Yerel yönetimlerin öncelikle kentin tüm unsurlarının görmeye başlaması gerekiyor. Eşitliğe inanan, eşitliği benimseyen politik bir iradeyle mevcut kent planlamaları iyileştirilip dönüştürülebilir.

"Dost değil eşit şehirler"
Zelal Yalçın, BirGün’ün sorularını yanıtladı. (Fotoğraf: BirGün)

Sarya TOPRAK

Yerel seçimlere 1 gün kaldı. Tüm toplum etkileyen seçimler, kadınlar için hayati öneme sahip. Kentlerin kadınlar için yaşanabilir yerler haline gelmesi için yerel yönetimlere büyük sorumluluk düşüyor. Seçilen yönetimlerin 1 Nisan sabahından itibaren kadın örgütleri ile masaya oturarak kentleri toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale getirmek için adımlar atması gerekiyor.

Kadınların toplumsal hayatın doğrudan parçası olabilmesi için bakım emeğinden şiddetle mücadeleye, kültür sanat faaliyetlerine erişime kadar birçok alanda yerel yönetimlerin sorumluluğunun olduğunu söyleyen EŞİK gönüllüsü Zelal Yalçın ile kadınlar için yaşanabilir kentler üzerine konuştuk.

Kadın dostu bir kent nasıl olur ve yerel seçimlerin kadınlar açısından önemi nedir?

"Kadın dostu" kelimesini incelemek gerekiyor. Çünkü toplumda makbul vatandaş olarak görülenler yetişkin erkekler. Bu sebeple kent birilerine dost birilerine de düşman oluyor. Dolayısıyla dost değil, kadınları ve kadınların bütün ihtiyaçları gören bir kenti tarif ediyor olmamız gerekiyor. Kadınlar yerel yönetimden eşit hizmet, eşit temsil, eşit muamele ister. Kentler tam da o bahsettiğimiz "makbul vatandaş" için planlanmış. Bu planlamanın dönüştürülmesi, mevcut olanın da iyileştirilmesi için radikal adımlar atılması gerekiyor.

Bunun için eşitliği benimseyen politik bir iradeye ihtiyaç olduğunun altını çizmek isterim.

Bakım emeği kadınların üstünde olan bir yüktü. Ama son yıllarda yoksulluğun artmasıyla çocuk, yaşlı bakımı kadınları iyice çıkmaza sürükledi. Yerel yönetimler bakım emeği konusunda nasıl adımlar atmalı?

Toplumsal cinsiyete dayalı iş dağılımı nedeniyle kadınlara yığılmış olan bakım meselesiyle ilgili yerel yönetimlerinin sorumluluk alması gerekiyor. Bunu iki taraflı tartışmalıyız. Evet, kadının hakkı ama bir yandan da çocuğun eğitim ve gelişim hakkı. Yaşlı bakımından bahsediyorsak yaşlıların da eşit ve nitelikli hizmete erişebilme hakkını da beraberinde konuşmalıyız. Özellikle sosyal demokrat yerel yönetimler uzun zamandır kreş uygulamalarını hayata geçirmiş durumda. Ana akımlaştırma noktasında 2019 seçimleri sonrası Ekrem İmamoğlu’nun ‘Kreşler yapacağım’ demesi bunun toplumsal olarak da ne kadar büyük bir talep olduğu görünür hale getirdi daha doğrusu görünür olan talep siyaset alanında da karşılık bulmuş oldu. Kadınların ekonomik özgürlüğüne kavuşabilmesi için bu ve buna benzer hizmetlerin genişletilmesi, yaygınlaştırılması hayati bir öneme sahip. Bugün Esenyurt'un bir mahallesinde sadece 0-14 yaş arası 7 bin çocuk bulunuyor. Şimdi böyle bir rakamın destek alabilmesi, hizmet alabilmesi için oralara çok büyük, çok yapısal değişimler gerçekleştirmek gerekir.

Bütün araştırmalar, bakım alanında yapılan yatırımların bir ülkenin hem bugününe hem geleceğine devasa bir katkı sunduğunu gösteriyor. Yani bir ülkenin kalkınması, büyümesi eşitlik politikalarından geçiyor. Bakım alanında erken dönemde yapılan yatırımlar kadın istihdamını artırarak kadın yoksulluğunu, çocuk yoksulluğunu ve genel olarak yoksulluğu azaltabilir.

Kadınların kentlerde eşit, özgür bir hayat sürmesi için yerel yönetimler neler yapabilir?

Eşit yurttaşlık hakkını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini, yerel yönetimlerin ana akım politikası haline getirmesi gerekiyor. Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilmiş olan, Türkiye Belediyeler Birliği tarafından takibi yapılan, Avrupa yerel yaşamda kadın erkek eşitliği şartı var. Bu şart Türkiye genelinde yüzden fazla yerel yönetim tarafından imzalandı.

Yerel yönetimler kadınları ve çocukları gören, kadınların üstünde biriken diğer hizmetleri gören bir politika üreteceğim diyorsa öncelikle taahhüt olarak bu metni imzalamalı.

Bir başka mesele de belediye meclislerinde eşitlik komisyonlarının olması.

Belediye meclisinin tüm kararları ilgili eşitlik komisyonunun olurundan geçirmek gibi bir sorumluluğu olmalı. Ve tabii ki zihinsel değişimi sağlamak için toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinin belediye başkanından başlayarak tüm yöneticiler, meclis üyeleri ve uygulayıcılar nezdinde de geliştirilmesi gerekiyor.

Kadınların kültürel ve sosyal etkinliklere erişebilmesi çok zor. Hem kadın yoksulluğunun giderek artması hem de toplumsal cinsiyet eşitsizliği bu durumu besliyor. Belediyeler bu alanlarda nasıl çalışmalar yürütmeli?

Kadınların bu ve benzer hizmetlere erişebilmesinin önünde çok ciddi bir ekonomik engel olduğunu bir kere görmek gerekiyor.

Kadınların tamamının güvenceli iş edinebilmesi için nitelikli meslek kurslarının açılması çok önemli. Ücretsiz servis imkânları yaratılmalı. İstanbul'da da pek çok ilçenin yaptığı İstanbul turları var ama yaygınlaştırılması ve çoğaltılması gerekiyor. Çünkü bu şehirde hâlâ denizi görmemiş olan kadınlar var. Kadının insan hakları programları, cinsel sağlık eğitimleri gibi eğitimlerin yaygınlaştırılması çok önemli. Dünyanın en muhteşem hizmeti de sunulsa kadının bilgisi yoksa o hizmet yok hükmündedir.

Mesleki eğitime ya da kültür sanat gezilerine gelmenin önünde engel olarak bakım yükü mü duruyor? O zaman onun da karşılanıyor olması gerekiyor.

Bir yerel yönetim ne yapar ne yapamaz sorusunda yerel yönetimlerin herhangi bir sınırından bahsetmek mümkün değil. "Benim yetki alanıma girmiyor" diye bir cümleyi hiçbir belediye başkanından, meclis üyesinden, siyasiden duymak istemiyoruz.

Yerel yönetimler, “Nasıl yapabiliriz? Gelin beraber yapalım, değiştirelim” demeli.

1 Nisan'da masaya oturdukları andan itibaren kadın örgütlerini masaya çağırdığı ve o iş birliğinin 5 yıl boyunca da kesintisiz halde sürdürüldüğü bir yapıya ihtiyaç var. Biz siz yapın demiyoruz, beraber yapalım diyoruz.