George Thomson’un Aiskhylos ve Atina’sı, sırların çözülmesi, merakların giderilmesi ve bunun toplumcu bir gözle yapılması açısından meraklı okurunu bekliyor

Doğa insanından devlet insanına

ONUR AKYIL

Yaşamla dolayımsız bağın kurtulmasından sonra, yaşam döngüsünün topluma ait bir döngüye evrilmesi antik kültürün temel özelliğidir aslında. Dönem itibariyle olup biten her şey, eninde sonunda doğa yasalarının; doğada izlenen, görülen ve aktarılabilir olan şeyler bütününün insan tarafından yorumlanmasından ibarettir. Fakat bu süreç elbette tek başına işlemez; sürece eşlik eden onlarca değişen vardır. İşte bu değişkenlerin belli bir düzene sokulması gerekir zaman içinde. Doğa yasalarını, doğa izleklerini toplumsal yaşamda / alanda düzenleme işini ritüeller üstlenir. İnsan doğaya ait özelliklerin, doğaya dair olanın törensel yansımaları olan ritüellerle toplumsal hayatın kapılarını açmaya başlar. Bu açılan kapıların, yeni hayatın önemli ihtiyaçlarından biri de insanın doğanın bilinmezlerine göre biçimlerken, insanı doğanın hoyratlığından ayırmak, insan ve doğa arasına toplum olmanın gereği olan yasaları koymak, bu yasaları belirlemektir. Dolayısıyla bütün kalabalık laflar ve teoriler bir kenara bırakıldığında tragedyanın kökeninde doğanın özgürlüğü ile insanın sınırlılığı arasındaki ilişkiye dair bir uyum aranmasının yattığı söylenebilir.

TOPLUMUN BÜYÜME SINAVI

Goerge Thomson, bu alanda dolaşan en yetkin isimlerden biri olarak, bir kült kitap olan Aiskhylos ve Atina’da, üşenmeden, insan ve doğa ikilisinin ilişkilerini başat noktadan ele alarak anlatmaya başlar. Çünkü tragedyaya varmanın bir tek yolu vardır; o yol da insanın toplumu yaratma sürecinde geçirdiği ve neşeden çok acıya dayanan süreçtir. Tragedya’nın ‘acı’ bir şey olmasının altında yatan temel mesele budur, tragedya toplumun büyüme, yetişkinliğe erme sınavı, törendir. Aslında açık söylemek gerekirse tragedya için bir sahne çalışması, eseri, oyunu olarak değerlendirme yapmak oldukça zordur. Tragedya bir müfredattır, belli bir süre içerisinde toplum yetkinleşmesi gereken dersler (değerler) bütünüdür.

Dilimizde ilk kez Mehmet H. Doğan çevirisiyle Mart 1990’da Payel Yayınları’ndan yayımlanır Goerge Thomson’un çalışması Aiskhylos ve Atina. Kuşkusuz o günden bu güne Türkiye’de tiyatroya meraklı okurun ve tiyatro öğrencilerinin başucu çalışmalarından biridir. Gerek insani gelişim aşamaları açısından gerek ilkel toplumdan devlete evrilen insan yaşantısının izlekleri açısından son derece zengin bir içeriğe sahip olan kitabın, Aiskhylos’u bir anlatıcı olarak var eden, ortaya çıkan süreci ve koşulları da aynı zenginlikte ele aldığı görülür.

‘POETİKA’ İLE ÇARPIŞAN KİTAPdoga-insanindan-devlet-insanina-615854-1.

