığımızda, zaten gözümüzün gördüğü belli kimselerdir. Gazeteleri ve televizyonları işgal etmişler, konuştuklarında ise her on kelimenin kesinlikle 3-4 tanesi Türkçe değildir. Yani bizim onları anlayabilmemiz mümkün değil... Bizim kuşağımızı birçokları beğen-mese de, duruş olarak kişiliksiz bulsa da, bizim ve bizden sonraki kuşakların neler yapabildiğini, zamanı geldiğinde, dost da, düşman da görecektir." Kurtuluş Savaşı öncesinde de "bunlar"ın olduğunu söyleyen Peker, aydınları ihanetle suçladıktan sonra, kendisine biçtiği siyasi misyonu da net olarak tanımlıyor: "İşi ileriye götürüp düşmanla işbirliği de yaparlardı. Ali Kemalleri, Sait Mollaları bu milletin unutabilmesi mümkün mü? Tabiî ki mümkün değil, unutmayacağız. Yüce ALLAH'a and ve yemin olsun ki unutmayacağız... Kendini aydın olarak niteleyen bu insanların, o tarihlerde de çete olarak nitelendirdikleri kişilerin var olduğu görülecektir. Kendini aydın diye niteleyen geçmişteki yaratıklardan, düşmanla işbirliği yaptığı için, yani vatana ihanet ettiği için öldürülmüş olan Ali Kemal'i, bugün aydın diye geçinenlerin yarısından çoğunun bu kişi için basın şehididir dediğini biliyorum." Kendisinin ve arkadaşlarının, "olabilecek en ama en kötüsüne bile hazırlıklı" olduğunu duyuran, "en kötü şartlarda bile ne yapacağımızı planladık. Kendini önemli zanneden birçoklarının yapacağı gibi şaşkın ördek misali ortalarda gezmeyeceğiz" diyen Sedat Peker, eğer "savaş kaçınılmaz olursa" yapacaklarını da duyuruyor: "Bizlere hak ettiğimiz görevi ve bu görevde başarıyı nasip etsin, tabiî ki o günler gelirse, mutlaka o günlerin Ali Kemalleri, Sait Mollaları da olacaktır. (Onları cezalandırmayı da inşallah bize nasip etsin)."

Mektubunun son bölümünde "benimle yapmış olduğu dostane telefon görüşmesinden ötürü, Güler Kömürcü hanımefendinin yıpratılmak istenmesine ne demeli?" diyerek "basınla ilişkileri"ne de değinen Peker, kendisini "mafya babası" değil, "Vatansever" olarak tanımlıyor.

» Peker örgüt mü, çete mi?
YAPILAN
operasyonda, aralarında Korkut Eken, Veli Küçük, milletvekilleri, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Koruma Amiri Şükrü Çukurlu, eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın bir yardımcısı ve bir savcının da olduğu, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli çok sayıda bürokrat ve Emniyet mensubu ile ilişkisi tespit edilen Sedat Peker "çete kurmak"tan hüküm giydi. Ancak sitesinde yayınlanan mektubunda, siyasi kimliğini ve hedeflerini açıkça anlatan, Türkiye'nin kilit noktalarındaki pek çok isimle bağlantısı bilinen, özellikle Samsun ve Trabzon'daki örgütlenmesinin oldukça donanımlı olduğu yıllar önce savcılık kayıtlarına geçen Peker'e ilişkin davanın bütün bunlara rağmen, "çete"yle sınırlı tutulması ve "siyasi örgüt" niteliğinin görmezden gelinmesi, tam da bu sıralarda sorulması ve yanıtlanması gereken en önemli nokta olarak ortada duruyor.

Dink soruşturmasında 4 kişi serbest bırakıldı
TERÖRLE
Mücadele Şube Müdürlüğündeki işlemleri tamamlanarak Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine getirilen Orhan Ö, Turan M, Kaan G. ve İskeçe doğumlu Mesud T. cumhuriyet savcısı tarafından sorgulandı. 4 şüpheli, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı. İstanbul'da gözaltına alınan Orhan Ö'nün, cinayet zanlısı Ogün Samast ile internetten tanıştığı, Samast İstanbul'a geldiğinde de buluştukları öğrenildi. Orhan Ö. ile arkadaşları Turan M, Kaan G. ve Mesud T'nin, Dink'in öldürülmesinden bir gün önce Samast'la bir otomobille İstanbul'da dolaştıkları belirtildi. Bu arada, olayla ilgili olarak Trabzon'da bir kişinin gözaltına alındığı ve İstanbul'a getirildiği, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde sorgusunun devam ettiği bildirildi.

