DOĞRUYA
DOĞRU...

Ruşen Çakır
(Vatan):
•Savcı Kürt siyasi hareketiyle ilgili en ufak hareketliliği kriminalize etmede hayli başarılı olmuş. Sadece bir örnek vermek istiyorum. Yardım ve yataklıkla suçladığı yayımcı Ragıp Zarakolu’nun suçlanmasını şöyle meşrulaştırmaya çalışmış savcı Çimen: “Bir kişinin bayiden bir cep telefonu ya da evinde tamiratta kullanmak üzere çivi alması normal ve insani bir ihtiyaç giderme gibi görülür. Ancak terör örgütü bu malzemelerle bomba yapıyor. Zarakolu’nun terör örgütüne katkısı da aynen bu örnekteki gibi.” Zihniyet bu olunca, Prof. Büşra Ersanlı gibi saygın bir ismin “örgüt yöneticiliği” gibi ağır bir ithamla suçlanmasına şaşıramıyorsunuz.
Nihal Kemaloğlu (Akşam):
•Devletin örgün eğitimi özelleştirme seferberliği bu kadar açık seçikken özel okullar da 'atanmayan öğretmen istihdam yükünü' adeta vatan için yüklenmiş gibi gösteriliyordu...
Oysa kamu bütçesinden yapılan maddi katkılarla palazlanan özel okullar şimdi öğrenci başına devletten 1.5 milyar teşvik ve yıllık ortalama 35-20 milyar civarında öğrenim ücretlerine ek olarak ucuz işsiz öğretmen stoku ve önümüzdeki yıllarda ulaşacağı 7-8 milyon 'öğrenci müşterisi' sayısıyla büyük karlılık hesaplarını çoktan yapmışlardı...

EĞRİYE
EĞRİ...

Engin Ardıç (Sabah):
•Türkiye kapitalist kalkınmada rekor üstüne rekor kırarken (Çin'den sonra dünya ikincisidir) adamın biri de tutmuş bir film yapmış, skeçlerle hayal ürünü bir "sosyalist devrim sonrası Türkiye'sini" anlatıyor... DVD'si çıkmış, merak ettim, para verdim aldım, on beş dakika izledim, kaldırdım çöpe attım. "Mastürbasyon seyretmeyi" sevmem, sapık değilim.
(Sapık olmadığını ifade eden Engin Ardıç sanırız kendi yazılarını okumuyor ya da yazılarını yazarken başka bir şeyin kafasını yaşıyor. Daha önce de söylemiştik ‘enginardıç’ hastalığının zor bir şey olduğunu… Sosyalist devrim sonrası Türkiye fikri saçma gelmiş Ardıç’a. Şaşırtmadı bizi. Zaten aksi söz konusu olsaydı ortada bir sorun var demektir.)

Yıldıray Oğur (Taraf):
•Geçici 15. Madde’nin kalkmasıyla Evren ve arkadaşlarının yargılanamayacağını, bunu diyen “Evet”çilerin ve “Yetmez Ama Evet”çilerin yalancı olduğunu, herkesi enayi yerine koyduklarını söyleyenleri dün 12 Eylül davasının görüldüğü mahkeme önünde görünce yeniden yayımlamanın bir mahsuru olmadığına karar verdim. Fikirlerini değiştirmeleri iyi bir şey ama keşke bunu memleketin balık hafızalı oluşuna güvenerek değil, enayi, yalancı dedikleri insanlardan özür dileyerek, kendileriyle hesaplaşarak yapsalardı.
(Yıldıray Oğur fikirlerin değişmesinden Yetmez Ama Evet’çilerin zaferinden falan bahsetmiş iyi de etmiş. Fantastik kurgu tarzında ne kadar başarılı olduğunu göstermiş. Ancak politika konusunda aynı başarılardan bahsedemiyoruz. Referandumda Hayır diyen devrimciler neden hayır dediklerini ve davaya neden müdahil olduklarını net biçimde ortaya koydular. Buradan bir fikir değişikliği anlamı çıkartmak ise politikanın sınırlarını aşıyor, tıbbın sınırlarına giriyor. Geçmiş olsun.)