Kitabın / çalışmanın üçüncü bölümü, yedinci kısmı Drama’nın Kökeni başlığını taşır ve bu noktadan sonra çalışma tragedyanın ne’liğine ilişkin bir çalışmaya dönüşür. Bu kısımdan itibaren Erginlenme, Dionysos, Orfecilik, Dithyrombos ve Tragedya başlıklarını taşıyan bölümlerde, tüm bu kavramların gelişim çizgileri, içerikleri, sonuçları etkili bir biçimde ele alınır. Tragedya özel başlığı, yedinci kısmın XI. başlığı olarak okurla buluştuğunda, sıradan bir okur bile, hem antik kültürün gelişim aşmalarından, hem de toplumsal yapıda tragedyanın etken rolünden haberdardır. Bu bölümde Thomson’un eleştirel bir perspektife yaslanarak tragedyaya dair bilgi aktarımını bir Aiskhylos çözümlemesine evirmeye başladığı izlenir. Aiskhylos’un metinlerinde geçen ve sahnede sık sık karşılaşılan sessiz oyuncunun / oyuncuların amacı ve işlevi ele alınmakta, tartışılmaktadır. Elbette böyle bir izleğin temel dayanak noktalarından biri Aristoteles’tir. Thomson, yürüttüğü eleştiriyi hem kendi açısından yorumlarken hem de ‘oyunun kuralı’ ya da ‘kitabi’ bilgi olarak değerlendirilebilecek Poetika ile çarpıştırır. Tartışmanın bu anlamda son derece derinlerde bir yerde cereyan etiğinin de altı çizilmelidir; Aiskhylos dendiğinde akla gelen genel geçer bilgi ve yargıların sanıldığının aksine bir birikime dayandığı üzerinde de durur Thomson. Bu noktada en önemli mesele, tartışma başlığı da tragedyanın gerçekten de Dionysos şenliklerinden çıkıp çıkmadığıyla ilgili olan kısımdır. Dionysos şenliklerinin içeriğine dair parçalar, ezbere bilgilerin aksine oyun metinlerine yansımamaktadır. Ayrıca, yine içerik ve işlev açısından da tragedya metinleri ile şenlikler arasında sanıldığı ve sık telaffuz edildiği bir benzerlik de bulunmamaktadır. George Thomson bu durumu Aiskhylos’un bizim elimize geçmemiş olan tragedya metinlerine ve belki de varlığından haberdar dahi olmadığımız başka metinlere olan hâkimiyetine dayandırır. Çünkü Aiskhylos’un da mutlaka esin kaynağı ya da sahne biçimi anlamında mutlaka önünde rehber çalışmalar olmalıdır. Bu uzun soluklu tartışma, Asikhylos başlığına dek çeşitli biçimlerde sürer.

KALICI BİR ESER

Kuşkusuz zaman içinde gerek antik kültür gerek tragedya yeni çalışmalarla ele alındılar ve kapsamlı yeni bir yaklaşım ortaya çıkmasa da kimi noktalarda gelişen, farklı söylemler ortaya çıktı. Fakat bu tür çalışmaların hiçbiri açıkçası George Thomson’un Aishkylos ve Atina’sının içeriğine, okuyucuda bıraktığı doyuma erişemedi. Aslında bunda şaşılacak bir şey de yok, Thomson’un bir zemin çalışması yapmış olması, konuyu insanın doğayla olan ilişkisinden, varlığına anlam ve eylem katma süreçlerini ele alarak ortaya koyması hem bir sonuç olarak eseri, hem de Thomson’un bakış açısını, yaklaşımını kalıcı kılmıştı.

Sona yaklaşırken bir noktanın altını çizmek de meraklı okur açısından faydalı olabilir; kitabın adındaki Asikhylos vurgusu aslında tahmin edileceği üzere bir tesadüf değil. Fakat buradaki vurgu Aiskhylos’un oyunlarından tam parçalar elimize kalmış en yetkin tragedya yazarı olmakla birlikte, Atina’nın toplumsal çalkantılara rastlayan bir döneminde ortaya eser koyma başarısını gösterebilmiş olması. Bunun nasılı, nedeni kitabın sayfalarında okuyucusunu bekliyor. Açıkçası şu an için kitabın bulunma durumu konusunda bir fikrim yok, çünkü herkese hitap etmesine karşın maalesef kitap daha çok değindiğimiz üzere tiyatro öğrencilerinin başvuru kaynağı olmanın ötesine geçememiş görünüyor ülkemizde. Bütün iyi, güzel başka şeyler, kitaplar gibi…

Sonuç itibariyle okuyanın çok şey kazanacağı bir çalışma olarak Thomson’un Aiskhylos ve Atina’sı, sırların çözülmesi, merakların giderilmesi ve bunun toplumcu bir gözle yapılması açısından meraklı okurunu bekliyor.