Halk müziğinle tanışmamdır belki de. Ya da insanoğlunun en yetkin edimlerinden biri olan ses’le birlikteliklerimden biri daha. Opera dinlemeye de başlamışım, büyük bir tutkuyla. Ortaokul son sınıfta mıydım ne... Yıl 1961 ya da 62 sanırım; okula gitmek üzere evden tam çıkarken kalakalıyorum; radyodan duyduğum ses büyülüyor beni. Derse geç kalacaksam da sonuna dek dinliyorum o sıra dışı yorumcuyu, çünkü sonunda söyleniyor kim olduğu: “Keskinli Hacı Taşan’ı dinlediniz…”

 

Türkü Sitesi’nden alıntılıyorum. Bayram Bilge Tokel yazıyor:

“(…) Hacı Taşan'ın, kendi rengi ve sınırları içinde güçlü bir sese sahip olduğunu söylemek gerekir. Önemli olan daha ziyade bu sesi kullanma tavır ve şeklinden doğan üsluptur ki, bu konuda ismi, ‘üslup sahibi mahalli sanatçılar’ın başında anılsa yeridir. Gür ve dolu bir ses, sesi bazen öne, bazen geriye atan bir ağız ve nefes kullanımı, özellikle tizlerde başarıyla uyguladığı kafa sesi, bazen sert, bazen yumuşak trillerden oluşan gırtlak nağmeleri ve doğal vibrasyonlarla zenginleşen renkli bir okuyuş tarzı... Ve hemen hemen bütün bu tekniklerin ya da benzerlerinin bağlamaya adaptasyonu ile ortaya çıkan lirik ve canlı bir bağlama çalma üslubu. (…) Orta Anadolu müzik geleneğinde kendine has bir çizginin temsilcisi olan Hacı Taşan'ın sanatı ile ilgili elbette çok şey söylenebilir. Kendisiyle beraber Çekiç Ali ve Neşet Ertaş gibi sanatçıların da ustası olan Muharrem Ertaş'ın Hacı Taşan üzerindeki bariz etkisini belirtmek gerekir. Fakat Hacı Taşan'ın hiç bir zaman taklide düşmediğini, kendi tavır ve üslubunu kısa zamanda bulduğunu ve kendi ustalığını konuşturduğunu biliyoruz. Hacı Taşan'ın bu "nevi şahsına münhasır" sanatçı kişiliği üzerinde Keskinli olmasının ağırlıklı yönünü vurgulamak gerekir. (…)1930'da doğan Taşan, aslen Kırtıllar köyünden. Kırtıllar o yıllarda "abdal" aşiretinin en yoğun olarak yaşadığı köylerden biri. Büyük bozlak ustası Muharrem Ertaş da buralı ve Neşet Ertaş'ın da doğum yeri Kırtıllar. Bu yoksul köyün toprakları hiçbir zaman insanlarını varlıklı kılmaz, fakat dünyanın en zengin nağmelerini içeren, en içli, en yanık türkülere can verir. Bozkırın ortasındaki bu fukara köy, Anadolu halk müzikleri içerisinde en orijinal renk ve anlatıma sahip bir tür "Anadolu blues"u olarak nitelendirilebilecek bir müziğe, abdal/aşiret müziğine kaynaklık eder. (…) Muharrem Ertaş, Hacı Taşan'ı yanına alarak bugün hala bu müziğin hem öğrenildiği hem de en çok icra edildiği mekanlar olan düğünlere götürür. ‘Düğün çalgıcılığı’ onlar için çoğu zaman tek ve en önemli meslektir. Yeri gelmişken önemli bir konuyu bir cümleye vurgulamakta yarar var: Çoğu zaman bu düğünlerdeki aşırı içki ve sefahat ortamı bu insanların ruhen ve bedenen hızla yıpranmalarına ve dolayısıyla genç yaşlarda ölüme sebep olmakta. Bunun özellikle ‘ustalar’ arasında adeta bir kader gibi benimsendiğini tespit ettiğimizi belirtelim. (…) ’O sıralar Muzaffer Sarısözen yurdun her tarafını gezip türkü derliyordu. Bir gün çıkıp Keskin'e geldi. Bir hafta kalarak birçok mahalli sanatçıdan derlemeler yaptı. Daha sonra seslerimizi radyoda yayınladı. Radyo ile ilişkim ilk böyle başladı. (…) Neşet Ertaş'ın elinde sazı ile ‘radyoevine çıkmak’ için ilk defa Ankara'ya gelişi de bu olaydan sonradır: ‘Baktım bir gün radyoda Hacı emmim türkü söylüyor. (…) Öyle bir heyecanlandım ki, yerimde duramadım. 'Ben de gidip radyoya çıkacağım' dedim. 'Madem Hacı emmimin söyledikleri radyoda çalınacak kadar kıymetli, o zaman benim okuyacaklarımı da yayınlarlar' diyerek elimde saz, Ankara'ya, Sarısözen'in yanına geldim...’ Neşet Ertaş daha sonra, Hacı Taşan'la birlikte, radyoda en sık program yapan mahalli sanatçılardan biridir artık. (…) 9 Mart 1983 tarihinde, geçirdiği üçüncü kalp krizinde 53 yaşında kaybettiğimiz Hacı Taşan'ı bir kez daha rahmetle anarken, aynı zamanda karısıyla teyze çocuğu olan üstad Neşet Ertaş'ın Hacı Taşan'a söylediği ağıtın sözleri ile  noktalamak istiyorum: (Son dörtlük) Anam Keskinlidir, babam Kırşehir/ Gönülden geldi de eyledim kahır/ Saygım var insana evveli ahir/ Açılsın meydanlar taşan geliyor/ İnsan hizmetine koşan geliyor…”