DOĞRUYA
DOĞRU...

Ruhat Mengi (Vatan):
•Türk Medeni Kanunu’nda evlenme yaşı 17’dir, ailenin rızası ve mahkeme kararı ile 16 olabiliyor. Diğer tarafta ise “18 yaş altı çocuktur” diyen ve Türkiye’nin imzalayarak taraf olduğu “Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi” var. Bu sözleşmeleri imzalayan ülke derhal iç hukuk kurallarını uluslararası sözleşmeye uygun hale getirmek zorunda.. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de “ikisi arasında çelişki varsa uluslararası sözleşme kuralı uygulanır” diyor. Tüm bu şartlar, maddeler ortada dururken hiçbirini göz önüne almadan “lisede okurken, yani 15-16 yaşında evlilik izni”ni hiç kimse çıkaramaz. Ama tabii artık Türkiye’de “olmaz” diye bir şey yok, “ben yaptım oldu” var.. Ta ki birileri yasanın “uluslararası sözleşmeye aykırı” olduğunu söyleyerek dava açana ve hala olmuyorsa sonunda AİHM’ne gidene kadar...

Nihal Kemaloğlu (Akşam):
•Anlaşılan bozuk sütü koordineli biçimde Sivas, Adana, Kırıkkale, Edirne, Konya, Samsun, Diyarbakır gibi farklı bölgelerdeki okullara dağıtımını gerçekleştiren süt ihalesini kazanan 4 ortaklı girişimin de herhalde günde piyasadan çekeceği 3 bin 500 ton sütün haftalık, aylık, yıllık karıyla bayağı başı dönmüştü.. Diğer taraftan mülki amirler de her zamanki refleksleriyle kamu sağlığını doğrudan  etkileyen gıda ve çevre zehirlenmeleri, kirlilikler olur da ortaya çıkarsa halka bilgi vermektense Diyarbakır Valisi gibi çocukların şikayetlerinin psikolojik olabileceğini belirtiyorlardı. Sivas Valisi'nden de 'zehirlenme demeyelim de bozuk sütün, bozuk gıdanın verdiği biraz kısmen psikolojik, kısmen de rahatsızlık' açıklaması geldi, belli ki akşam üstüne doğru 'laktoz intoleransı' tanısı kuvvetlendirilerek gündeme oturtulacaktı... Ne diyelim dün Türkiye'de İlköğretim Okullarında çocukların tadını beğenmeyip içmek istemediği 'akıl küpü sütler' öğretmenler zoruyla içirilince 'toplu psikolojik zehirlenme sanrısı' bütün ülkeyi baştan başa sarmıştı...

EĞRİYE
EĞRİ...

Hikmet Genç (Star):
•Siyasi iktidar ötekileştiriyor!... İktidar faşist.. Erdoğan diktatör... Dinle beni şimdi hıyar turşusu!.. Eğer bu ülkede faşizan bir yönetim varsa, Erdoğan diktatörse, böyle 1 Mayıs kutlaması olur mu?!.. 1 Mayıs'ı resmi tatil yapan da, Taksim'i açan da AK Parti değil mi?.. Kavgasız gürültüsüz onca insan bir arada kutlamadı mı 1 Mayıs'ı?!.. Laftan anlamayacağınızı bildiğim için kendimi fazla yormayacağım... Size tek bir şey diyeyim; Bu 1 Mayıs size kapak olsun!..
(Dinle bizi ey yazar müsveddesi 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması iktidarın bir lütfu değil emekçilerin ezilenlerin üst üste iki yıl Taksim 1 Mayıs alanıdır diyerek yürüttüğü mücadelenin sonucudur. Demokrasiden bahsetmiş zat-ı muhterem demokrasinin olduğu bir ülkede 600 öğrenci tutuklu yüzlerce gazeteci gazeteci hapishanede olur mu... Ama iktidar sarhoşluğu yandaşlık hastalığı bazen öyle boyutlara geliyor ki Başbakan’ın hapşırmasından dahi sivilleşme anlamı çıkartılabiliyor...)

Gültekin Avcı (Bugün):
•Ülkemizde sanata devletçe ayrılan kaynakların çoğu, sanat alıcısı olan kitlenin yerine, idari bürokrasi tarafından tüketilince önemli bir sorun beliriyor. Başbakan'ın sözleri sanat ve devlet ilişkilerinde kadim 2 düşünceyi hatırlatıyor: Birinci gruptakilere göre devlet ve sanat iç içedir, devlete ait her türlü imkânla sanat ve sanatçının desteklenmesi gerekir. İkinci gruptakiler, devlet ve sanatın birbirinden bağımsız olduğu fikrinden hareketle, devletin sanata asla ve hiçbir gerekçeyle müdahale etmemesini savunanlardır.

(Gültekin Avcı iktidarın sanata müdahalesini unutmuşa ya da görmemişe benziyor. Sanat eserlerini ucube oılarak nitelendiren bir iktidarın sanata olan duyarlılığından nasıl söz edilemezse o iktidarın sanatı özelleştirmeci ve piyasacı bir anlayışla egemenliği altına alması da kabul edilemez. Ancak yandaş basının manipülasyon konusundaki ustalığı hepimizce bilindiği için Avcı’nın bu sözlerinden ne anlatmak istediğini gayet iyi anlıyoruz.)