Dikizci Tom

ONUR TUNCAY / tncyonur@gmail.com

“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözleriyle tanınan Kraliçe Marie Antoinette haricinde halkını seven kraliçeler de yaşadı. Leydi Godiva’nın hikâyesi yüz yıllar boyu dilden dile aktarıldı ve günümüze kadar ulaştı.

11. yüzyılda İngiltere’nin Coventry şehrinde yaşadı Leydi Godiva. Dönemin lordu Leofrei’ın karısıydı ve tüm hükümdarlar gibi şatosunda ferah bir hayat sürebilirdi. Ancak komşusu açken kendisi tok yatmayı kabullenemedi.

Leofrei, halkı ağır vergilerle yükümlendirmişti. Halk, sabahtan akşama kadar tarlalarda çalışıyor ama sonunda kazancının çoğunu Leofrei’a vermek zorunda kalıyordu. Leofrei ve çevresindekiler servetlerine servet katarken halk gitgide fakirleşiyor, yavaş yavaş çöküyordu.

Leydi Godiva bu gidişata daha fazla katlanamadı ve bir gün kocası Leofrei’ın huzuruna çıktı. Halkın sırtındaki ağır vergilerin kaldırılmasını, onlara haklar tanınmasını istedi. Leofrei buna güldü ve biricik eşine bir seçenek sunu. Eğer çırılçıplak soyunup bir atın üstünde şehri çırılçıplak dolanırsan vergileri kaldıracağım dedi. Leydi Godiva başını önüne eğdi ve Leofrei’ın yanından ayrıldı. Leofrei, karısının asla böyle bir şey yapmayacağını biliyordu.

Coventry şehri ertesi gün bir daha şahit olamayacağı bir olaya şahit oldu. Leydi Godiva, bir atın üstünde şehrin sokaklarında ağır ağır salınıyordu. Üstelik çırılçıplaktı. Bedeninin bir kısmını uzun saçlarıyla örtmüştü ve atın üzerinde şehri ağır ağır dolanıyordu. Ve Leydi Godiva çok güzeldi…

Bunu gören insanlar Leydi Godiva’ya olan saygılarından hemen başlarını önlerine eğdiler. Şehrin diğer ucuna haber ulaşınca insanlar evlerine çekilip perdelerini çektiler. Sokaklarda kimse kalmamıştı ve Leydi Godiva şehri yavaş yavaş turluyordu. Ancak sokakta biri daha vardı. Tom oradaydı!

Tom, Leydi Godiva’ya aşıktı ve onu asla elde edemeyeceğini biliyordu. Fakat onu görme fırsatı ayağına kadar gelmişken hiç tereddüt etmeden sokağa çıktı ve salınarak ilerleyen Leydi Godiva’yı uzun uzun izledi. Ancak bunun bedelini ödeyecekti.

Lord Leofrei, sözünü tutup vergileri kaldırdı ancak Tom’un Leydi Godiva’yı uzun uzun seyrettiğini öğrenince çok öfkelendi. Tom’u kıskıvrak yakalattı ve gözlerini kör ettirdi. Tom’a artık herkes Dikizci Tom demeye başladı. Tom, o muhteşem güzelliği görebilmek için itibarını ve gözlerini feda etti.

Bu hikâyede zalim bir kral ve şefkatli bir kraliçe var. Toplumsal roller ve kurallar var. Bedel ve kefaret var. Ancak hepsinden önemlisi bu hikâyede Dikizci Tom var. Herkes evlerine kapanırken sokağa çıkan Tom! Saygıdan evlerine çekildiklerini söylerlerken aslında Leofrei’ın gazabından korkarak sağa sola saçılan insanların aksine tüm cesaretini toplayıp hayatında yalnızca bir kez tanık olabileceği büyüye koşan Tom hepsinden daha cesurdu.

Bir sanatçı hassasiyetiyle çıktı sokağa. Herkesin kaçtığı ve bir daha şahit olunamayacak o büyülü ana tanık oldu. Ardında da –belki de yıllar boyu- hayalini kurduğu güzelliği beynine nakşederek karanlığa vakıf oldu.

Elbet kolay değil bedel ödemek. Fakat Godiva uğruna karanlığa gömülmeyi bile göze alabildiyse ne mutlu Dikizci Tom’a. Şimdilerde hiç halimiz kalmadı durup güzellikler uğruna savaşmaya. Karanlığa gömülmeyi bile göze alamadığımız sürece asla göremeyeceğiz Godivaları. Ve hiçbir zaman anlamlandıramayacağız bu hayatı.

Amentü şiirinde zikretmişti İsmet Özel içinde bulunduğumuz metanetsizliği:

“ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur”