Şair İlhan Sami Çomak’ın yaşamını anlatan Hayat Seni Çok Seviyorum’un yönetmeni Kemal Aydoğan, “Göçebe bir İlhan Sami var. Özgür bir zihinle onu tutsak eden hiçbir şey yokmuş gibi yazabiliyor” diyor.

Dört duvarın göçebe şairi
Soldan sağa: Oğuzcan Ünlü, Gülseven Medar, Ali Tekbaş, Kemal Aydoğan (Fotoğraf: BirGün)

Oğuzcan ÜNLÜ

Yaklaşık 28 yıldır politik mahpus olan şair İlhan Sami Çomak’ın hayatına odaklanan Hayat Seni Çok Seviyorum adlı tiyatro oyunu 8 Eylül’den itibaren Moda Sahnesi’nde izleyiciyle buluşacak. Oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan ve müzisyen kimlikleriyle de tanınan oyuncular Gülseven Medar ve Ali Tekbaş’ı oyunun provasında ziyaret ettik.

Oyun nasıl ortaya çıktı?

Kemal Aydoğan: İlhan Sami Çomak ve adaletsizliğe odaklanmak istiyordum. Şiirlerinden bir oyun yapılabilir mi diye düşünüyordum. Şiirden oyun yapmak çok zor. Karınca Yuvasını Dağıtmamak kitabı otobiyografi olması sebebiyle çok işe yaradı. İpek Özel’le birlikte İlhan Sami'ye bazı bölümleri gönderdik. İlhan Sami o bölümlerden hareketle bir oyun yazdı. Şiirsel tarafı olan ama aynı zamanda dramatik olana imkân veren yeni bir metin ortaya çıkardı.

Evet, şiirden oyun çıkarmak zor dediğiniz gibi. Sizi zorlayan ne oldu?

K.A: Şiiri eylemin içinde yeniden canlandırmak zor çünkü dramatik yazıyla şiir aynı doğaya sahip değil. İlhan Sami ortaya kıymetli bir metin çıkardı. İlhan Sami'nin hayatı, başına gelen adaletsizlik ve Türkiye'de bu problemlerin görülmesi bağlamında çok katmanlı bir metin var.

ÇOCUKLUK VE ORTAKLIK

Oyunun konusu çok somut, hayatın içindeki politik bir noktadan çıkıyor. Fakat oyun neticede kurguya, dolayısıyla soyutlamalara ve imgelere sahip bir sanat eseri aynı zamanda. Oyunun hazırlık sürecinde bu ikisi arasında bir gerilim yaşadınız mı?

Gülseven Medar: Bizi en çok konuşturan bu gerilim aslında. Çocukluğumuzla bu hikâyenin birçok ortak yönü var. Sivas, Zara'nın Kürt ve Alevi mahallesinde büyüdüm. Zara'nın merkeziyle etnik ve kültürel olarak ayrışmış bir mahallesinden geliyorum. Başka kültürle temasımız okulla başlıyor. Öncesinde hayvanlarla, tarlalarla, Kızılırmak'la, doğaya temaslı bir masalın içerisindeydik. Sonra okulla birlikte çarpışmalarımızı yumuşak ya da sert geçişlerle yaşadık. İlhan Sami'nin bu tablosuyla çok benzeşen Ali'nin de deneyimleri var. Bunları hatırlıyoruz. Fakat bunu tekrar bedene çekmek kolay değil. Artık teknik bir düşünüş hali oluyor. Tekrar ve tekrar dürtmelerle olabilecek bir şey. Biz bunları yaşadık. Şimdi bunun karşı tarafa inandırıcı bir şekilde aktarılmasıyla ilgili çaba gösteriyoruz.

Ali Tekbaş: Hepimizin çocukluğunda yaşadığı travmalara neden olan olaylara İlhan Sami Çomak değinmiş. Hepimizin ortak bir yaşantısı olduğunu görebiliyoruz. Ben zaten bir göç sonucu Türkiye'ye yerleştim. Buradaki çocukların da benzer şeyleri yaşadıklarını fark ettim. Bu özellikle dil üzerinden gerçekleşiyor. Anadilimde karşılaştığım sorunları fazlaca yaşıyorum. Ya da sansür ve engellemelerle sürekli karşılaşıyorum.

