Nihal Kemaloğlu
(Akşam):
•Çalışma hayatının topluca 'kirala-kullan-at' modeline geçişinin önündeki en kritik engel olarak, 'kıdem tazminatı' duruyor. Bu yüzden birkaç ayda bir kıdem tazminatını önce 'esnetmeye' daha sonra 'tasfiyesine' yönelik stratejik hamleleri, 'çalışanlara sevinçli haber' diye başlık atan basınımızdan izliyoruz. (…)Ama pekala biliyoruz ki şimdi de 'taşeronun kıdem tazminatı mağduriyetini giderme' paravan gündeminin ardında 'emeğin istihdam koşullarındaki' büyük dönüşümü var.(…) Böylece de Avrupa'nın en çok taşeron işçisi, en fazla sayıda asgari ücretle çalışan işgücü ve büyük genç işsiz nüfusuyla küresel sistemin sayılı 'köle işçi' piyasasını kurmuş olacağız... İstihdam bürolarının önündeki vasıflı vasıfsız genç işsizler kuyruğu, kıdem tazminatsız uzun çalışma saatleri, birbirine diş bileyen 'kiralık' istihdam modellerinden oluşan iş piyasaları herkesin çocuğunu bekliyor

Haşmet Babaoğlu (Sabah):
•Kadın cinayetleri politiktir! Lafı dolaştırmadan söylemem gerek... Kadınların erkekler tarafından öldürülmeleri apaçık biçimde politik cinayetlerdir. (…)Neden politik? Politika denince aklına "partiler siyaseti"; "memleket idaresi"nden başka bir şey gelmeyenler belki hemen kavrayamayacaklar derdimi ama... Şuradan başlayabiliriz...
Erkekler eski düzen sürsün istiyorlar; kendilerinin de başka erkekler tarafından itilip kakılmasına yol açan hiyerarşinin; yani "toplumsal erkeklik düzeni"nin hayata hükmetmeyi sürdürmesinden yanalar.

Zülfü Livaneli (Vatan):
•Steve Jobs’tan kısa bir süre önce, Kanada’da bir doktor öldü. İnsan hücresinin savunma mekanizmaları üzerine esaslı buluşları vardı. Allah hepinizi korusun; kanser olursak, bizi koruyacak mekanizmalardı bunlar. Bağışıklık sisteminin nasıl tetiklendiğini açıklayan buluşlar, bu alandaki düşünceleri kökten değiştirmişti. Ve doktor 38 yıl süren çalışmaları sonunda, 2011 Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı ama bu haberi duyamadan yani ödülün açıklanışından birkaç gün önce vefat etti. Düşünün bakalım, bu doktorun adını hatırlayabilecek misiniz? Onunla ilgili bir köşe yazısı okudunuz mu?

Yalçın Küçük (Aydınlık):
•Bir televizyon satışının duyurulduğu gün satılmamaktadır, en beş veya altı ay öncesinde satış akdi imzalanmaktadır. Arada geçen bu beş-altı ayda, tv yavaş yavaş yeni patronun zevkine uydurulmaktadır. (…) Star’da bunun yapıldığını gözledik. Bir, Ugur Dündar Nedim Şener’i çok seviyordu, ancak Oda Tv iddianamesinin çıkışını haber dahi yapmadı. Saat 19.30’da “son dakika, çıktı” dedi, geçti. Halbuki saat 16.30 itibariyle birçok televizyon iddianameyi özetlemişlerdi. Uğur Dündar bu konuya hiç dönmedi.


Eğriye eğri

Herkül Misal (Zaman):
•Zaman gazetesini övme gereğini duydum, "yandaş" olmadığı için. Günümüzde "yandaşlık" olumsuz bir anlam taşır: şakşakçı, evet efendimci, emir kulu, dalkavuk, yalayan, yağ çeken, yalaka, körü körüne bağlı demek isteniyor bu kelime ile. (…) Bunları yazmamın amacı, Zaman'a karşı var olan veya oluşturulmak istenen önyargıya dikkati çekmektir. Bu önyargılı söylem hem iktidarı destekleyen her kesime karşı yöneltilen yaygın saldırının sonucudur, hem de o yaygın yeknesak saldırıyı besleyen söylemdir. Bazı kimseler, kendileri bir kampın içinde militan sadakatiyle er itaati sergilediklerinden herkesi kendileri gibi görüyorlar. Yanlış saydığımı yerip, doğru gördüğümü savunurken Zaman'ı devre dışı bırakmayı içime sindiremedim.
(Yorumsuz)