Gezi Parkı protestoları laik Cumhuriyeti yıkmak için mi yapıldı? Protestolara katılan milyonlarca vatandaş, Cumhuriyeti, onun değerlerini ve kurucularının haysiyetini savunmak için orada bulunuyorlardı

Dışarıdan içeriye mektuplar: Gezi Parkı protestoları ve Gezi Davası
İllüstrasyon: Tarık Tolunay

Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz

Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay davasında söyledikleri aslında kimse için sürpriz niteliği taşımıyordu, zira Mahkeme o içtihadını 2021 yılında geliştirmiş, birkaç davada da uygulamıştı. Bu bakımdan beklenen bir karardı. Beklenmeyen husus, Yargıtay’ın bildiri yayınlama seviyesinde bir yetki gaspı içerisine girmesiydi. Bu olayın bize gösterdiği birçok şeyden birisi de Gezi Davası’ndaki hukuksuzlukların vardığı noktadır.   

Hukukun altını üstüne getiren ancak Gezi Davası’ndan yargıladıkları insanları “bırakmama” direnci gösteren bir yargı mekanizmasıyla karşı karşıyayız. Bu davaları hukuk yoluyla anlamak zordur. Zordur çünkü Anayasa’da hâlâ şiddet içermeyen izinsiz protesto gösterisi hakkı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma, seçme-seçilme hakları var.  

Anayasamıza göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç hukukumuzun bir parçasıdır, kanunlarla çatıştığında uygulanma önceliğine sahiptir ve Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlamaktadır. Yine hukukumuzda adil yargılanma olabilmesi için yargının tarafsız ve bağımsız olması gereklidir. Her türlü baskıya rağmen milletin oyuyla seçilmiş bir milletvekiline yönelik, Anayasayı yorumlama yetkisine sahip Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitlerine, inanılmaz bir yetki gaspı ve tehditle cevap veren bir temyiz mahkemesi tarafsız ve bağımsız olabilir mi?  

Anayasa Mahkemesi’nin açık açık baskı altına alınmaya çalışıldığı, başkanı ve üyelerinin “zilletin kolu” denilerek hedef haline getirildiği bir ortamda derece mahkemesi yargıçları, muhaliflerin yargılandığı davalarda hukuku uygulama cesaretini nasıl bulabilirler? Her türlü demokraside hükümetler eleştirilip, protesto edilebilirken ve bu eylemler anayasalarda korunurken Türkiye’de neden ve nasıl suç olabilmektedir? Eğer suç ise Türkiye nasıl demokratik olabilmektedir? Tüm bunlar bizlere, akıllara durgunluk verecek sayısız hak ihlaliyle bezeli Gezi davaların bir çeşit misyonu ve arkasında da bir siyasi irade olduğunu açıkça göstermektedir. 

O sebepledir ki; Gezi yargılamalarında, sembolik önem taşıyan, seçilmiş kimi muhalif isimlere, akılla ve yürürlükteki yasalarla ve Anayasa ile açıklanamayacak eylemler yakıştırılmaktadır. Bilindiği gibi Osman Kavala için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davanın siyasi niteliği dahil birçok hak ihlalini tespit etmiştir. Bu kararlar pekâlâ bağlayıcı oldukları halde uygulanmamışlardır. 

*** 

Ayrıca Gezi olaylarında, barışçıl gösteri hakkını kullanan göstericilere ve hatta çocuklara yönelik güvenlik güçlerince sergilenen şiddetin yarattığı hak ihlallerini tespit eden AİHM kararları da (Güngör, Elvan davaları gibi) mevcuttur. Bugün Gazze’de çocuklara yönelik şiddeti ağız dolusu kınayanlar, Berkin Elvan için hiç üzüldüler mi? Annesini kalabalıklara yuhalatırken utandılar mı? İçimden geçen sorular…. 

