‘Devlet ve Devrim’ Lenin’in Ekim Devrimi’nden sadece birkaç ay önce yazılan bir metindir. Marx’ın ‘keşfetmediği siyasal biçimi’ Lenin, Kautsky, sosyal-demokratlar ve diğer muarızlarıyla girdiği polemik üzerinden detaylandırıyor

Devlet ve proletarya diktatörlüğü

KANSU YILDIRIM

Karl Marx’ın eserlerinde “birlik” ve “egemenlik” fikirleri -Lenin’in “olgun Marksizmin ilk eserleri” olarak ifade ettiği- Felsefenin Sefaleti ve Komünist Manifesto’da karşımıza çıkar. 1848 Devrimi’nin arifesinde yayımlanan bu iki eserde “birlik” ve “egemenlik” fikri, “siyasal iktidar” kavramına teorik ve pratik içerik kazandırması açısından kritiktir. Felsefenin Sefaleti’nde “birlik” düşüncesi “İşçi sınıfı, gelişme süreci içinde, eski burjuva toplumunun yerine, sınıfları ve bunlar arasındaki karşıtlığı dışlayan bir birliği koyacaktır” ifadesiyle, Komünist Manifesto’da “siyasi egemenlik” düşüncesi “…işçi devriminde ilk adım proletaryayı hakim sınıf durumuna yükseltmek, demokrasi savaşını kazanmaktır” ifadesiyle dile getirilmiştir.

Birlik ve egemenlik fikrinin kesişim noktası, iktidar sorunsalıdır. Marx açısından, Komün deneyimi dahil, iktidar sorunsalına dair düşünceler, “birlik” ve “egemenlik”le kristalleşen özne-yapı sorunsalına tekabül eder. Felsefenin Sefaleti’nde görüldüğü üzere “birlik”, özneye verilen referans olarak “işçi sınıfı”dır. Komünist Manifesto’da ise “birlik”, bir yapı içerisinde anlamlı hale gelir. Bu da, proletaryanın “egemen sınıf olarak örgütlenmesi”, yani devlettir.
Lenin, Devlet ve Devrim eserinde Marx’ın “birlik” ve “egemenlik” düşüncesine dair şöyle bir saptamada bulunur: “Marx, bütün bir sosyalizm ve siyasal mücadele tarihinden … ‘egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya’ olacağı sonucunu çıkardı. Ne var ki, Marx, söz konusu geleceğin siyasal biçimlerini keşfetmeye kalkışmadı” (sf. 76). Lenin’in fikri takibi önemlidir çünkü Devlet ve Devrim, Ekim Devrim’inden sadece birkaç ay önce, Ağustos-Eylül aylarında yazılan bir metindir. Marx’ın “keşfetmediği siyasal biçimi” Lenin, Kautsky, sosyal-demokratlar ve diğer muarızlarıyla girdiği polemik üzerinden detaylandırır.

Devlet ve Devrim, bu bağlamda, kılavuz niteliğindedir. Eserde proletaryanın “birliği” ve “siyasal egemenliği” sentezlenir, devlet dolayımına sokulur. Lenin açısından işçi sınıfının birleşmesi, sınıf mücadelelerinin yaşanması, belli bir toprak ve nüfus ölçeğinde “iç savaş” formunda sınıf savaşımının gerçekleşmesi proleter devrimin uğrakları arasındadır. Ancak söz konusu uğrakları siyasal bütünlüğe kavuşturacak şey, devlet aygıtının ele geçirilmesidir.
Lenin, “egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya” düşüncesini Marx’ın proleter devrime ilişkin metinlerinden hareketle geliştirmiştir. Marx’ın 1852’de Weydemeyer’e yazdığı mektup bu bakımdan önemlidir. Marx, “toplumdaki sınıfların varlığını” ve “kendi aralarındaki mücadeleleri keşfetme onurunun” kendisine ait olmadığını, burjuva tarihçilerinin sınıflar mücadelesini ve iktisatçılarının da iktisadi anatomisini kendisinden çok önce ortaya koyduğunu yazar. Marx, Weydemeyer’e “sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürdüğünü”, “bu diktatörlüğün kendisinin, yalnızca, tüm sınıfları ortadan kaldırılmasını” ve “sınıfsız topluma geçişi oluşturduğunu” kanıtladığını aktarır (sf. 49-50).

