Bir kuş gibi gökyüzünde süzülmeyi hayal eden, tutkusunun peşinden giden bir adamın hikâyesi ‘Uçmak’. İstanbul Devlet Tiyatroları, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin öyküsünü masalsı bir anlatımla seyircisinin beğenisine sunuyor

Destansı bir anlatım: Uçmak

Eda Köprü YILMAYAN

Hezarfen Ahmet Çelebi’nin dilden dile yayınlanan öyküsüne Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde rastlıyoruz. Ahmet Çelebi Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmak isteyen ve bunun için Okmeydanı’nda uçuş denemeleri yapan bir ‘çılgındır’. Çok yetenekli olduğu ve elinden çok iş geldiği için bin fenli anlamına gelen Hezarfen lakâbını almıştır, ancak başta eşi Ayşe, cariyesi Gülizar ve etrafındaki diğer insanlar onun uçma tutkusuna anlam veremez, bile bile ölüme gittiğini düşünür. Hezarfen Ahmet Çelebi çevresindeki insanların baskılarına, kendisine olan inançsızlıklarına rağmen pes etmez, uçmak zorundadır.

Oyun; hokkabazlar, dansçılar, güreşçiler, sihirbazlar, cambazlar ve seyircilerin arasına karışıp şerbet dağıtan bir şenlik ekibiyle başlıyor. Işıklar kapanıp oyun başladığında izleyici rengârenk bir sokak cümbüşüyle karşılaşır. Şenliğin ardından sokakta oyun oynayan çocukları görürüz.

TUTKUSUNUN PEŞİNDEN GİDEN ADAM

Oyunda Hezarfen Ahmet Çelebi’ye çocukluğu eşlik eder. Bazen ciddi meseleler konuşulurken minik Ahmet ona dil çıkarıp saklanır bazen de düştüğü anı hatırlayıp çocukluk haliyle konuşur. Küçüklüğünde onu esir alan, kendi sözleriyle “âlemlere sığmayan korkusu” uçma tutkusuna dönüşür. Hezarfen Ahmet Çelebi’yi canlandıran ve onun tutkusunu izleyiciye geçiren Tolga Evren büyük bir alkışı fazlasıyla hak ediyor. Oyun boyunca gösterdiği performansla izleyiciyi adeta büyülüyor. Özellikle oyunun sonlarına doğru ip üzerinde durmaya çalıştığı bir taraftan da sözlerine devam ettiği bölüm oyunun çarpıcı sahnelerinden biri.
Oyunda Ahmet Çelebi’nin yanı sıra füzeyle göğe yükselmeyi hayal eden Lagari Hasan Çelebi, attığı her adımı kayda geçiren Evliya Çelebi, yenilik fikrine karşı çıkan, her şeyi dinle açıklamaya çalışan Süleyman Efendi, Ahmet Çelebi’nin uçmasına yardım eden öğrencileri Mustafa ve İbrahim ile eşi Ayşe ve cariyesi Gülizar’ı izleriz. Oyun o dönemde yaşayan kadınların toplumsal durumuna da ışık tutuyor. Hayatlarını bir erkeğe bağlayan kadınlar, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin ölmesi durumunda bir dul ve bedenini satmak zorunda kalan bir kadına dönüşeceklerdir. Bunun için eşi ve cariyesi Hezarfen Ahmet Çelebi’nin bu tutkusuna şiddetle karşı çıkar ve ondan sonra ne hale geleceklerini anlatırlar. Ahmet Çelebi ailesi ve uçma tutkusu arasında sıkışıp kalır. Ancak çok çalışmış, havanın durumunu, rüzgârın yönünü öğrencileriyle tespit etmiştir. Üstelik sultan da onu izleyecektir. Kararından dönemez.

Oyun; dekor, kostüm, ışık tasarımı, koreografi anlamında da başarılı. Arka plana yansıtılan video görüntüleri bazen izleyiciyi Galata Kulesi’ne, bazen Takiyüddin Efendi’nin rasathanesine, bazen de şehrin sokaklarına götürüyor. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin taktığı dev kanatlar oyun afişinde Galata Kulesi’nin kanatları olarak karışımıza çıkıyor. ‘Uçmak’ aynı zamanda Galata Kulesi’nin de bir hikâyesi.

İCAT ÇIKARTANLAR

Eserde çağının öncüsü olmuş, farklı düşünen, üreten insanlara halk deyişiyle ‘icat çıkartanlara’ rastlarız. Bu insanlar siyasi erk tarafından tehdit olarak görülmüş, övgüye layık bulunsalar da sürülmüşlerdir. Oyunu dokuz yaşındaki kızımla birlikte izledik. Oyun çıkışı ilk sorduğu soru ‘Ahmet Çelebi uçmayı başarıyor ama gönderiliyor, ceza gibi, neden gönderiliyor anne?’ oldu.
Dramaturg Selen Korad Birkiye de seyirciyi, oyuna bu gözle bakmaya davet ediyor. Çünkü icat çıkartanlar günümüzde de bir tehdit, huzursuzluk kaynağı olarak görülmeye devam ediyor.

‘Uçmak’ sezon boyunca İstanbul Devlet Tiyatroları Sahneleri’nden takip edilebilir.

Bilet Fiyatları: Tam 18, Öğrenci 12 TL