Bitiyatro’nun, kadın -erkek ilişkisini ele aldığı yeni oyunu “Muallak”, seyirciyle buluşmaya başladı. Defne Şener Günay ve Turan Günay ikilisinin rol aldığı oyunda, aynı konunun ve olayların beş farklı versiyonu üzerinden, evlilik olgusuna sistemli eleştiri getiriyor

Diken mi, papatya mı?

MELTEM YILMAZ

Oyunda kadın-erkek ilişkisi üzerinden toplumdaki evlilik olgusuna eleştiri getiriliyor. Bu eleştiriyi, oyunun oyuncuları olarak, kendi pencerenizden nasıl anlatırsınız?

DEFNE-Evlilik sonradan icat edilmiş bir kurum. Beraberlik ve hayat yoldaşlığı aslında. Her tür partnerli ilişkide önemli olan dans edebilme becerisi. Başka bir anlamda uyum kabiliyeti. Ayrı ayrı dans edebilip, birleştiğinde partnerini fark edebilme ve yalnız olmadığını kavrama becerisi. Birbirimizin varlığına saygı duyabildiğimiz noktada dans güzelleşiyor. Bir insanı değiştirmeye çalışmak boşa harcanmış enerji ve asla gerçekleşmeyecek bir olgu. Etki alıyoruz, tepki veriyoruz. Unuttuğumuz şey: seçme özgürlüğümüz olduğu. Mutlak olan iki kişinin beraberliği ise muallak olan yapacağımız seçimler. Yolumuzu neyle döşediğimiz de bu seçimlere bağlı. 'Diken mi? Papatya mı? ‘ Bence oyun ‘seçimlere dikkat’ diyor. ‘Neyi Nasıl söylüyorsun, önce kendini duy’ diyor.

TURAN- Sadece evlilik değil de insanlar arasındaki ilişkiye, zamanın bizi mecbur kıldığı durumlara bir eleştiri olarak görüyorum ben.

» Oyun tam olarak absürd bir tür olmasa da, absürd öğeler içeriyor. Türkiye’de seyirci bu türe- bu tür oyuna alışkın mı?

DEFNE: Evet oyunumuzda uyumsuz unsurlar var. Bu oyun özelinde alalım. Seyirci çıktığında oyunu kendi hayatının karşılığı olarak alıyor ve üzerine yorumlarını getiriyor mu?’ diye sormak lazım. Evet tam da böyle oluyor. Demek ki seyirci alışkın ya da daha önce Bitiyatro’nun yaptığı tamamen uyumsuz tiyatronun bir örneği olan “Yeni Kiracı” seyircide karşılığını, tartışmasını fazlasıyla bulmuştu. Demek ki seyirci uyumsuz olanı kucaklamaya hazır. Çünkü ülkemizde uyumsuzluk, su gibi, hava gibi doğal ortamımız. Niye yadırgasın ki seyirci.

» Yaşam Kaya’nın oyununuzla ilgili eleştiri yazısında, bu oyunun bir cesaret örneği olduğu ifade ediliyor. Sizce de öyle mi, bu oyunda metin ve oyunculuk anlamında, nasıl bir cesaret örneği söz konusu?

TURAN: Her türlü konfor alanını zorlayan bir oyun. Oyuncu olarak bu riski almak cesaret işi. Aynı sözlerle bir şarkıyı 3 farklı şekilde bestelemek ve söylemek de öyle. Tabii Murat bize çok alan bıraktı. Metni istediğiniz gibi değiştirin bile dedi. Fakat yazılana çok sahip çıktık ve değişiklik istemedik.

DEFNE- Sizin de söylediğiniz gibi ‘cesaret’ Bitiyatro’nun kurulma ve var olma amacına çok uygun bir kelime. Murat Taşkent’in cesareti ve hayali önce Laçin Ceylan ve Nihat İleri ile, sonra da bizimle buluştu. Bugünlerde hayal kurmak da cesaret işi, Neye dair hayal kurduğumuz da. Biz hayalleri kendimizi temizlemek için, ve kendimizi bugüne daha çok demirlemek için kuruyoruz. Burada söz ettiğimiz yaşama ve var olma cesareti. Bu cesareti; müzikleri bestelerken Tolga, hareket düzenini yaparken Işıl, dekor ve kostümü tasarlarken Arzu da gösterince ‘Muallak’ ortaya çıktı. Ve her oyun gösterdiğimiz cesaret, ‘an’ da kalarak oyunumuzu oynamak. En azından bunun farkındalığını taşıyarak sahneye çıkmak. Ve oyunda oyuncu Defne ve Turan olarak oynadığımız kimliklerin içimizdeki karşılıklarını temizlemek. Zaten kanımca bir oyuncunun rolle karşılaşınca göstermesi gereken en büyük cesaret, ‘bu rol benimle niye buluştu?’ sorusunu sorabilmekte. Bu soruyu sorabilirsek, meslek de sırlı kapılarını aralıyor o zaman. Bu cesaret umudumuzu da artırıyor sanki.

» Oyunda, aynı konunun ve olayların beş farklı versiyonunu izliyoruz. Bu farklı versiyonları oynamak hangi açılardan zorlayıcıydı?

