Barış İnce yazıp yönettiği Kabuğu Kırmak belgeseline ilişkin, “Midye dolmanın ülkemizin yemek kültüründe önemli bir yeri var. Bu artık reddedilemez bir şey. Diyanet ne derse desin gerçek bu” diye konuşuyor.

Diyanet’in de kabuğunu kırmak

Işıl ÇALIŞKAN

Barış İnce, doğup büyüdüğü İzmir’i midyesiyle beyazperdeye aktardı. Kabuğu Kırmak ismini verdiği belgesel, içe kapalı toplumsal kesimlerin midye dolma üzerinden İzmir’de açılma ve tutunma hikâyesini konu alıyor. 50 yıl önce Mardinli göçmen ailelerle Giritli mübadillerin İzmir’in Kadifekale semtinde midye dolma üzerinden kurduğu dostluk, binlerce aileyi kente bağlarken mutfak kültürüne de katkı sunuyor. Belgesel aynı zamanda yoğun emekle üretilen bir yiyeceğin ‘kentli’ kimliğinin oluşumuna katkısını da gözler önüne seriyor. Görüntü yönetmenliğini ödüllü yönetmen Metin Kaya’nın yaptığı 2021 yapımı belgesel filmin müziklerinde Erdal Güney’in imzası bulunuyor. İnce ile belgeselini konuştuk.

Sizi midyenin tarihine yönlendiren faktör ne oldu öncelikle?
Roman yazarak ve hikâyecilikle ilgili dersler vererek yaşamını sürdüren birisi olarak hikâye avcılığı bitmeyen bir güdü. Bu arayış sırasında etrafımızdan yararlandığımız gibi okuduklarımız, araştırdıklarımız da bize hikâyeler veriyor. Hele yazdığınız romansa uzun bir araştırma evresine ihtiyaç oluyor. Bu konuda kent temalı bir şeyler yazmayı düşünürken kent sosyolojisi ve kent tarihi önemli oldu. İzmir’in tarihine dair pek çok kitap bunlardan ilgimi çekenlerden biri de Nejat Yentürk’ün Ayaküstü İzmir kitabıydı. Burada İzmir’in seyyar lezzetlerine dair bilgiler veriyordu. Gevrek, kokoreç, söğüş, midye vb… Tabii 2000’lerden bu yana seyyar satışı yasak bu yiyeceklerin. Tek tük bir yerlerde görebiliyoruz, daha çok dükkânlarda var. Oysa bunlar seyyar satıcıların elinde gelişti. Bu kitabın midye bölümünde ilk Mardinli midyecinin (Ekrem Levent) Giritli bir kadınla izdivacından ve o kadından midyeyi öğrenmesinden bahsediliyordu. Bu elbette tetikleyici oldu. Sonra okurken bazı Mardinli midyecilerin yüzme bilmedikleri için öldüklerini anladım. Bu da emek uğruna yaşanan bir çatışmaydı. Bu iki unsur bir araya gelince gazetemizde de yayımlanan Tavşan Kanı adlı öyküyü yazdım. Sonra bu hikâyenin dokümanter olarak da kalmasını istedim ve filmi çekmeye karar verdim.

diyanet-in-de-kabugunu-kirmak-951898-1.
Barış İnce



HER ŞEY İLLEGAL

Peki araştırmalarınız esnasında sizi en çok etkileyen ne oldu?

Tarihi ile ilgili yazan şeylerin doğru olduğunu gördüm. Gerçekten Mardinli göçmenler ile Girit mübadilleri arasında sıkı bir dostluk olmuş. Kime sorsam annem Giritlilerden öğrendi, babam Giritlilerden öğrendi şeklinde konuştu. Ölüm hadiseleri de doğruymuş. O kişilerin aileleri ile de tanıştık. Ama beni asıl şaşırtan her şeyin illegal olması. Bu kadar zorlanacağımızı bilmiyordum. Toplanması yasak, yapımı yasak, bir tek dükkânda satışı serbest. Çok ilginç bir durum... O yüzden çektiğimiz her şey yasaktı aslında. Kadifekale’de kimi dernek yöneticilerinin Nejat Hoca’yı ve beni tanıması sayesinde belli yerlere girebildik.

