Her ne kadar iktidar karşısındaki güçsüzlüğün hikâyesi anlatılsa da, roman direnişin olanaklarını gösterir, direniş yeri geldiğinde deli olarak görünmektir, egemen olanın dışına konumlanmaktır, kendi varlığının dışına bakabilmektir

Direnişin romanı

SANEM YARDIMCI

Almanya 15 yazar, 40 etkinlikle bu seneki İstanbul Kitap Fuarının konuk ülkesi. Bu yazarlar, fuar kapsamında düşünce özgürlüğü, spor ve kültür, güncel tiyatro tartışmaları, Avrupa’nın geleceği, yayınevlerinin sorunları gibi konuları Türkiye’den meslektaşları ile birlikte masaya yatıracaklar. Bu vesileyle Alman edebiyatının temsilcileri üzerine bir dosya hazırladık. Dosya kapsamında Juli Zeh, Daniel Kehlmann, Judith Kuckart, Hans Ulrich Treichel, Ilija Trojanow gibi çağdaş yazarları, çağdaş tiyatro oyunları derlemesini, Heinz Janisch,Marjaleena Lembcke ve Martin Baltscheit gibi çocuk edebiyatı temsilcilerini, tüm bunların yanı sıra, Alfred Döblin gibi klasik bir yazarı tanıtan yazılara yer verdik. Alfred Döblin istisnası, günümüz Türkiye’sini anımsatan Berlin Alexander Meydanı romanının yazarı olmasından kaynaklanır.

İstanbul Kitap Fuarının bu seneki konukları arasında yer alan Ilija Trojanow, Alman edebiyatının göçmen kökenli yazarlarından biri. Sofya’da başlayan hayatı, ailesinin 70’li yıllarda Almanya’ya politik mülteci olarak sığınması ile bir süre Almanya’da geçer, yine ailevi sebeplerle yolu Kenya ve Nairobi’den geçer. Çocukluğunun ve ilk gençliğinin onda yarattığı alışkanlıktan olsa gerek, Hindistan’dan Mekke’ye dünyanın çeşitli köşelerinde vakit geçiren bir yazar. Bu durumu özgeçmişinde “... seyahat etmediği zamanlarda Viyana’da yaşıyor.” şeklinde ifade ediyor.

Trojanow, sadece mekânlarda, şehirlerde gezinmiyor, aynı zamanda türler arasında da gezinen bir yazar. Afrika ve Bulgaristan üzerine gezi kitapları, olimpiyat oyunları üzerine bir kitap, güncel Afrika edebiyatını derlediği bir antoloji, bir politik mülteci olarak ailesinin deneyimlerini konu ettiği bir ilk roman, ardından oluşumu internet üzerinden takip edilen bilim kurgu türünde başka bir roman, Hindistan deneyimlerini topladığı bir anı kitabı, Mekke seyahati üzerine kendisi ile yapılmış bir söyleşi kitabı, politik denemeler, eserleri arasında yer alıyor.

İktidar ve Direniş
Trojanow’un son romanı İktidar ve Direniş, iktidar ve direniş kavramları ekseninde düşünerek, içine doğduğu toprağın hikâyesini anlatıyor. Mutlak iktidar karşısında hissedilen güçsüzlüğün ve direnişin izini sürüyor. Romanda Bulgaristan Halk Cumhuriyetinin tarihi iki karakterin perspektifinden anlatılıyor. Bir yanda anarşist Konstantin Scheitanow’un Bulgar istihbarat teşkilatı tarafından tutuklanmasının, toplama kampının ve doğu bloğu dağıldıktan sonra arşivlerde suçladıklarının izini sürmesinin; öte yanda parti üyesi, Bulgaristan Devlet Güvenlik Komitesinde başbakan Todor Jivkov’un emrinde kariyer yapan, doğu bloğu dağıldığında yaptıklarından sorumlu tutulmayan Metodi Popow’un hikâyesi anlatılıyor romanda. İktidar ve Direniş, 1999 yılında Scheitanow’un evinden lüks içinde yaşadığı belli olan Popow’u görmesiyle başlar. Her zaman partiye sadık olan Popow, bloğun dağılması sonrasında, resmi bir ihanet hikâyesinin aktörü olmadan, başarılı bir iş adamı olmuştur. Scheitanow ise, kendisinin ve sevdiklerinin yaşadıklarının, toplama kamplarının, işkencenin hesabını sormanın peşindedir. Çocuklukları birlikte geçen, aynı okula giden karakterlerin yolları, Scheitanow, bir Stalin heykelini bombalayıp, tutuklandığında yeniden kesişir. Eski okul arkadaşı bu kez işkencecisidir, bu karşılaşma ömür boyu sürecek bir düellonun başlangıcıdır.