DEFNE- Aslında zorlayıcı olan bu farklı beş versiyonu oynamak değil, her birinin ve daha fazla kimliğin kendi içimizde de olduğuyla yüzleşmekti. Zaten yüzleşmek yaşamdaki en zor safha. Bir kez kabul edip yüzleşince, yaşamdaki sırlar da kendini açmaya başlıyor. Prova sürecinde içimizdekiyle yüzleştikçe, kabul ettikçe bu kimlikleri oynamak da daha eğlenceli bir hâl almaya başladı. Oyun bu anlamda bize şifa yapıyor diyebilirim.

TURAN- Hayatımda çalıştığım en zor oyun. Genellikle oyunlarda durum, olay örgüsü vardır. Başlar çatışma olur ve sona doğru bir yolculuk başlar. Oysa bu oyunda olaylar durumlar hem kendi içinde farklı hem de sonraki ve önceki sahneyle bağlantılı. Çok zorlu bir matematiği var. Kollaman gereken çok parametre var. Uykularım kaçtı diyebilirim. Konfor alanımızdan çıkmak bizi zorladı sanırım.

» Peki karakter tercihiniz var mı? Ne tür karakteri oynamayı seviyorsunuz ?

DEFNE: İlla şu rolü oynamalıyım diye bir düşüncem yok. Ama tarihi dönem anlatan oyunları seviyorum. O dönemi yansıtan ve o döneme şekil vermiş karakterlerden birini oynamak isterim. O dönemin ruhunun peşine düşmek çok zevkli ve heyecan verici olur diye düşünüyorum.

TURAN: Benim de herhangi bir rol seçimim yok, ama kendime (yani beni ben yapan özelliklere) en uzak olan rolü oynamak isterim. Çünkü bu sürprizlerle dolu yeni keşifler demek benim için. Kendinle ilgili keşifler, yeni özellikleri bulmak için farklı çalışmalar demek. Bir de ben, hiçbir şey demeyen rolleri oynamayı sevmiyorum. Hiçbir sıkıntısı, derdi ya da iç çatışması olmayan rolleri sevmiyorum açıkçası. Oynama zevki uyandıracak bir sözü, bir eylemi ya da en azından bir mizahı olmalı.

diken-mi-papatya-mi-277126-1.

» Oyuna gelen çiftlerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

DEFNE -Oyunu izlemeye gelen çok çiftle oyun sonrası sohbet etme şansımız oldu. Herkes kendi algı ve bakış açısıyla kendinden bir parça gördüğünü, bununla yüzleştiğini söyledi. Bir ilişkinin beş hâli diyenler de oldu. Bu kadar empati yaratmasının en büyük sebebi; provaya sadece oyunu oynayan oyuncuların değil, tüm ekibin kendinden çok şey getirmesi oldu. Bu yüzden oyun absürd ögeler içerse de çok gerçek ve insana dair çok an var sahnede. Sanırım oyunun bu yanı seyirciyi çok yakaladı.

TURAN---- hatta şunları da duyduk :

-’biz evliliğimizde, sizin oynadığınız 2. sahnedeyiz.’

-’biz 3. Sahneyi yaşıyoruz’

-’biz bunların hepsini zaman zaman yaşıyoruz.’

» Bu oyundan sonra sizin evliliğe bakışınız değişti mi? Oyun, oyuncular olarak sizi nasıl dönüştürdü?

DEFNE- Oyunun bizde yarattığı dönüşüm daha fazla farkındalık diyebiliriz. Tekrar eden döngüleri aynı sözcüklerle oynamak bir basamak daha uyandırdı sanki bizi. On altı senedir evliyiz, ilk defa beraber bir oyunda oynuyoruz. Önümüze gelen ilk oyun da kadın erkek ilişkisi üzerine olunca, bu bizi önce çok heyecanlandırdı sonra provaları çok gerçek kıldı. Oyunun yazarı Murat Taşkent bizim nikah şahidimiz. Seneler sonra bize farklı bir şahitlik sunmasını istedi sanki hayat. İyi ki de öyle oldu.

Beraber sahnede olmayı da çok sevdik. Farklı oyunlardan gelip sohbet ederken, aynı oyundan çıkıp sohbet ediyoruz. Beraber ‘daha iyi nasıl yaparız’ı konuşmak bize çok iyi geldi.

» Türkiye'de devlet tiyatrosu repertuvarı malum, epeyce budandı. Siz, bugün Türkiye’de özellikle hangi konuları ele alan oyunlara ihtiyaç olduğu fikrindesiniz?

TURAN- İnsanın çaresizliğini, yalnızlığını pekiştiren, insan hayatında kıskaç oluşturmuş her konu ihtiyaçtır bize göre. Örneğin toplum olarak sözünü, fikrini açıkça ifade etme korkusu mercek altına alınabilir. Bir de idealizme kaçmadan objektif bir bakış açısıyla yakın tarihimize bakmakta da fayda olabilir. Kadın meseleleri başlıbaşına çok geniş bir başlık oluşturur. Şiddetin her türlüsü, görmezden gelme ve yok saymak da şiddetin birer türü örneğin... Şiddetin ister iki birey arasında, ister örgütlenmiş, sistemleşmiş hâliyle her türü, sahneye taşınabilir. Sahnede anlattığımız her şey umuda doğru yol almak içindir. Anlattığımız en karanlık hikaye bile, umudun ve özgürlüğün kapısını açmak için. Tiyatro yapmak umuttur.