Cendere Sanat Müzesi’ndeki Ağaçlar Konuşunca sergisi bahçesindeki 400 yıllık çınardan ilham alıyor. Çok disiplinli karma sergi; doğa, iklim krizi, ekolojik savrulmalar ve adım adım ilerlediğimiz felaketlere dikkat çekiyor.

Doğa sanatla dile geliyor
Ağaçlar Konuşunca sergisi 21 Nisan’a kadar görülebilir.

Deniz Burak BAYRAK

1960’lardan sonra sendikalaşma ve işçi haklarının yükselmesiyle emeğin değeri, protestolar, kadın hareketi ve eşitlik gibi kavramlar sıkça konuşulurken bunların en dikkat çekenlerinden biri de ekoloji vurgusuydu. Doğal alanların ranta açılması, maden arama faaliyetleri ve geçtiğimiz günlerde yaşanan İliç’teki facia, ormanların yok edilmesi, yangınlar ve iklim değişimine ilişkin haberleri her gün okuyor, izliyoruz.

Doğa-insan ilişkisi birbirinden ayrılmaz bir dinamik oluşturduğu için bu ekolojik savrulmalar -başta kavramsal sanatçıların girişimiyle- çağdaş sanata da ibret verici ve düşündürücü üretim örnekleriyle yansımayı sürdürüyor. Biz de özellikle küresel iklim değişikliğinin, modern yaşamın dinamizminin sebep olduğu çevre kirliliğinin, insan müdahalesinin sanata yansıdığı bir seçkiyi sizlerle paylaşmak, hatırlatmak istedik. 

İKLİM ÇÖKÜŞÜ

The Guardian gazetesi ‘iklim değişikliği’ yerine ‘iklim aciliyeti, krizi veya çöküşü’ terimlerini kullanıyor. Anlayacağınız durum çok ciddi bir boyutta. Bu krizi dile getiren güncel sergilerin başında geçmişte Su Pompa İstasyonu, günümüzde ile İBB Miras’ın endüstriyel bir yapıdan kültür-sanat merkezine dönüştürdüğü Cendere Sanat Müzesi’ndeki karma “Ağaçlar Konuşunca” sergisi geliyor. Mekânın bulunduğu konum eskiden kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Şimdi ise şantiyeler, AVM’ler ve rezidanslarla doğanın talan edildiği bir şekle bürünmüş. Müze ise bu kaosun içerisinde bitki örtüsü ile bir nefes alma durağı. Konum ve anlam noktasında sergi çok yerinde bir mekânda. Sergi, bahçesinde yer alan 395 yaşındaki ulu çınarın bilgeliğinden ve kentsel müştereklerden ilham alırken küratörlüğünü Derya Yücel, Ebru Yetişkin, Esra Aliçavuşoğlu ve Marcus Graf üstleniyor. Resim, fotoğraf, heykel ve yerleştirmelerden oluşan seçki ise 26 sanatçının işleri.

HAYATTA KALMAK İÇİN

Bazı eserlerden söz etmek gerekirse; Evren Erol’un Fotosentez serisindeki heykeller, insanın hayatta kalma mücadelesine gönderme. Uğur Bişirici’nin ayna ve cam üzerine yaptığı baskılar ormanın canlı yeşilliklerini yansıtarak adeta bir illüzyon yaratıyor. Tayfun Erdoğmuş; kurutulmuş yaprak, çiçek gibi organik malzemeleri doğadaki hâllerinden farklı bir kompozisyonla ele alıyor. Bilal Hakan Karakaya’nın geleneksel döküm tekniğini kullanarak ürettiği heykeller mega yapılar ve metropol yaşamına odaklanıyor. Yusuf Aygeç ‘Burada Her Renge Yer Var’ adlı resmiyle “Yok etmeyip yaşatmak anlayışına geçmek zorundayız” diyor. Meltem Şahin yapıtıyla iklim krizini duyumsadığımız bu dünyada geleceğimizin belirsizliği ve insanlık olarak bunu içselleştiremediğimizi simgeliyor. Gözde İlkin’in kumaş üzerine ürettiği işi toprakla kurulan ilk ilişkiye referans veriyor. İsmini ve eserlerini sayamadığımız diğer sanatçıların çarpıcı anlamlar yüklü üretimlerini de görmelisiniz.

Genel bir bakış açısıyla diyebiliriz ki sergi, dayanışmanın elzem olduğu ama bu dayanışmanın hiçbir zaman sadece insanlar arasındaki ilişkilerle sınırlı kalamayacağını iddia ediyor. Günümüzde insanlar, ağaçlar, dereler, hayvanlar, bitkiler, mineraller, kültürel miraslar ve makinelerın giderek birbirine benzer kaderleri paylaştığı daha çok tartışılıyor. Çok-disiplinli bir karma sergi olan ‘Ağaçlar Konuşunca’, artık bizi ve diğer türleri bir beladan ve felaketten diğerine sürüklemeyen bir müşterek düşünme ve birlikte yaşama biçimi bulmayı amaçlıyor. Sergiyi görmek için son gün 21 Nisan.