İlhan Sami Çomakİlhan Sami Çomak

EGEMENLERDEN ÖNDE

Prova notlarınızda İlhan Sami’nin ironisinden birkaç kez bahsediyorsunuz. Burayı biraz açar mısınız?

K.A: İlhan Sami egemene kolunu kaptırmamış bir yerden konuşuyor. Hatta egemeni kavradığı, deşifre ettiği, çalışma prensiplerini sezdiği, sezmekten öte şerh ettiği bir yerden konuşuyor. Öyleyse egemenlerden bir adım önde konuşuyor. Egemen daha bir adım atarken İlhan Sami aslında egemenin adım atacağını kavramış bir yerde.

İlhan Sami şiirleri hakkında neler düşünüyorsunuz ve hissediyorsunuz? Ben İlhan Sami şiirinin dört duvar arasında değil, dünyada dolaşan bir şiir olduğunu düşünüyorum, siz buna katılır mısınız?

G.M: İlhan Sami'nin çocukluğu ve gençliği doğayla ilişkili bir şekilde geçiyor. O duyguyu bildiğimi söyleyebilirim. Öyle hatırlıyorum çünkü. Her doğaya çıktığımda, her doğaya gittiğimde tekrar hatırlıyorum. İlhan Sami özgüveni topraktan ve hayvanlarla olan temasından almış. Köy çocuğu büyütür. İlhan Sami şiirlerinde yaşam enerjisini, inancı, bağlanmayı ve hayatı algıladığı o evrensel noktayı okuyabiliyorum. Evrensel duyguların her yerde karşılığı var.

K.A: Hapishane içinde yaşamsallık nasıl devam eder diye düşünen biri var. Oluşlar ya da oluşum kesilmeleri söz konusu. İlhan Sami buralarda geziniyor. Varlık algısı çok yüksek. Bu onu bir sürü alanda gezindiriyor. Deleuzeyen anlamda göçebe bir İlhan Sami var. İlhan Sami kendi spiralini çiziyor. Özgür bir zihinle yazan, onu tutsak eden hiçbir şey yokmuş gibi davranan bir yazısı var. Hapishane edebiyatı gibi kavramların içine sığamayacak kadar katmanlıdır.

HAFIZAYA ALMAK

İlhan Sami Çomak’la geçtiğimiz günlerde bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz? Bu telefon görüşmesi size neler hissettirdi?

A.T: 4 gün öncesinden bunun haberini alınca kendimizi hazırlamaya başladık. Büyük bir heyecan. Sadece 10 dakika vaktimiz vardı. Her şey hızlı olmak durumundaydı.

G.M: Bizim onda bir fotoğrafımız var. Sen hangisisin diye bize sorular sordu. Fotoğraf üzerinden herkes kendini anlatmaya başladı. İlhan Sami coşkulu ve dolu bir avazla konuştu. Sanki bir dağ başında serin rüzgârlarla konuşan birisinin sesi gibiydi.

K.A: Benim için en kötü anlardan birisi telefonun birden kesiliyor olması. Buna kim karar verebilir ki? Bunu da hafızaya almak İlhan Sami'nin yaşadıklarının boyutu hakkında bir şey söylüyor.

İki müzisyen oyuncu var. Oyunun müzikle ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

G.M: Müzik esere hizmet ettiği kadar yer tutuyor. Müzik duygudaki yeri kadar var.

A.T: Müzik sanki geçerken bir uğruyor diyebiliriz.

K.A: Müzik yok değil ama oyun tümüyle müzikli de değil. İki tane müzisyen oyuncunun varlığı hiçbir oyunda göremeyeceğimiz kadar müzik ifadesini oyunun içine yayıyor.

Oyuna ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz? Size oyunla ilgili ulaşan destek ve dayanışma mesajları var mı?

G.M: Bir süredir susuyoruz. Birbirimizi kontrol ederek, dikkat et noktasında susuyoruz. Birileri artık konuşmaya başladı ve devamı gelecek hissi var insanlarda. Onun heyecanını görüyoruz.