Hidroelektrik Santralara (HES) karşı verilen çevre mücadelenin karşısına; sermayenin dayatmaları ve ağır işleyen yargı sürecinin dışında silahlı...

MUSA YAZICI - HAYATİ AKBAŞ
Hidroelektrik Santralara (HES) karşı verilen çevre mücadelenin karşısına; sermayenin dayatmaları ve ağır işleyen yargı sürecinin dışında silahlı tehditler de çıktı.
Artvin’in Şavşat İlçesi’nde düzenlenen ‘HES’lere Hayır’ mitinginin ardından Ardanuç İlçesi’nde de yine Derelerin Kardeşliği Platformu öncülüğünde düzenlenen ‘HES’lere Hayır’ mitinginde bölgede yapımı planlanan HES projeleri protesto edildi. Ardanuç mitingden dönen Derelerin Kardeşliği Platformu grubu Borçka’daki HES inşaatı yakınlarında HES çalışanlarının silahlı saldırısına uğradı.
Mitingin ardından dönüş yapan Derelerin Kardeşliği Platformu üyeleri, Artvin’in Borçka ilçesi Düzköy mevkiinde yapım çalışmaları devam eden HES inşaatı yakınlarında durarak, bölgede inceleme yapmak istedi. Güneş İnşaat firmasına ait olduğu kaydedilen şantiye civarında bir süre inşaattaki işçilerle çalışma koşullarını konuşarak, inşaat hakkında bilgi alan Platform üyeleri, bu sırada ‘08 AD 907’ plakalı araçtan inen iki kişinin “Niye geldiniz buraya?” diye saldırılarıyla karşılaştı. Çevreciler niyetlerini anlattıktan sonra ise bu kez söz konusu 2 kişi silah çekerek kalabalığın üzerine doğrulttu.
SİLAH ÇEKENLERDEN BİRİ MUHTAR
Derelerin Kardeşliği Platformu üyelerinin, silahlı kişilere müdahale etmesinin ardından iki saldırgan, civar köylerden adam toplayacakları tehdidinde bulunarak olay yerinden ayrıldı. Saldırganlardan birisi olay sırasında köy muhtarı olduğunu iddia etti. Çevreciler daha sonra olay yerinden ayrılarak uzaklaştı.
Olayla ilgili bir açıklama yapan Derelerin Kardeşliği Platformu Yürütme Kurulu Dönem Başkanı Mehmet Gürkan, söz konusu inşaat firmasına ait araçtan inen iki kişinin üzerlerine yürüdükten sonra kendilerine, “Defolun gidin buradan” şeklinde hakaretler ederek ortamı germeye çalıştıklarını ve silah çekerek Platform üyelerini tehdit ettiklerini anlattı.
‘O SALDIRI, AZMİMİZİ PERÇİNLEDİ!’
Derelerin Kardeşliği Platformu üyelerinin, sağduyulu hareket etmeleri nedeniyle olayın büyümediğini, olayda, adının E.M. olduğu öğrenilen köy muhtarının silah çektiği ve etkisiz hale getirildiğini kaydeden Gürkan, olay sırasında çevrede bulunan ve HES’lerde işçi olarak çalışan 20-30 kişinin de Derelerin Kardeşliği Platformu üyelerine saldırmak istediklerini kaydetti.
Saldırı olayının, HES projelerinin bölgeye vermiş olduğu zararların bir başka boyutu olduğuna dikkat çeken Derelerin Kardeşliği Platformu Yürütme Kurulu Başkanı Mehmet Gürkan, “Bu olay bir kez daha HES’çi şirketlerin parasına para katmak için neler yapabileceklerini, yaşadığı yaşam alanlarını koruyan halka silah dahil her türlü araçla saldırabileceklerini göstermiştir. Ama sularımıza enerji bahanesi ile göz koyan şirketler şunu iyi bilmelidirler, o silahlarınız bizi asla korkutamayacaktır. Biz, yüzyıllar boyu bu coğrafyada yaşayan, buraları canı pahasına koruyan, kollayan halk kitleleri olarak size ve yandaşlarınıza asla izin vermeyeceğiz. Canımız, damarlarımızda kanımız olan suyumuzu size asla vermeyeceğimizi bilmelisiniz. Sularımıza, yaşamımıza kelepçe takamayacak, HES’leri asla yapamayacaksınız. O silahlarınızın, yaşam alanlarımızı, suyumuzu savunma azmimizi daha da perçinlediğini bilin artık” dedi.
SİLAHLI SALDIRI YARGI YOLUNDA
Açıklamasında HES projelerine onay veren ve halka dayatan yetkililere seslenerek; daha önce de Giresun Çanakçı Vadisi’nde benzer saldırıların olduğuna dikkat çeken Gürkan; “Bu son saldırı HES şirketlerinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. HES firmaları halkın seçtiği muhtarları çeşitli argümanlar vaat ederek kandırmakta, halkının karşısına geçecek duruma düşmelerine neden olmakta, halkın seçtiği muhtarlar halka silah çekecek duruma getirmektedirler. Buradan ülkemizi yöneten yetkilileri bir kez daha göreve davet ediyoruz. Bugüne kadar hukukun verdiği ‘Yürütmeyi Durdurma ve İptal’ kararları hemen uygulanmalı, mahkemelerin durdurduğu HES projelerinde yapılan çalışmalar sona ermelidir. Bununla birlikte derhal tüm HES projeleri, su kullanım anlaşmaları ve üretim lisansları iptal edilmelidir. Sular binlerce yıl özgürce aktığı vadilerinde yine özgürce akmalıdır” şeklinde açıklamalarını sürdürdü. Gürkan, kendilerine saldırıda bulunan söz konusu muhtar ve diğer kişilerin kimliklerini belirledikten sonra söz konusu inşaat firması hakkında da yasal yollara başvuracaklarını ve konunun takipçisi olacaklarını da sözlerine ekledi.

