Sosyal medya ve dijital yayıncılık ile geleneksel yayıncılık arasında, hedef alınan demografik özellikler bakımından görülen önemli farklar, dijitalin yaygınlaşma dinamiğini anlamaya da ışık tutar nitelikte. Farklar, özellikle dijital platformlarda yer alan içeriklerin izlenme gerekçelerine bakınca daha net anlaşılabiliyor.

Dijital kuşatma

Onur Kılıç

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) internet üzerinden yapılan yayınlara dönük denetim hazırlığı uzunca bir zamandır gündemdeydi. Mart ayında bir torba yasa ile ilk kez gündeme gelen değişikliğin hangi pratik süreç ve takvimi içerdiği geçtiğimiz hafta RTÜK web sitesinde yayınlanan yönetmelik ile ortaya çıktı. Buna göre, çok yakın bir zaman içerisinde, internet üzerinden yayınlanan, YouTube benzeri mecralardaki bağımsız video içerikler ile Netflix, BluTV, PuhuTV, v.s. gibi dijital platformlardaki içeriklerin (IP TV) RTÜK’ün sımsıkı denetimi içerisine alınması bekleniyor.
Üstelik denetleme adı altındaki dijital kuşatma kapsamına sisteme abone olanlara ait kullanıcı bilgilerinin RTÜK’le paylaşılması ve her türlü kişisel bilgileri isteme ve kayıt altına alma şartı da dahil edilmiş durumda.

Yeni kuşak ve eğilimler
Kitlelerin internet teknolojilerine son yıllarda gösterdiği devasa ilgi seyretme-izleme alışkanlıklarının yapı ve sayısını fazlasıyla değiştirmiş durumda. Özellikle kentli ve eğitimli kesimlerin yoğunlaştığı zeminlerde geleneksel radyo-televizyon takip alışkanlıklarının yerini internet üzerinden takip edilen (dizi-film-müzik) içeriklere terk etmeye başladığı net biçimde gözlemlenebilir bir seviyeye geldi.

Sosyal medya ve dijital yayıncılığın her gün biraz daha artan seviyede büyüyen küresel etkisi, geleneksel yayıncılığın gelecekte seyir rekabeti açısından yaşayacağı dezavantajlarının çok daha büyük olacağının bir habercisi. Hal böyle olunca Türkiye’de RTÜK eliyle hazırlanan kuşatmanın klasik anlamda bir sansür olmaktan öte, dünyadaki genel eğilimle bir çatışma içerisinde olduğu da net bir şekilde görülüyor.

Internet’in yaşamın her yanını kaplayan güç ve enerjisi, kısa olmayan bir süredir her konuda olduğu gibi izleme ve dinleme alışkanlıkları üzerinde de önemli bir değişim yaratmış durumda. Sosyal medya ve bilgiye erişim, bağımsız video içerik, dizi, film ve müzik kategorilerinde en çok kendisini hissettiren yeni üretim ve tüketim davranışları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yakından ve büyük bir ilgi ile karşılık buluyor. Geleneksel yayıncılığın yayıncı tarafından belirlenen köşeli standartlarını zaman ve mekan bazında değiştiren erişim, paylaşım ve seyir yapısıyla dijital kasırga birey ve toplumun yaşamında durmaksızın daha fazla bir alan kaplamayı sürdürüyor.

Sosyal medya ve dijital yayıncılık ile geleneksel yayıncılık arasında, hedef alınan demografik özellikler bakımından görülen önemli farklar, dijitalin yaygınlaşma dinamiğini anlamaya da ışık tutar nitelikte. Farklar, özellikle dijital platformlarda yer alan içeriklerin izlenme gerekçelerine bakınca daha net anlaşılabiliyor. Yayıncının belirlediği zaman yerine kendi ayırdığı zamanda içeriği izlemeye yatkın, reklam ve sansüre uzak, dünyada yaşananları anlamaya ve izlemeye meraklı bu kalabalık, ana akım TV kanallarının iki buçuk saate yakın süren sıkıcı yapımlarına itibar etmiyor.

Sonunu tahmin edebildiği şeyleri izlemektense, kendisini şaşırtan, tempolu ve klişeden uzak, konsantre hikayelere doğru yöneliyor.

Yerel özgünlük
Toplumu bir dini itikat rejimi etrafında bilgisiz, fikirsiz, tepkisiz ve donuk bir zemine hapsetmeyi hedefleyen AKP iktidarı için bu sayılan özelliklerin pek de sempatik bulunmadığı aşikar. Zaten internet yasakları konusunda yıldızlı bir karneye sahip olan iktidar açısından son dönemde gündeme gelen dijital kuşatmanın ardında da onun yönetme biçimi ile bu yeni toplum kesimlerinin yaşam alışkanlıkları arasındaki büyük çelişkinin yattığı söylenebilir. İktidarın bahsi geçen mecralara dönük engelleyici tavrı, onu izleyen toplumsal eğilimle mücadele güdüsünün bir sonucu olarak hayata geçiyor.