Lenin, Devlet ve Devrim eserinde, Marx’ın açık bir şekilde ifade ettiği proletarya diktatörlüğü olgusunu, “sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiş” sürecindeki zorunluluğunu serimler. “Birlik” ve “siyasal egemenlik” devlet iktidarını ele geçirmekle sınırlandırılabilir bir savaşım süreci değildir. Devletin “yok olup gitmesi” için bu aygıtın ele geçirilmesi gereklidir. Anılan süreci tanımlarken Lenin, Engels’in Anti-Dühring’teki görüşlerini aktarır: “Proletarya devlet iktidarını ele geçirir ve üretim araçlarını ilk aşamada devlet mülkiyetine dönüştürür. Ama böylece, proletarya olarak kendisini ortadan kaldırır, tüm sınıf farklılıklarını ve sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırır” (sf. 29).

Devlet iktidarını ele geçirmek bir iktidar fetişizmi değil, proletaryanın siyasal egemenliğini inşa etme sürecinde baskı ve zor aygıtlarına sahip olma sürecidir. Lenin’in ifadesiyle “Proletarya, hem sömürücülerin direnişini ezmek için, hem de sosyalist ekonomiyi örgütleme işinde geniş halk kitlelerine önderlik etmek için, devlet iktidarına, merkezi bir zor örgütüne, bir şiddet örgütüne gereksinim duyar” (sf. 41).

“Marx’ın egemen sınıf olarak örgütlenmiş” proletarya teorisi, işçi sınıfının siyasal egemenliği, ezcümle “proletarya diktatörlüğüdür”. Diktatörlük biçimi, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da ifade ettiği üzere kapitalist devlet formunda proletaryanın burjuvaziye karşı siyasal üstünlük kazanması için, “devleti ‘egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryaya’ dönüştürme” (sf. 44) zorunluluğundan ileri gelmektedir. Devlet yapısı, Marx’ın 18 Brumaire’de, Engels’in Anti-Dühring’te Lenin’in Nisan Tezleri ve Devlet ve Devrim’de mutabık kaldıkları biçimde “kamusal güç” niteliğinde aygıtlar bütünüdür. Anılan durum “devletin yok olup gitmesi”nde aygıtların ele geçirilmesini ve aygıtlara içerik kazandırılmasını ön gerektirir.

Toplumsal üretim araçlarının mülkiyetinin azınlığın elinde olduğu bir toplumda, ezen sınıfları ezmek için gerekli şiddet kapasitesi devlet aygıtı vasıtasıyla sağlanır. Lenin’in altını çizdiği husus, “devletin sınıf karşıtlıklarının giderilemezliğinin bir ürünü ve ifadesi olduğudur”. Kapitalist “devletin yok olup gitmesi” sürecinde sınıf savaşımında proletarya ve ezilen sınıflar, “sınıf egemenliği organını” ele geçirerek egemen sınıflara karşı üstünlük sağlayabilir. Aksi halde “çok küçük bir azınlık için, zenginler için demokrasi”-“kapitalist demokrasi” (sf. 113) devam eder ve “belirli bir sınıfın ezilmesine yönelik güç” anlamına gelen devlet ( sf. 61) ezilen sınıfları ezmeye devam eder.

Nihayetinde, proletaryanın siyasal egemenliği tesis ettiği aşamada, proletarya diktatörlüğünün inşası tamamlandığında sınıfsız toplum ufku belirmeye başlayacaktır. Devlet ve Devrim’de şöyle tarif edilir: “İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunları [ezen sınıfları] baskı altına almak zorundayız; bunların direnci zor yoluyla kırılmak zorunda ve baskının olduğu yerde, özgürlüğün bulunmadığı, demokrasinin bulunmadığı açıktır” (sf. 114) der Lenin ve ekler: “Ayrıca, kapitalizmden komünizme geçiş sırasında baskı hâlâ gereklidir; ama bu artık sömürülen çoğunluğun sömüren azınlık üzerindeki baskısıdır. Özel bir aygıt, özel bir baskı mekanizması hâlâ gereklidir, ama bu geçiş devletidir; artık sözcüğün gerçek anlamıyla devlet bir devlet değildir” (sf. 116).

2017 yılında 100’üncü yaşına girecek Devlet ve Devrim, kapitalist demokrasi illüzyonu altında sömürülen sınıfların gerçekte burjuva diktatoryası boyunduruğunda olduğunu, bu boyunduruğun proletarya diktatörlüğü ile sonlandırılacağını anlatan, Marksist devrimcilerin başucu kitabıdır.