Yetkililer, çevreci misafirleri sokağa mı atacak?

Artvİn Şavşat’ta HES’lere karşı mücadelelerini sürdüren yöre halkı ile çevrecilere yönelik baskılar had safhaya ulaştı. 23 ülkeden, çoğu yabancı 69 Yeşiller üyesi, bir hafta konaklamak ve HES’ler üzerine incelemelerde bulunmak için Şavşat’a geldi. Derelerin Kardeşliği Platformu ile temasa geçen turist öğrenciler, HES’leri protesto etmek için basın açıklaması yapma kararı aldı. Yetkililer, açıklama için başvuruda bulunan öğrencilerin başvurusunu kabul etti ancak, turistlerin kaldığı otelin ruhsatsız olduğu gerekçesiyle kapatılacağını söyledi. 69 misafir öğrenci, şimdi sokağa atılma tehlikesiyle karşı karşıya.
BASKILAR GİDEREK ARTTI
Daha önce de Platformun düzenlediği bir panele Şavşat kaymakamı Artvin’den ek polis kuvveti talep etmiş, katılımcılar korkutulmak istenmişti. Ardından yasal izinle düzenlenen HES’lere Hayır Mitingi çeşitli yollarla engellenmeye çalışılmıştı. Miting afişleri jandarmalarca toplanmış, afişleri asan 5 platform üyesine “çevreyi kirletmek” suçundan 2500’er lira para cezası kesilmişti.
Durumu protesto eden Derelerin Kardeşliği Platformu, yapılanları “akıl tutulması” olarak değerlendirdi. Yapılan açıklamada şöyle denildi: “Suyumuza ve geleceğimize el koymak isteyen yerli ve yabancı HES şirketlerine gayet misafirperver davranan, birlikte yemeğe çıkmaktan sakınmayan yetkililer, iş çevre dostu Yeşillere gelince tutumları bir anda değişmiştir. Şavşat’ın ismini, insanımızın onurunu dünya kamuoyu nezdinde ayaklar altına alacak ciddi bir skandal. Ama Şavşat Derelerin Kardeşliği bu baskılara boyun eğmeyecektir.”
Öte yandan; Türkiye Genç Yeşilleri, Avrupa Genç Yeşilleri Federasyonu ile birlikte düzenledikleri yaz kampıyla ilgili, “Şavşat’ı seçmemizin nedeni bölgenin uluslararası çevre koruma kanunlarına uymayan projelerle karşı karşıya bırakılmış olması” açıklamasını yaptı.

