DOĞRUYA
DOĞRU...

Mustafa Sönmez
(Cumhuriyet):
• Haydi Bununla da Hesaplaş Ertuğrul Özkök…
Aydın Doğan’ın ifadesiyle Can Ataklı’nın “hezeyanı”, en çok Beyaz Türk Ertuğrul Özkök’e yaramış görünüyor. Kendini temize çekme için öyle bir fırsata dönüştürdü ki, bu son “sarhoş muhabbetini”… Sahi, Zafer Mutlu, Bahattin Yücel’e, Can Ataklı’dan daha yakındır. O gün, niye kendisi Yücel’i aramıyor da Can’ı gönderiyor, hiç soran olmaz mı?
Neyse, bunları geçelim. Ama şu kadarını o kadar iyi biliyoruz ki, Ne Zafer Mutlu’nun, ne Ertuğrul Özkök’ün, ne de “Tencere dibin kara” diyip fırsat bu fırsat arada yumruk çakan Fatih Altaylı, Ergun Babahan gibilerin, bunlara rol modeli olan Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Güneri Cıvaoğlu gibilerin, hiç birinin temiz medya adına konuşmaya hakları yoktur. Sicilleri birbirinden beterdir. Bugünün medyasının pespaye, rezil, güvenilmez hale getirilmesinde bu kiralıkların büyük vebali vardır. Keşke korkularını yenebilseler de yanı başlarında çalışanlar, tanık oldukları, hatta alet oldukları rezillikleri çıkıp bir bir anlatabilseler…
Herkes bilir ki, bu baş tetikçiler, yıllar yılı patronları Aydın Doğan, Dinç Bilgin ve diğerleri için ellerindeki medyayı, iktidarlara karşı kah sopa, kah havuç olarak kullandıkça kullandılar. Özelleştirme furyasına burunlarını soktular, teşvik yarışına girdiler, arsa rantına kaşık salladılar. Bu uğurda kurt sofrasından daha fazla pay almak için bir birlerine öyle karalar çaldılar ki… Arşivler orada duruyor. Sonrasında da bu baş tetikçiler, küfrettikleri patronların çatısından çatısına transfer oldukları gibi, o patronlar da küfür yedikleri gazeteci kılıklı bu tetikçilere kucak açmaktan hiç uzak durmadılar…
Böyle bir rezilliktir bu…
28 Şubat’ı vesile yapan Ertuğrul Özkök, arınma fırsatı bulmuş; “Eğer bir hesaplaşmaysa, bunu mertçe yapalım. Toptan yapalım. Aç ve açıkta kalan olmasın” dedikten sonra 28 Mayıs 1960’lara, 12 Eylül öncesi ve sonrasına kadar gitmiş ve çıkın, aklanın diye meydan okuyor…
Özkök’e dinlemeye takılan ve tüm teferruatına bir internet taraması ile ulaşabileceğiniz şu telefon konuşmasını hatırlatalım ve arınmaya davet edelim, bakalım nasıl çıkacak işin içinden…

EĞRİYE
EĞRİ...

Markar Esayan
(Taraf):
• Diyarbakır Cezaevi’nde süresiz açlık grevi başlatan Şırnak milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız’ın eylemleri ben bu yazıyı yazarken devam ediyordu. Öcalan’ın yaptığı açlık grevini bitirin çağrısı sonrası dışarıdan destek veren ama açlık grevleri süresiz olmayan iki kişi dün eylemlerine son verdiler. Önemli olan Irmak ve Sarıyıldız’ı kaybetmeden bu ölümcül sürecin sona ermesi.
(…)En hafif deyimiyle, ‘’Ölümden yaşam çıkarmaya’’ çalışan, içi boş ve popülist bir jargon bu. Bu iki insanın intihar etmesi. ‘müzakere, çözüm ve demokratikleşme’ sürecini başlatacakmış. Meclis çatısı altında siyaset yapma imkânına sahip grup başkanvekilleri bu intiharları selamlıyorlar. İnanılır gibi değil. Tam bir Ortadoğu kafası; intihar, kurban ve kendini feda kültürü. Toplumda ise öfkeli marjinal kesimler dışında anlamlı bir karşılığı yok.(…)
Esayan’ın; Kürt halkını tüm söz ve yetkilerinin ellerinden alındığından, parlamentodaki milletvekillerinin cezaevine gönderildiğinden haber i var mı acaba? Demokratik tüm taleplerinin karşısına bir çözümsüzlük dayayan iktidarın uygulamalarına karşı giriştikleri açlık grevi eylemi bir intihar girişimi kurban kültürü değil, çözümsüzlüğün karşısında son çareleri olarak uyguladıkları bir direniş kültürüdür.