Türkiye’deki dijitalleşme akımı, ana hattıyla dünyadaki hakim eğilimin bir uzantısı olmakla birlikte, özgün siyasal gelişmelerin de yön verdiği bir seyir izledi. 16 yıllık siyasal iktidarın medyayı tüketici, yok edici tek ses politikasının bir sonucu olarak, son yıllarda dijitalin gördüğü ilgi ayrı bir yere sahip oldu. Toplumun haber alma hakkına ve kültürel tercihlerinin temsil edilmesine dönük iktidar yasakları, milyonlarca insanın medya kullanma davranışlarında kritik değişimleri zorunlu kıldı. Toplumun en az yarısının zekasıyla alay eden, özgürlükçü hayat tarzlarını aşağılayan bir anlayışın gittikçe hakim olması, kamusal yayıncılığın iktidarın çiftliği ve borazanı haline gelmesi, toplumun her düzeyde alternatif medya araçlarını izlemesini ve kendini bu zeminlerde ifade etme yolları bulmasını siyaset yoluyla ittirdi.
Şimdi RTÜK eliyle hayata geçirilmeye çalışılan şeyin, geleneksel-kamusal alandan uzaklaşarak oluşturulan özel alanların da sansür, denetim ve yaptırım ile zayıflatılmasının bir adımı olduğunu söyleyebiliriz. Bugüne dek sıkça başvurulan internet yasakları içerisine, bir şekliyle dijital yayınları da dahil eden bu müdahale ile bağımsız ya da alternatif ekranların gerek ekonomik yaptırımlar gerekse de dogmatik ve yasakçı bir denetim mekanizması eliyle karartılması isteniyor. RTÜK’ün bugüne kadarki pratiklerine hakim olan keyfi ve muğlak denetim tarzı da buna eklendiğinde meselenin büyük bir internet sansürü bildirgesinden başka bir manaya gelmediği açık şekilde anlaşılıyor.

İktidarın mevcut siyasal anlayışı, özgürlüklere ve kültürel alana dönük genel yaklaşımı göz önünde bulundurulduğunda, bu uygulamanın ‘kamusal denetim’ sınır ve tanımı ile alakası olmayan bir engelleme olduğunu düşünmemek için hiçbir sebep yok. Her an, her yerde, her şeyi kontrolü altına almak isteyen AKP; yemek-evlilik programlarından hoşlanmayan, uzun ve sığ klişelerle dolu dizilere iki buçuk saat harcamaktan haz etmeyen insanlara kendi özel alanında da huzur vermeyeceğini ilan ediyor.

Yönetmelik ile, dijital yayıncılık yapan bağımsız mecraların da lisans adı altında ekonomik bir diz çöktürme ile karşı karşıya kalacağı anlaşılıyor. Yüz binlerce lirayı bulan lisanlama masrafları, halkı bilgilendirme ve kamusal yayıncılık amacında olan mütevazi mecralara karşı bir tehdit haline getiriliyor.

İktidarın dijital alana dönük müdahalesi bu yasakçı ve sömürgen girişimlerden ibaret değil. Başta da ifade ettiğimiz gibi, dijital kuşatma, abonelerin kimlik ve abonelik bilgilerinin toplanmasını da içeriyor. Gizlenmeye ihtiyaç duyulmayan bir baskıcılığın göstergelerinden birisi olan bu tacizin ardında istismari bir çabanın olduğunu düşünmek için kötü niyetli olmaya gerek yok. Kamusal güvenilirliği olmayan siyasal iktidar, izleyici eğilimlerini toplarken bilimsel ya da toplumsal faydadan değil, kitlesel huzursuzluğu derinleştirecek bir itkiden yola çıkıyor. Televizyon izlerken ya da radyo dinlerken kapınıza gelen polise kimlik göstermek kadar saçma ve faşizan bir uygulama dizisini burnumuza sokmaya hazırlanıyor.

Baskı varsa gedik açma fırsatı da var
Yöneten sınıfın siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre kullanılan teknoloji üzerindeki bu güncel müdahale, mevcut karanlığı elbette bir ton daha artıracaktır. Ancak, kabul edilmeli ki bilginin sınır tanımaz biçimde yaygınlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden; erişim yasakları, içerik engellemeleri ile oluşturulmaya çalışılan dijital kafes ile kapıları tamamıyla kapattığını düşünmek gülünç ve boş bir düşünceden farksız. Mevcut kuşatma da bilgiye erişime eğilimini alternatif yollara yöneltmekten alıkoymayacaktır. Vikipedi yasağını aşmanın başına 0 (rakamla sıfır) yazmak kadar basit olduğu bir zamanda erişmek isteyenler yine bir yol bulur. Teknoloji her ne kadar yöneten sınıfın bir enstrümanı ise de, onun içinde gedikler açma ve faydalanma hak ve yeteneğine fazlasıyla sahip milyonlardan bilgiyi kaçırmak bu nedenle mümkün olmayacaktır.