On binlerce insanın ekmek kapısı olmuş midye. Belgeselin başındaki “Bir kente midye ile tutunanlar…” ifadesi ne kadar anlamlı. Hayata midye ile tutunanlar da denebilir ne dersiniz?
Tabii hayata tutunuyorlar, bu tutunma imgesini sarmaşık ve midye metaforları ile anlatmaya çalıştım. Ancak burada farklı olarak sadece bir hayatta kalma hikâyesi değil kentin sosyolojisini de oluşturan bir durum söz konusu. Daha modern bir kültürden gelen ama dil bilmeyen Giritli Türkler ile yine dil konusunda sorun yaşayan ve kültürel olarak da daha kapalı olan Mardinli Kürtler bu tanışıklık ile açılıyorlar, kabuklarını kırıyorlar. Birbirleri ile olan etkileşimle hem kente bir lezzet kültürü kazandırıyorlar hem de kendilerini İzmirli olarak hissetmeye başlıyorlar.

Aslında belgeselde çok basit görünen bir midyenin bile arkasında akıl almaz bir emek olduğunu kanıtlıyor. Midye kültürünü emek kavramıyla açıklayacak olsanız...
Bu bir emek ve bir arada yaşam belgeselidir. Bir arada yaşam teması çıkış noktası olsa da arka planda hep emek kısmı işleniyor hiç kuşkusuz. Ben bu kadar zor bir iş olduğunu bilmiyordum. Rumeli Feneri midyecileri ile ilgili birkaç belgesel izledim orada fark ettim ama İzmir’de olan biten çok daha ağır. Çünkü İzmir Kadifekale tüm ülkenin midye dolma tedarikinin merkezi ve her şey yasadışı. Orada kadın bir üretici var fark ettiyseniz, o kadının imalathanesine girebilmek için 3 saat kapısında dolaştık. Almadılar bizi. En son yine Kutlubey Derneği Başkanı’nın üstün gayretleriyle birkaç saniye için girebildik. O kadınlar çok yoğun ve korkarak çalışıyor. Sağlık Bakanlığı orayı görse kapatacaktır. Çünkü midye, yapımı esnasında, teste girdiğinde sağlıksız çıkar. Dükkânda satışı ise serbest! Her şey bir tuhaf… Midye soğuk sularda teçhizatsız toplanır, toplandığında taşa benzer bir şey, görmüşsünüzdür. O toplanan midyeler sabahın köründe kamyonla Kale’ye gelir. Orada herkes payına düşen kadar alır. Evlerinin altında kabuğu temizler. Parlak ve siyah olması için kabuk yıkanır. Bunu kadınlar yapar. Sonra dolması yapılır alta ve üste et konur arada dolma kalır. Sonra satış başlar. Dükkânda satılsa da gençler dükkânlardan alıp meyhanelerin olduğu sokaklara ya da deniz kenarlarına gider ve elde satar. Zabıta kovalar.

PİLAV KARIN DOYURUYOR

Midye kültürünün sosyolojik dışavurumu ile ilgili neler söylersiniz?
Midye dolmanın ülkemizin yemek kültüründe önemli bir yeri var. Bu artık reddedilemez bir şey. Diyanet ne derse desin gerçek bu. Özellikle İzmir’de sadece içki sonrası değil gün içinde de acıkınca yenen bir şey. Pilav karın doyuruyor. Yemek kültürü dediğimiz şeyin arkasında da hem kent hem de insan var. O yüzden yemek tarihçileri bize bir kentin oluşumuna dair çok önemli şeyler söyler. Dikkatle okumak, incelemek gerek. Netflix’te buna dair onlarca gıda (food) belgeseli var. Hemen hepsinde kentin kültürünü ve insanını da görüyorsunuz. Türkiye’de bu konu, Anadolu’yu gezen şefler dışında yeterince işlenmedi ya da popülerleşmedi. Biz buna katkı sunmak istedik. Bu denli ilgi göreceğini beklemedik.

Belgesel sonraki yolculuğunda nerelere gidecek?
Belgesel Ekim sonunda çıktı, İzmir Kısa Film Festivali özel gösterimine seçildi. Şu anda çok yeni ve ilk gösterebildiğimiz yer burası oldu. Ama ilk kez gazetem BirGün ile paylaşayım şu bilgiyi; kısa belgeselimiz BluTv ile anlaştı. Çok yakında BluTv’de izleyebileceksiniz.