Ryûsuke Hamaguchi’nin ödüllü filmi Kötülük Diye Bir Şey Yok, ekolojik dengeyi ve doğa savunucularının direnişini konu etmesiyle dikkat çekiyor.

Direnişçi ruhlar
Kötülük Diye Bir Şey Yok

Deniz Burak BAYRAK

Oscarlı yönetmen Ryûsuke Hamaguchi, Drive My Car’dan sonra ibreyi başka bir yöne; ekoloji konusuna çeviriyor. Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan “Kötülük Diye Bir Şey Yok (Aku Wa Sonzai Shinai)”tan söz ediyoruz. Vizyondaki diğer filmlerden konu ve ilettiği mesaj gibi açılarla ayrılan film, ülkemizde yaşanan doğa talanını hatırlatması noktasında önemli bir yapım olarak değerlendirilmeli.

Başrollerde Tokyo'ya yakın bir dağ kasabasında yaşayan Takumi ile kızı Hana’yı canlandıran Hitoshi Omika ve Ryo Nishikawa var. Uzun bir doğa manzarası ile açılan film, ilk etapta ormanın kalbinde yaşayan bir baba-kızın yaşantısının anlatılacağı izlenimi uyandırıyor. Küçücük bir kızın ağaçları tanıması, onların isimlerini birer birer söyleyebilmesi eğitimin yalnızca dört duvar arasında yapılamayacağını, yaparak ve yaşayarak öğrenmenin ne mühim bir konu olduğunu örnekliyor. Hele ki ülkemizde betonlaşmanın ortasında şehirlere hapsedilmiş milyonlarca çocuk yetişirken. Öte yandan karlı bir çevre, göğü delen ağaçlar ve vahşi hayvanların titiz çekimi film için bir belgesel dedirtebilir size. Ama sekanslar devam ettikçe kurduğunuz bu senaryo çöküyor.

BİR DİRENİŞ ÖYKÜSÜ

Filmin devamında, o huzur dolu köye, yakındaki kentten bunalanların geleceği bir “glamping” tesisi yani bir tür “çadır otel” kurulacağını öğreniyor köyün sakinleri. Aslında burada filmin derdi açığa çıkıyor. Köylülerle o tesisi yapmak isteyen şirketin danışmanları arasında gerçekleştirilen uzunca bir toplantıya tanıklık var sırada. Bizde de doğa talanlarına karşı yapılan “halkın katılımı toplantıları”nın bir benzeri bu. Ancak köylülerin ters köşe soruları ve bilinç düzeyleri öylesine düşündürücü ki otel yapımına karşı bir direniş öyküsü gelişmeye başlıyor. Ama Japonlara özgü bir direniş, bizdeki gibi düşünmeyin! Filmin en dikkat çeken sahnesi burası.

Köylülerin otel yapımına karşı çıkmalarının başat sebepleri su kaynaklarının kirlenecek olması ve orman yangınları riski. Bu haklı sebepler rant için insan ve hayvanların yaşam hakkını önemsemeyen, ekolojik dengeyi bozan, ağaçları betona feda eden, binlerce yıldır bu topraklarda yetişen zeytin ağaçlarını köklerinden söken ülkemizin neoliberal düzenine ne çok uyuyor! Hâlbuki denge anahtardır. Köyün özünün tehlikede olduğunu bilenler bu anahtarın öneminin farkında.

Ekolojik yıkımı ele alan Hamaguchi hatırı sayılır nahiflikte bir filme imza atıyor. Hem de bunu Japonya’nın benzersiz coğrafyasından küçük bir parçayı fon yaparak. Anlatının merkezine yerleşen Takumi ve Hana ise sade oyunculuklarıyla etkileyici bir izleme olanağı sağlıyor. Filmin geneline bir sessizlik hâkim. Denge ve döngünün sürmesi için verilen sessiz mücadele ve bunun yansıtılış şekli takdire değer. Kapitalist anlayışın öznelerinin nereye gidersek gidelim karşımıza çıkabileceğini bilmek üzücü ancak direnişçi ruhların varlığını görmek ise gurur verici.