İstanbul’un su politikalarını ‘kumar’a benzeten İslamoğlu, “Kışın yağış olmazsa biteriz” diyor. İslamoğlu, yaşadığımız hortumların sorun olmadığını belirtirken, yurttaşları uyarıyor: Seller bizi çok etkileyecek. Tarımda da zor günler yaşayabiliriz

Doğayla kumar oynandı bakalım kim kazanacak!

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF - PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ

İstanbul yazı susuzluk tehdidiyle geçirdi. Yağan kısa süreli yağmurlarda, büyük kentlerde sokaklar sular altında kalırken, yetkililer, ‘iklim değişikliği’ni sorumlu olarak gösterdi. Yaşanan hortuma ve sağanak yağışlara ise uzmanlar ‘tropikal iklim etkisi’ dedi… CNN Türk’ün sevilen ekran yüzlerinden, Yeşil Doğa programı ve Seyirci Kalmayın spotlarının sahibi Güven İslamoğlu’yla son dönemde yaşananların yanı sıra  nükleer santral, tarım politikaları ve HES’ler gibi acil gündemleri konuştuk.

»Şu sıralar ‘susuzluk’ pek çok kişinin gündeminde. Özellikle İstanbul’da yazı su kesintileriyle geçirdik. Susuz kalacağımıza ilişkin uyarılar var, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul her zaman suya ihtiyaç duydu. Su kemerleri bunun göstergesi. Nüfus ile beraber suya olan ihtiyaçta giderek artıyor. Bu şehre günde 2.5 milyon metreküp su lazım. Trakya ve Batı Karadeniz’de ne varsa İstanbul’a taşıyoruz ama yine de yetmiyor. Barajların doluluk oranı yüzde 30’un altına düştü. Şu sıralar yüzde 27 olması lazım. Kuraklığa rağmen su seviyesinin üç aydır yüzde 27’de takılı kalması da düşündürücü. Trakya nehirleri kurudu. Orada su yok. Melen’den gelen de belli. Şu sıralar 1.4 milyon metreküp su gelmesi lazım. Daha da düşmüş ya da biraz yükselmiş olabilir. Geri kalan yaklaşık 1 milyon metre kübü cepten kullanıyoruz.

Buna rağmen ciddi bir su kesintisi olmadı. Suyumuz yok ama paniğe de gerek yok. Panik olursa herkes su depolamaya çalışır bu felaketi getirir. O zaman ciddi kesintiler başlar.
Kış önemli. Eğer yağmazsa İstanbul biter. Doğayla kumar oynandı bakalım kim kazanacak.

2010 yılında bitmesi gereken Melen Barajı gecikti. Yağışlar olunca yatırım yavaşladı. Melen bitseydi bunları konuşmuyor olurduk. Daha temeli yeni atıldı. 2016 sonunda bitecek deniyor. Önümüzde zor bir iki yıl var. Bu arada Melen projesi 60’lardan beri konuşulan bir proje. O zamandan bugün görülmüş ve projelendirilmiş. 50 yılda kimse adım atmamış. Kısa vadeli yatırımlarla işi yürütmeye çalışmışlar. Borularla su taşımak gibi. Melen’de köylü bile evine çivi çakmamış bir gün gelip istimlak edecekler diye. Bu kışın yağacak yağmur İstanbul’un kaderini belirleyecek. Seçim nedeniyle tasarruf da yapılmadı. Hâlâ parklar, bahçeler, havuzlar yapılıyor bol su isteyen yeşil bitki ve çiçek dikiliyor. Lüks konutlar da dev havuzlar yapılıyor. Venedik yapmaya çalışan projeler var. Paramı veririm suyumu alırım. Yok böyle bir şey. Su haktır eşit dağıtılmalı. Birinin havuzda yüzerken diğerinin çeşmede su beklemesi normal değil. Bu şehirde su yönetimi yok.

Yeraltı suyu kullanıyoruz diyorlar. Yeraltı suları da su rezervlerinin parçası. Ayrı bir su kaynağı değil.

HORTUM DEĞİL SEL ETKİLEYECEK
»İstanbul’daki hortumun ardından uzmanlar ‘tropikal’ iklimin hâkim olmaya başladığını söylüyor…
ABD’de denizlerin bir derece ısınması durumunda hortumların etkisinin iki kat artacağı söyleniyor. Bizde de hortum görülmesi normal. Hortum sorun değil. Seller bizi çok etkileyecek. Tarımda da çok zor günler yaşayabiliriz. Buğday rekoltesi düşebilir. Böyle giderse her yere çay-fındık ekeceğiz gibi görünüyor.