Trojanow, iki karakterin monologlarının aralarına istihbarat teşkilatının arşivlerinden kuru anlatımlı raporlar serpiştirerek anlatımını güçlendirir. Bu raporlar muhbirler, dinleme protokolleri, dayanağı olmayan suçlamalar üzerinden kurulmuş iktidar ağının nasıl işlediğini açığa çıkarırken, Konstantin Scheitanow’un ağzından anlatılan işkence sahneleri ile tezatlık oluşturur. Baskı ve zorun resmi dili ile işkence görenin işkencecisi üzerinden kendi insanlığını sorguladığı dil bir arada yer verilir.

Romanın sarsıcı bölümlerinden birinde, işkence ve tutukluluk günlerinde Konstantin, sevginin ne olduğunu sorgular: “İnsanların sevgi dedikleri nedir? Herkes sever. Kafanı duvara vuran işkenceci kendi çocuklarını seviyordur. Kendi arkadaşını öldüren cellat, çiçeğini seviyordur. senin hakkında yalanlar uyduran memur, akşamları eve gittiğinde sevgi dolu sadık köpeği ile oynar. Teşkilatın on bin çalışanı birilerini sevmişlerdir. Karşılarına çıkan insanlara bağlanmışlardır. Her biri, bir başkasını, kendi insanı olarak gördüğünü, kısa ya da uzun süre, az ya da çok sevmeyi becerir. Duygusal konfor için çabalamaktan başka ne anlama gelir, sevgi?”*

Bugünü de anlamak
Trojanow her ne kadar geçmişi anlatsa da, romanını sadece tarihsel bir roman olarak adlandırmak, yetersiz kalır. Trojanow’un temel meselesi iktidar ağlarıdır, gerek doğu bloğu döneminde, gerekse sonrasında. Bu nedenle bu ağların nasıl işlediğine ayrıntılı bir şekilde yer verir ve iktidar ağları karşısında güçsüzlüğün hikayesini anlatır. Herkese yayılmış bir hastalık gibi görünen otosansür, tarihin belli döneminde beliren ve kaybolan bir gerçeklik değildir. 11 Eylül sonrasında teröre karşı savaş kisvesinde tüm dünyanın izlendiği, takip edildiği, teknolojinin imkânlarının bu yönde geliştirildiği gerçeğine karşı kör olan toplumlarla da bir derdi vardır Trojanow’un. Bu anlamıyla romanda otosansürü kesin bir şekilde reddeden Konstantin’in deli olarak görülmesi, kendi gerçekliğimizi yüzümüze vurmaktadır.

Her ne kadar iktidar karşısındaki güçsüzlüğün hikâyesi anlatılsa da, roman direnişin olanaklarını gösterir, direniş yeri geldiğinde deli olarak görünmektir, egemen olanın dışına konumlanmaktır, kendi varlığının dışına bakabilmektir. Romanın direnen karakteri Konstantin romanın daha başında “Ayağa kalkmayan, kesinlikle ayaklar altında kalır. (...)Direnişin olmadığı yerde, haklar yoktur” der. Konstantin ve Metodi’nin hikayesinden öğrendiğimiz aslında budur.

* Bu yazı yazılırken, kitabın çevirisi henüz yayımlanmadığından, çeviriler bana aittir.