=

Bakan’dan aşı skandalı itirafı
GÜLSEN CANDEMİR – ECE ÖZSARAÇ
Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şubesi tarafından ortaya çıkarılan ve bir dönem Sağlık Bakanlığı tarafından yalanlanan “İzmir’deki kızamıkçık aşısı skandalı”, tekrar gündeme geldi.
Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz yıl temmuz ve ağustos aylarında, Aile hekimliğinin uygulandığı 33 ilde 18-35 yaş grubu kadınlara 1 doz kızamıkçık aşısı yapmış, ardından gebe kalan kadınların bebekleri kürtajla alınmak zorunda kalınmıştı. O günlerde Sağlık Bakanlığı’nı uyaran ve kampanyanın planlanması, yürütülmesi ve sonrası izlem dönemlerinde yapılan hatalar nedeniyle toplum sağlığının tehlikeye sokulduğunu söyleyen SES İzmir yönetimi, o günlerde aşılama nedeniyle mağdur olan kadınların sayısını vermişti.
BAKAN DAHA ÖNCE YALANLAMIŞTI
Verilen rakamı yalanlayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, Adana Milletvekili Prof. Dr. Nevin Gaye Erbatur’ un yazılı soru önergesine 31 Aralık 2009’da verdiği cevapla kendisini yalanladığı ortaya çıktı. Bakan Akdağ, aşı sırasında gebe olan ya da dört hafta içinde gebe kalan bin 554 kişiden numune alınarak incelenmek üzere Sağlık Bakanlığı’na gönderildiğini, İzmir de aşı sırasında gebe olan ya da dört hafta içinde gebe kalan kadın sayısının 255, bu nedenle kürtaj olan kadın sayısının da 58 olduğunu açıkladı.
SES İzmir Şube Başkanı Ergun Demir, Pratisyen Hekimleri Derneği Başkanı Hasan Demirci ile yaptığı basın açıklamasında geçtiğimiz yıl kendilerini yalanlayan Sağlık Bakanının kısa bir süre sonra kendisini yalanladığını söyledi. Gerçeklerin geç de olsa ortaya çıktığını söyleyen Demir, en temel olan “yaşam hakkı” nın bakanlık tarafından ihlal edildiğini belirtti.
DOĞAN BEBEKLER NE DURUMDA
Aşılama çalışmalarında aşılama oranın önemli olduğunu ve başarının bu orana göre değerlendirilebileceğini söyleyen SES Başkanı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 7 Mayıs 2010’da İl Sağlık Müdürlüklerine gönderdiği yazıda, kızamıkçık destek aşılamasında yüzde 35,5 aşılama hızına ulaşıldığını bildirdiğini ifade etti. Oranın yüzde doksanlarda olması gerektiğini belirten Demir, Bakanlığın bu uygulamada da sınıfta kaldığını söyledi. Sağlık Bakanlığı’na tetkikleri gönderilen bin 554 kadının ve İzmir’de aşı olduğu ancak küertaj yapılmadığı bildirilen 197 kadın gerçekten izlenip izlenmediğini soran sağlıkçılar, bebeklerin bugünlerde doğması gerektiğini, o nedenle mutlaka takip edilmeleri gerektiğini söylediler. Sağlık Bakanlığının bu süreçte ağır ihmali olduğunu ve bu nedenle ihmalin vurduğu yurttaşlardan özür dilenmesi gerektiği vurgulandı.

Skandal geçen yıl patlak vermişti
SES İzmir 8 Ekim 2009’da , gebe kadınlara doğumsal kızamıkçık sendromu teorik riski nedeni ile kızamıkçık aşısı yapılmaması ve kızamıkçık aşısı uygulaması sonrasında 4 haftalık dönemde gebelik planlanmaması gerekirken, sadece İzmir’de aşılanan 18-35 yaş grubu kadınlar ararsıda, gebe iken aşı yapılan ve aşı yapıldıktan sonra gebe kalan kadın sayısının 100 civarında, küretajla tahliye edilen kadın sayısının 60 civarında olduğunu bildirmişti. Sağlık Bakanlığı ise 15 Ekim’de bu açıklamaya itibar edilmemesini’ istemiş, sendikanın verdiği rakamları yalanlamıştı.