»“Bir gün paraya ulaşacak fakat doğayı kaybedeceksiniz. O zaman parayı ne yapacaksınız?” demişsiniz bir söyleşinizde de... Peki insanlar ekolojinin hayati önemine ikna mı? Sorun bilgi eksikliği mi, politika mı?
Bilgi eksikliği. Eğitim. Başka yolu yok. Vizyon sahibi gençler yetiştirmeliyiz. Ekoloji vizyonu olmayan yöneticiler, son 50 yıldır, bu ülkeyi mahvetti.

EKOLOJİ OY GETİRMİYOR
»Ekoloji neden tam olarak siyasetin gündemine girmiyor? Meclis’te neler yapılmalı?
Ekoloji oy getirmiyor. Hiçbir partinin doğa konusunda bir söylemi, manifestosu yok. Meclis’e, içinde doğa ve insan sevgisi olan siyasetçiler sokmalıyız. Aynı şekilde bürokratlar yetiştirmeliyiz.

»Akkuyu Nükleer Santralı için de ÇED raporu yeni açıklandı ve NKP (Nükleer Karşıtı Platform) ve EMO’nun (Elektrik Mühendisleri Odası) rapora itirazları var. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Değerlendirecek bir şey yok. “O santral bitecek”... Bir platform, bir oda bunun için mücadele veriyor. O bölgede 3 milyon insan yaşıyor. Onlarda bir hareket yok. Halk sessizse projeyi onaylamış demektir. 3 gün sonra bir sızıntı olursa bugünkü sessizliğin nedeni sorulur.

»Türkiye yenilenebilir enerjinin neresinde?
Başında. Yavaş ilerliyor. Yatırım maliyeti yüksek, altyapı yetersiz diyenler var. Kârlı olsa herkes HES gibi bu işe atlar. Demek ki bu aşamada kârlı değil kimse girmek istemiyor. Devlet bu işi destekler, kolaylıklar sağlarsa hızla ilerler.

DAMARIMIZDA ENERJİ AKIYOR
»“Dünya dönüşü olmayan noktayı geçti” diyorsunuz. Ne demek bu?
Dünya kendini yeniliyor. Yenilediği için biz varız. Siz dünyaya, doğaya kendini yenileme şansı vermezseniz bu iş biter. Bence bu iş bitti. Yeni bir döneme giriyoruz. Artık dünyada alıştığımızdan farklı doğa olayları yaşayacağız. Bu doğa olayları dünya kendi düzenini yeniden kurana kadar devam edecek. Ancak bu süre için yaban hayatın yüzde 30’unu kaybetmiş olacağız. Bazı hayvan türlerini ebediyen bir daha görmeyeceğiz. Dünyadaki tarım deseni değişecek. Açlık ve susuzluk nedeniyle büyük göçler yaşanacak. Savaşlar çıkacak. Bazı ülkeler sular altında kalacak, hatta yok olacak. Aylarca süren orman yangınları yaşanacak. Yaşananları görüyoruz. Artık geri dönemeyiz. Kimseye “mum ışığında otur” diyemeyeceğimize göre, bu iş bitti. Enerji bittiğinde geri dönüş başlayacak. Artık damarlarımızda kan değil enerji akıyor. Mutasyona uğradık.

***

‘Emir yukarıdan geliyor’

»Bir söyleşinizde ekoloji konusunda “Anadolu kente göre daha duyarlı” diyorsunuz. Neden böyle? Özellikle Karadeniz’de halkın HES mücadelesini nasıl buluyorsunuz?
Anadolu insanı doğayla iç içe yaşıyor. O nedenle doğanın önemini    biliyor. Kentli insan doğa konusunda ne biliyor? Hiç. Bahçede gördüğü üç ağacı orman sanıyor. Sahilleri doldurup üç, beş ağaç dikip insanlara adı yeşil olan alanlar yaptılar. Bu sözde yeşil alanlarda birbirlerini mangal dumanına boğan insanlara üzülüyorum. Kuzeyde bu insanların nefes alabileceği ormanlar var. Bu ormanları yok etmek, kanallar, köprüler yapmak yerine bu insanların nefes alabileceği, denize girebileceği, özgürce koşup oynayabileceği alanlar yaratılabilirdi. Doğa Karadeniz insanının içine işlemiş. Söküp atamazsınız...

