Derneklere gelen tehlike

AVUKAT ŞENAL SARIHAN

AKP Grubu, TBMM bütçe görüşmelerinin yoğun gündemi arasına yeni bir kanun teklifini komisyonlara taşıdı. Büyük bir acelecilikle gündeme alınan yasa önerisinin ismi; “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finasmanının Önlenmesine İlişkin Yasa.” İlk bakışta hepimizin onayını almaya aday gibi görünüyor. Hiçbirimiz kitle imha silahlarının yayılmasından yana değiliz. Teklifin bu anlamda insani bir amaç taşıdığını düşünüp mutlu da olabiliriz. Teklifin genel gerekçesini okumaya başladığımızda ilk altı maddesinden sonra fikrimiz hemen değişiyor. Teklifin adı ile ilişkisinin son derecede zayıf olduğunu görüyoruz. 7226 Sayılı Yasa ile dernek üyelerinin İç İşleri Bakanlığı’na bildirilmesi zorunluluğu getirilmesinin ardından bir kez daha örgütlenme özgürlüğünü baskı altına alan yeni bir yasal düzenlemeyle karşı karşıya kaldığımız gerçeği ortaya çıkıyor.

Gerekçede, bu yasa önersinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1373 (2001) Sayılı Kararı ve Mali Eylem Görev Gücü’nün (FAFT) 6 Nolu Tavsiyesine uyum için hazırlandığı ifade ediliyor. FAFT,G-7 ülkeleri tarafından 1989 yılında kuruldu “.Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı suçları ile kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanına karşı uluslar arası düzeyde mücadele standartlarını saptıyor., Türkiye’de bu kuruluşun üyesi. FAFT, üye ülkelerin, bu standartları, idari ve adli alanda etkin olarak kullanılıp, kullanılmadığını denetliyor..Gerekçede belirtildiğine göre 2019 raporunda, Türkiye’ye ” BMGK’nin ve FAFT’ın tavsiye kararları ışığında, önleyici tedbirlerin önemli bir araç olduğu vurgusu ile kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi” öneriliyor. AKP Grubu da, bu öneri çerçevesinde ve son yıllarda silahlarla ilgili tehdit ve risklerin artmış olduğunu da belirterek, kurumsal yapı olarak “Mal varlığını dondurma mekanizması” geliştirmek için yasa önerisi hazırladığını ifade ediyor.

Öneriyi incelediğimizde ise kurulan mekanizmanın teröre kaynaklık eden yapıları değil, sadece dernekleri, dolayısı ile Dernekler Yasası ve Yardım Toplama Kanunu çerçevesinde de tüm sivil toplum kuruluşlarını hedef aldığını görüyoruz. Gerekçede açıkça bu yasa teklifinin “ Yardım Toplama Kanunu ve dernekler Yasası’nda değişiklik yapılarak, denetimlerin artırılması ve İdari yaptırımların daha etkili uygulanmasına yönelik hükümler düzenlemek.” amacı ile kaleme alındığını belirtiliyor.43 maddeden oluşan bu teklifin 7. Maddesinden başlanarak Dernekler Yasası ve Yardım Toplama Kanunu’na ek yaptırımlar geliyor. Doğal olarak kendinize şu soruyu soruyorsunuz; Terörün finansmanını dernekler mi sağlıyor? Yardım toplama işlemi ülkemizde zaten Yardım Toplama Kanunu ile sıkı bir kontrol altında değil mi? Bugüne kadar kaç dernek teröre finansman sağladığı gerekçesi ile yargılandı? Ülkemizde hem terör hem de uyuşturucu finansmanını sağlayan odaklar belli değil mi? Üye aidatları ile kendisi zor ayakta duran dernekler, hangi bütçe ile suç örgütlerini besleyecek? Bu soruların yanıtlarını izleyen maddelerde bulmanız olanaksız. Ancak, bu yasa teklifi ile asıl amacın, “mal varlığını dondurma” ile de sınırlı olmadığını, keyfi bir biçimde dernek yönetimlerini görevden alarak ya da idare eliyle tamamen faaliyetlerine son vererek çalışamaz hale getirme girişimi olduğunu görüyorsunuz.

Her iki Yasa’ da yeterli hatta abartılı denetim ve yaptırımlara sahip. Ancak yeni düzenleme bu denetimleri yargı denetimden çıkarıp, idarenin keyfi uygulamalarına teslim ediyor. Üstelikte BM tavsiyelerinde, getirilecek cezaların “ Orantılı, etkili ve caydırıcı olması gerektiğinin altı çizilmesine karşın bu ilkelerden tamamen uzaklaşıyor. STK’ları, terör örgütleri ile özdeş görerek, çifte ve keyfi cezalandırmalarla köşeye sıkıştırıyor.

Denetim mekanizması olarak da “Denetim ve İşbirliği Komisyonu Mali Suçları Araştırma Kurulu “ da oluşturuyor. Kurul, MİT’ten başlayarak İç İşleri, Adalet, Dışişleri, Milli Savunma, Ticaret, Bakanlıkları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Sermaye Piyasası’nın önereceği genel müdür ve başkan yardımcısı düzeyinde bir temsilciden oluşuyor. Bu kurul, dernekler üzerinde her türlü tasarrufu yapmaya yetkili kılınıyor. Yasayı yürütecek olan makam da Cumhurbaşkanlığı Makamı…

Yapılmak istenen nedir? İfade ve örgütlenme özgürlüğü önüne konulan engellere bir yenisini eklemek. OHAL’in fiilen sürdüğü ülkemizde, bu kez de yasalar üzerinden yeni yaptırımlarla korku duvarını pekiştirmek. İktidar, baskıları yasalara sıkıştırmanın “hukuk devleti” olmak anlamına gelmediğini bir türlü kavramıyor. Hukukun üstünlüğü 2020 raporuna göre 107. sırada olan ve geçen yıla göre 7 basamak daha gerilemiş olan bir ülkede hak ihlallerinin halkı patlama noktasına getirdiği unutulmamalıdır.

Bu teklif, büyük olasılıkla, çoğunluk oyları ile TBMM’nden geçirilecek ve ardından Muhalefet Partisi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınacaktır. Adil bir yargılama yapılması halinde Anayasa Mahkemesi’nin teklifin, Anayasa’nın 33. (Dernek Kurma Özgürlüğü), 13 (Temel Haklar ve Özgürlüklerin, Demokratik Toplum Düzenine ve Ölçülülük İlkesine Aykırı Olamayacağı), 17 ( Kişi Dokunulmazlığı), 35. (Mülkiyet Hakkı), 36. (Hak Arama Hürriyeti) maddeleri ile AİHS’nin 6 (Adil Yargılanma Hakkı) , 1 Nolu Protokole ( Mülkiyet Hakkı) aykırılığını saptaması gündeme gelecektir. Aksi olması durumunda elbette başvurularak hukuk yolları vardır. Ancak, insan haklarına dayalı gerçek bir hukuk devletinde iktidar sahiplerinin, tüm eylem ve işlemlerinin kendiliğinden hukuka uygun olması beklenir. Ne yazık ki hak arama mücadelesi uzun zaman alır. Fakat hak arama kararı vermek anlık bir iştir. Bizi yılgınlıktan ve umutsuzluktan alıkoyar. Bu yeni Yasa teklifine karşı alacağımız önlem, daha çok, daha çok örgütlenme kararlılığı olmalıdır.19.12.2020 .