ZEYNEP  KURAY

Dersim Katliamı’nı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıma hazırlığında olan avukatlardan Erdal Doğan, dava sürecinin Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmasında önemli bir fırsat sunacağı görüşünde. Doğan’a göre, “kültürel soykırım” gerekçesiyle yapılacak başvuru, asimilasyon ve soykırım politikalarını uluslararası alana taşırken, Türk devletinin halktan ‘özür dilemesi” bile mümkün olabilecek. Doğan, “Türkiye’nin yıllardır Alevi ve Kürt halkı dahil olmak üzere, farklı kültürlere karşı sürdürdüğü asimilasyon ve katliam politikaları böylece uluslararası hukuk platformlarında tartışılacak. Haliyle bu sürecin bir yüzleşme fırsatını yaratmasını umuyoruz” dedi.
‘AĞAR VE ÇİLLER YARGILANABİLECEK’
Berlin’de 24 Kasım 2010 tarihinde düzenlenen Dersim 1937–38 Konferansı’nda Dersim Katliamı ve ardından yaşanan gelişmelerle ilgili olarak konunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması kararı alındı. Konferansın üç hukukçu panelisti Avukat Erdal Doğan, Eren Keskin ve Barry Fisher mahkeme sürecinde görev aldılar. Söz konusu kararın ardından Dersim’de de milletvekili ve belediye başkanıyla Demokratik Alevi Akademisi, İnsan Hakları Derneği, sendika ve baro temsilcilerden oluşan bir komisyon oluşturuldu. Dava sürecine ilişkin konuştuğumuz Avukat Erdal Doğan, “Kültürel soykırım” başlığı altında açılacak davanın dünyada bir ilk olacağını belirtti. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Doğan Güreş, Süleyman Demirel gibi isimlere de böylece yargılama yolunun açılmasını talep edeceklerini söyleyen Doğan, “Devletin işlemiş olduğu tüm katliamlardan ötürü hem özür dileme hem de mağdurların zararını gidermek için iç hukukunda düzenlemeler yapması amaçlanacak” diye konuştu.
1937’DEN BU YANA TÜM SÜREÇ...
1937’den bugüne tüm süreci Uluslar arası Ceza Mahkemesi’ne taşıyacaklarını belirten Doğan,  şöyle konuştu:
"1870’lerden beri devletin planları ve arşivleri var. Bu planın en vahşi biçimi 1937-38’deki gerçekleştirilen soykırımdır. Dönemin halen sağ kurtulan canlı tanıkları var, kayıtları var, devletin kamuoyuna yansıyan arşivleri var, belgeleri var. Bu katliamla birlikte yüzlerce kız çocuğunun başka ailelere -özellikle asker ailelerine- evlatlık verildiği, halen de akıbetlerinin ne olduğunun belli olmadığı trajik bir durum var.  Öte yandan zorunlu göçe tabii tutulmuş binlerce insan var. Bu olay 1993-94’te ikinci halka olarak devam etmiş, Mehmet Ağar’ın o dönem için dillendirdiği 'bin operasyon'  vakası, JİTEM’in tek başına uygulamaları ile o bölgede binlerce insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Köyler yine yakılmış, boşaltılmış ve insanlar öldürülmüş ya da aylarca gıda ambargosu uygulanmış. Bu hususlar farklı biçim ve yöntemlerle bugün de devam ediyor."
‘SOYKIRIM  DEVAM EDİYOR’
Doğan,  devletin Dersim üzerindeki politikalarının devam ettiğini şu cümlerlerle vurguladı:
“ Şu anda Dersim'de yaşayan Kızılbaş inancındaki halkın inançlarının yok sayılması, yapılmak istenen HES'lerle iki akarsu vadisi sular altında bırakılarak bölgenin insansızlaştırılması, yani zorunlu göçe tabi tutulması, doğanın katledilmesi, Alevi inancında kutsal kabul edilen inanç yerlerinin su altında bırakılması, anadilde eğitim hakkının yok sayılması ve bu şekilde asimilasyonun devam etmesi, güvenlik gerekçesiyle ormanlık alanların yakılması… Yani anlaşılacağı üzere 1937–38 tarihlerinde yapılan katliamın son halkaları devam ediyor. “