Aydınlar Trabzon için bir araya geldiler
GENÇAĞA KARAFAZLI
Trabzon'da geçtiğimiz yıllarda yaşanan üzücü olaylara, son olarak Hrant Dink cinayetinin zanlısının ve bazı azmettiricilerinin Trabzonlu olmasının yarattığı olumsuzluğun eklenmesi Trabzon'lu aydınları harekete geçirdi.

Trabzon Barosu, İHD Trabzon Şubesi, Mazlum Der, KESK, Eczacılar Odası, Mimarlar Odası'nın ortak çağrısı ile bir araya gelen aydınlar Trabzon'daydı

Trabzon Barosu'nda buluşan aydınlar Trabzon Devlet Tiyatroları Salonu'n da toplandılar.

Katılımcıların tiyatro Salonu'na girmeden önce toplanan kalabalık kameraları görünce farklı tepkiler verdi. Kalabalığa giden Nihat Genç tepki gösterenleri yatıştırdı. Daha sonra yaklaşık 330 kişinin sığabildiği salonda yaklaşık 400 kişi girince birçok kişi salonun dışında kaldı.

Aydınların yaptığı ortak değerlendirme:

"Son iki yıldır ilimizde yaşanan olayları üzülerek izlemekteyiz. Son olarak değerli Hrant Dink' arkadaşımızın cinayetinin failininde Trabzonlu olması nedeniyle bütün kent halkı gibi Trabzon dışında yaşayan gazeteci, aydın, yazar, şair, sanatçı, duyarlı insan olarak üzüntümüzü ve derin acımızı paylaşmak için burada toplandık.

Son olayda olduğu gibi açık bir şekilde kontrol dışı özel birimlerden kaynaklanan ve Trabzon insanını kullanarak seçilmiş eylemlerin gerçekleştirildiği görülmektedir. Trabzon halkı bu hukuk dışı örgütlerin varlığından ve eylemlerinden rahatsızdır. Buna rağmen yaşanan bu olayları genellemeci bir yaklaşım ile Trabzon'u suç üreten bir merkez gibi göstermek şehrimize yapılan en büyük haksızlık ve kötülüktür.

Buradan yaygın medyaya sesleniyoruz; Trabzon'da yaşanan olaylarla ilgili yaptığınız haberlerde Trabzon halkını suçlayan, kışkırtan tavrınızdan ve kültürel değerimizi yargılayan yaklaşımınızdan vazgeçiniz.

Trabzon medyası da Trabzon halkına karşı yapılan haksız suçlamalara karşı tepkisel çatışmacı dili kullanmaktan sakınmalı. Barışçı kardeşliği özendiren bir dil kullanılmalıdır. Trabzon halkının büyük çoğunluğu adına söylemek isteriz ki yaşanan olaylarla ilgili sorumlarının ve arkasındaki suç örgütlerinin açığa çıkarılmasını ısrarla talep ediyoruz.

Bu kent hepimizindir. Kentimize hep birlikte sahip çıkma kararlılığındayız. Biz Trabzonlu aydınlar yazarlar, sanatçılar, katılımcılar olarak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde ve şehrimizde eylemler gerçekleştiren her türlü çetelere mafyaya ve kontrol dışı özel örgütlenmelere karşı ısrarlı ve sorumluk alarak karşı duracağız.

Demokrasi kültürünü kardeşliği besleyecek ve destekleyecek bir tavır içerisinde olacağız."

KATILIMCILAR:
Veysel Malkoç (Baro Bşk) Açış Konuşması Nuray Mert (Yazar - Akademisyen), Mehmet Bekaroğlu (Psikolog-Siyasetçi)- Nihat Genç (Yazar)- Yaşar Miraç (Şair)- Volkan Konak (Müzisyen)- Sezer Komsuoğlu (Kocaeli Ün. Rektörü)- Sunay Akın (Şair-Yazar)- Şenol Güneş (Teknik Direktör Spor Adamı) - Faruk Özak (Bayındırlık ve İskan Bakanı) - İbrahim Karagül ( Yazar) - Ali Değirmenci - Yavuz Saltık (Trabzonlular Fikir Kulübü Bşk) - Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu - Trabzon Barosu- İHD Trabzon Şubesi - Mazlum Der -KESK -Eczacılar Odası - Mimarlar Odası