=

Atatürk Barajı çevresinde çıkan yangın korkuttu
ŞanlIurfa’da, Atatürk Barajı çevresinde çıkan yangın, güçlükle söndürüldü. Alevler, ormana yakın lojmanlara yaklaşınca lojmanlarda oturanlar panik içinde evlerini terk etti. Yangına ilk müdahaleyi, Bozova komando birliğinde görevli askerler yaptı. Pijamalarıyla yangın söndürme çalışmasına katılan askerler, yangının büyümesi üzerine, Şanlıurfa ve çevresinden itfaiye ekiplerini çağırdı. Ama itfaiye araçları engebeli arazi ve yamaçta süren yangına müdahalede güçlük çekti. Hortumlar yetişmeyince askerler, yangını kovalarla taşıdıkları su ve çalılarla söndürmeye çalıştı. Alevler, gece yarısından sonra kontrol altına alınabildi.

=

KONUŞTUKÇA BATIYOR!
‘Küçük hatalar’ için ‘istifa edebilirim’ dedi

KI 0lavuzda yapılan art arda yapılan yanlışlıklarla gündeme gelen ÖSYM’nin başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, hataların ‘abartıldığını’ söyleyerek, “Gerekirse istifa ederim” dedi. Üniversiteye giriş sınavında bu yıl değişikliğe giden ÖSYM, ÖSYS kılavuzunda yapılan hatalarla tepkileri üzerine topladı. Önce kılavuzda 49 programda yanlışlık yapıldığı açıklandı. Öğrenciler bu hatanın şokunu yaşarken bir hata da Matematik-Fen 4 puan türüne göre başarı sırasında yapıldı. Üst üste gelen bu hatalar öğrencilerin kafalarının karışmasına neden oldu. Tartışılan ÖSYM’nin başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, bir televizyon kanalının sorularını yanıtlarken, “Çok kısa zamanda çok iş yapıldığı için hatalar yapıldı. Personel sayısı az. Bunlar insan hatası. Bu hataların çok abartılmaması gerekiyor. İsteyerek hata yapılmıyor. İnsanın yaptığı olaylarda hata olur. Hatalar basın tarafından abartılıyor. İstifa etmem rahatlatacaksa seve seve istifa ederim” ifadelerini kullandı.
ÖSYM’NİN BİR KADROSU BİLE YOK!
Kılavuzdaki hatalarla gündeme gelen ÖSYM’de toplam 450 kişi çalışıyor. Kurumdakilerin çoğu sözleşmeli çalışırken, ÖSYM Başkanı’nın bile kadrosu yok. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre; yaklaşık 1.5 milyon öğrencinin kaderini belirleyen ÖSYM’de bir başkan, bir genel sekreter, 7 müdür, 18 müdür yardımcısı olmak üzere 450 kişi çalışıyor. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ın kadrosu, Karabük Üniversitesi’nde. Maaşı, mesaileriyle 350-400 lira. Bütçesi olmadığı için kazandığı parayı harcayamayan ÖSYM, YÖK’e son üç yılda 80 milyon lira aktardı. YÖK’ün de ÖSYM’nin de bütçeleri ve kadroları farklı. Sınav ve kılavuz geliri 180 milyon lirayı bulan merkezde, il bütçesi oluşturulamadığından düzenli bir maaş yok. Başkan ve sözleşmeli müdürler hariç, sınavda görevlendirilen memurların ücretleri kılavuzlardan elde edilen gelirle ödeniyor. Geliri kullanamayan ÖSYM, kazandığı parayı YÖK’e aktarıyor.