Peki ya Can Atalay, 17 yaşında bir hukuk öğrencisi iken, 7 yaşında tanıdığım gözleri parlayan zeki çocuk… Hukuk Fakültesinde, birinci sınıfta öğrendiğim, “hukukun biricik idesi adalettir” sözünü yaşatmak için mücadele veren yürekli hukuk savaşçısı... Milletvekili seçilmiş olmasına ve dokunulmazlığı bulunmasına rağmen nasıl olur da Anayasa’nın 14. maddesi gereğince yasaklanan “insan haklarına dayalı, demokratik, laik, üniter Cumhuriyeti”ni yıkmayı amaçlanan eylemlerle suçlanır? Gerçekten Gezi Parkı protestoları “insan haklarına dayalı, üniter, demokratik, laik Cumhuriyeti” yıkmak için mi yapıldı?! Bu protestolara katılan milyonlarca vatandaş, Cumhuriyeti, onun değerlerini ve kurucularının haysiyetini savunmak için orada bulunuyorlardı. 

***

Gezi Parkı protestoları, seçimlerdeki çoğunluğu adaletsizce ve özgürlükleri baskılayarak elde etmeye yönelen, kendi dünya ve devlet görüşünü, kamu gücünü kullanarak dayatmaya başlayan, kendisi gibi düşünmeyeni, inancı, kanaati kendisi gibi olamayanı yok etmeye, ezmeye yönelen, kamu kaynaklarını ahbap çavuş kapitalizmi ile yağmalayan siyasi iktidara bir toplumsal itiraz idi. Kentinin kaderi hakkında söz söylemek isteyen, anayasal haklarını kullanmak isteyen insanların itirazıydı. Bu itiraz o denli önemliydi ki toplumun ideolojik olarak farklı birçok kesimini içine alıyordu. Sonrasında protesto eylemlerinin içine karışan ya da karıştırılan şiddete eğilimli insanların tutumları, bu protesto eylemlerinde bulunan binlerin, barışçıl gösteri hakkını kullanmak için orada bulundukları ve kendilerine inanılmaz bir devlet şiddeti gösterildiği ve birçok iftiralar atıldığı gerçeğini de değiştirmez. 

Bugün tüm sonuçlarıyla üstümüze çöken neo-patrimonyal rekabetçi otoriter rejim, o tarihlerde yolunun başında idi. Gördük ki dayatmaların, haklarımıza yönelik gaspın bir sonu gelmiyor, şiddeti artıyor. Kamu kaynaklarını kendi içlerinde üleşenler, kamu gücünü de buna itiraz edenleri “bastırıp, susturmak” için kullanabiliyor. Demokratik biçimde rıza üretemeyenler ancak baskı üretebiliyor. 

*** 

Bu yolda siyasal muhalefeti, bir kısmı kendi basiretsizliklerinden kaynaklanan sebeplerle pasifize etmeyi başaran iktidar güçleri, hiç şüphesiz toplumsal muhalefetin varlığından ve gücünden belki de artık daha fazla korkuyor. Özellikle ideolojik dayatmalarla gerçek toplumsal sorunları maskelemeye çalıştıkları bugünlerde, Gezi Parkı olaylarını, gerçekleri eğip bükerek bir tür darbe girişimi olarak yaftalamaya çalışırken, arka planında topluma bir mesaj verilmek isteniyor; “Sakın anayasal haklarınızı kullanmaya çalışıp da hükümeti protesto etmeye kalkmayın”, “Sizlere dayattığımız yaşam tarzını, yoksulluğu, hukuksuzlukları, adaletsizlikleri sessizce kabul edin.” Gezi Davası’nın anlamı benim için toplumsal muhalefetten duyulan korkudur. 

Ve sizler Gezi Davası’nda kurban seçilenler, hayatları ertelenen ve harcananlar hepimizin üstüne çöken karanlıktan en çok nasibini alanlar, biliniz ki sizleri “orada unutmadık”. En çok bizi yönetenler biliyor ki “gezi ruhu” bir darbenin ruhu değildi; insan haklarına dayalı, demokratik, laik cumhuriyete karşı yapılmak istenen darbeye direnişin öldürülememiş ruhudur.