YENİ BİR GEMİ LAZIM
»HES’lerle birlikte Karadeniz Havzası’nda büyük bir değişim söz konusu. Karşı çıkılsa da sayıları 500’e yaklaştı. Ancak buna rağmen üretilen elektrik sadece 15 bin megawatt. Almanya ise sadece rüzgâr tribünleriyle 21.400 megawatt elektrik üretiyor, güneş enerjisi ise 22.000 megawatt. Sizce Türkiye’de daha yüksek bir üretim olanağı varken neden HES’lerde ısrar ediliyor?
HES’ler Artvin bölgesinde havayı değiştirdi. Nem arttı. Bu da hoş bir durum değil. Almanya’da 18 nükleer santral var. Güçlü olanlar hâlâ çalışıyor. Eski ve revizyon gerektirenleri kapattılar. Almanya tüm enerji kaynaklarını kullanarak bir dev oldu. Şimdi eskisi kadar enerjiye ihtiyaçları yok. Gemiyi çok sağlam yapmışlar, içine güçlü motorlar koymuşlar, bilgisayarlarla donatmışlar ve denizde yol alıyorlar. Biz gemi yaptık su alıyor. Yeni gemi yapma şansımız şimdilik yok. Delikleri yamayarak ilerliyoruz. Motorlar ise bir ileri-bir geri.
Yeni bir gemi yapmamız lazım. O gemi için de enerjiye ihtiyacımız var. HES’ler bunu karşılamaz. Bilim adamları yeni Türkiye için, tüketim çılgınlığını karşılamak için, 8 nükleer santrala ihtiyaç olduğunu söylüyor. Korkunç! Birini inşa ediyorlar ikisi için de hazırlık yapılıyor. Hâlâ binaların yüzde 80’in de ısı yalıtımı yok. Havayı ısıtıyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım maliyeti pahalı diye pek adım atmıyorlar. Daha yeni yeni kıpırdanma var. Çok geç kalındı.

Kısaca biz 60’ların Almanyası’nın düştüğü durumdayız. Nükleer ve Mikro HES’ler en son düşünülmesi gereken enerji kaynağı olmalıydı. Çaresiz kalındığında yapılmalıydı. Biz en sondan başladık. Güneş, rüzgâr ve jeotermal enerjiden hâlâ yararlanamıyoruz.

»HES’lerin özellikle ÇED raporlarında sürekli olarak uygunsuzluklar ya da gerçeği yansıtmayan raporlar olduğu ortaya çıkıyor ve  HES’lerin yapımı durduruluyor ancak o sürede yapılan inşaatlar doğanın da zarar görmesi için zaten yeterli oluyor. Buna karşı bir yaptırım var mı?
Yok. ÇED raporu olumsuz. İnşaat devam ediyor. “Neden durdurmuyorsunuz” diye soruyorsun yetkilisine “Emir yukardan geliyor” diyor. Kimse artık bu yukarısı? Emri vereni bulmak lazım. Ona sormak gerek neden bu emri veriyorsun? Amacın ne? Emir verme yetkisi var mı onu da bilmiyoruz? Ama yukarda bir yerde bulunduğunu biliyoruz? Belki yukarıyla hiç ilgisi de yok.

***

‘Köylü çalışmasın’ diyen var


»Tarım politikalarının çiftçinin belini büktüğünü biliyoruz. Çiftçi “borç sarmalı içindeyiz” diyor. Sizin gözlemlerinize göre, tarım konusunda şu andaki en mühim sorun nedir? Çiftçi ne istiyor?
Tarım arazileri bölündü, tarım deseni karıştı. Urfa’ya fındık dikmeye çalışırsanız bu olmaz. Her şey her yere dikilir hale geldi. Köylü de ne yaptığını bilmiyor. Bir köyde 10 hektar arazi 80 traktör var. Köylüye soruyorsun “10 hektar için aslında kaç traktör yeter?”, “15” diyor. 65 traktör fazla. Onun var benim de olsun. Adamın biri geliyor, 10 hektar arazi alıyor. 10 traktörle daha ucuza ürün elde ediyor. Sonra o köy işsiz kalıyor. ABD’de bu işi dev firmalar yapıyor. Köylü kendine gelmezse yakında Türkiye’de de bu olacak. “Köylü çalışmasın, daha faydalı” diyen bilim adamları ve bürokratlar var, bunu unutmayalım.

***

Dünyada yaşam beş kere yok oldu

»ABD’nin Stanford Üniversitesi’nden Biyolog Rodolfo Dirzo, T24’te yer alan habere göre “Dünya bugüne kadar beş defa tanık olduğu  yeryüzündeki tüm bitki ve hayvan türlerinin sonunu getiren kitlesel yok oluşa yeniden tanık olabilir” diyor. Sizce de durum bu kadar ciddi mi?
Meteor düşmesinden bahsediyor sanırım. Dünyada yaşam beş kere yok oldu ama beş kere de geri geldi. Sorun yok. Ama altıncı seferin geri dönüşünde insan olur mu, bilemem... Dinozorlar gitti gelmedi. Belki yaratan dünyada düzeni bu şekilde sağlıyor. Biz fazla ileri gittik (Gülüyor).