=

ADNAN
BOSTANCIOĞLU
adnanbostancioglu@birgun.net

12 Eylül’le hesaplaşmak
Şov başladı. Üstelik mide bulandırıcı bir demagojiyle... Anlamışsınızdır, Başbakan Erdoğan’ın geçen salı günü Meclis grubunda yaptığı konuşmadan söz ediyorum. Güya 12 Eylül’ün cinayetleriyle hesaplaştığı konuşma...
Ertesi günün gazetelerinde birinci sayfalara bakmak, sergilenen orta oyununu anlamak için yeterliydi. ‘Solcular’ın da okuduğu varsayılan AKP destekçisi gazeteler (Taraf, Sabah vd) Necdet Adalı ve Erdal Eren isimlerini öne çıkarırken, ‘sağcılar’ın okuduğu gazeteler (Vakit, Yeni Şafak vd) Mustafa Pehlivanoğlu’nu manşete çıkarmıştı. Hasılı, Başbakan aklınca “hem nalına hem mıhına” vuruyor.
AKP referandum stratejisini “12 Eylül’le hesaplaşma” söylemi üzerine kurdu. Kendisinin ve SP ile BBP’nin (ve dahi eskisolcuyeniliberallerin) oyları anayasa değişikliğinin kabulüne yetmeyeceği için CHP ve MHP seçmenine oynuyor.
Başbakan (ve konuşma metinlerini hazırlayan danışmanları) ucuz kurnazlık peşinde. Google araması ile internetten bulunmuş yalan-yanlış bilgilerle anlattığı devrimcilerin hatırasını referandum öncesi kaba bir demagoji malzemesi olarak kullanıyor. Bu, ancak balık hafızalıları ve kendini hâlâ ‘solda’ gören siyasi bunakları etkiler. Nitekim cuntacı generalleri “cennetlik” ilan eden Fethullah’ın gazetelerinde tefrikaları başladı bile, AKP’den demokrasi bekleyecek kadar tepesersemi olmuş eski dostlarımızın...
•••
AKP 12 Eylül’le hesaplaşıyormuş!
Geçen hafta Radikal 2’de Zafer Aydın’ın güzel bir yazısı vardı, meseleyi gayet sarih anlatan... (Ama ona geçmeden önce... Aynı nüshada Ahmet İnsel’in de “neden evet demek gerektiğine” dair bir yazısı yayımlandı. Tek kelimeyle hazin. ‘Evet’ deyip değişim tekelini AKP’nin elinden almalıymışız... Sonradan daha demokratik bir anayasa talebi için yüzümüz olmalıymış... Bunlara benzer tartışmaya bile değmeyecek başka zorlama gerekçeler... Şu nedenle bahsediyorum; onu da okuyun ve hafızanızın bir yerine not edin. Sonra böyle şeyler unutuluyor.) Neyse, Zafer’in yazısına dönelim:
“...AKP’nin tadilat paketi 12 Eylül ile hesaplaşmıyor, tersine 12 Eylül’den, 12 Eylül’ün ruhundan, zihniyetinden hiza alıyor. Paket, 12 Eylül Anayasası’nın otoriter ve antidemokratik içeriği muhafaza edilerek hazırlandı. (...)
“AKP vesayet rejimini tasfiye etmenin değil, vesayetin müdahale araçlarını ele geçirmenin uğraşı içinde.(...) YÖK örneğinin ortaya koyduğu gibi AKP, eline geçirdiği sürece, rejimin bürokratik egemenlik aygıtlarıyla, onların antidemokratik niteliğiyle sorun yaşamıyor. Bilakis iktidarını, otoritesini sağlamlaştırmak için o yapılara yaslanıyor, onlardan güç alıyor.”
•••
Zafer’in yazdıklarına ilaveten somut bir gelişmeyi hatırlatmakta yarar var. Biliyorsunuz, AKP’nin Adalet Bakanı, cuntacı generallerin yargılanamayacağını ilan etti. Sebebi ne? Zamanaşımı. Peki, ilgili maddeye “insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı hükmü uygulanamaz” ifadesi eklensin önerisini kim reddetti? AKP’li milletvekilleri. Bunlar 12 Eylül’le hesaplaşacak, öyle mi?
Bir de şu var: 12 Eylül’le hesaplaşmak, şimdilerde 90’lı yaşlarına merdiven dayamış cuntanın beş generalini (galiba 3’ü hayatta) yargı önüne çıkartmaktan ibaret olsaydı, amenna! Lakin, meseleyi buna endekslemek, 12 Eylül’den, dahası Türkiye’nin yakın tarihinden hiçbir şey anlamamak demektir. Ya da daha kötüsü, bu tarihin gerisindeki emperyalist müdahaleyi ve sınıf çatışmasını görmezden gelmek ve saklamaktır. 12 Eylül’le hesaplaşmak, sadece “Asmayalım da besleyelim mi” (Kenan Evren) ile değil, “Our boys have done it” (Paul Henze) ve “Bugüne kadar hep işçiler güldü biz ağladık, bundan sonra biz güleceğiz” (Halit Narin) ile hesaplaşmaktır. Yani emperyalizm karşısında haysiyetli bir duruş ve sermayenin tahakkümü karşısında emeğin haklarını ve iktidarını savunmaktır. Bunu yapacak son kişiler de 12 Eylül’de kuyruğu kıstırıp tam siper yatan malum zevattır.