Bu eniştenin hanımını bacı biliriz biraderimle. O da ben de üç kardeşiz deriz kim sorsa. Kuzenimiz de bizi çok sever sağ olsun. Hep yemeğe falan çağırır. Bir de oğlan sahibi bunlar. Adı Ali Cevahir. Ben Cevahir diyorum. Anlayan anladı. Ortaokula gidiyor. Babasına rağmen bana düşkünlüğünden bizim takımın fanatiği.

Dükkan-III: İsme değil cisme

BURÇAK SEL

Bıyık spor olarak taburelerin üzerindeyiz. Ben ve bizim bebelerle. Önce tabure meselesini çözelim. Niye tabureyi vurguluyoruz bi anlatalım. Bugünün mesaisine gelecem sonra. Şimdi bu tabureleri bizim enişte verdi bana. Komik adamdır. Olur olmadık yerde bir laf der, bi şey yapar tüm neşeni yerine getirir. Severim. Tek kabahati cinconlu olması. Ben tabii ki tercihine saygı duymuyorum. Ağzımızı bozmasak da verip veriştiriyorum kulubüne, teknik direktörüne falan. Lan Ercan, çok tutkulu konuşuyon oğlum. Ondan bölmek istemiyom lafını diyo da yalan. Fenerli olsam görürdük tutkuyu neyi. Oğlanın yüzünü göstermezdi bi kere. Bişiy diyim mi bu arada? Beşiktaşlı olmak muhteşem bi şey. Cincona geçiriyon Fenerli değiliz diye es geçiliyo, Ali Şen’in takımına geçiriyon Galatasaraylı değiliz diye yutuluyo. Ali Şen la Ali Şen…

Adamı bir tek küvette hatırlıyoruz yıllar yılı. Takıma bak! İki büyükten hiçbir şey almamışsın. İhtiyaç duymamışsın çünkü. Baştan orjinalsin. Rengini öyle seçmişsin ki bunlarınkiyle uzaktan yakından ilgilisi yok. Sarıyı paylaşamamış ki ligi paylaşsınlar. Kardeş dost olsunlar. Sarı da renk olsa bana. Amaan. Her şeyi bizden öğreniyorlar işte. Gezi’den sonra milletin yükseleni de olduk zaten.
O ne demekse. Herkesin bi sempatisi falan artmışmış da bişeymiş. Adam insan gibi tutun bizi oğlum. Geziyle mi ikna oldunuz devrimciliğimize artisler hem? Ulan hiçbir şey bilmiyorsanız Optik Başkan’ı bilir insan. Sempatiyle falan yürümez bu işler hem. Lafı koyar geçeriz işte. Enişte deyince benim kuzenin kocası kendileri. Bacım yok benim. Bi biraderim var benden küçük. Aşırı mülayim. Kime çekti ben de bilmiyorum. Kavgalarımda karakola gelir. Polis bi bana bakar bi buna. Ben olsam ben de bakardım. Gram benzemiyoruz. Ne tipten ne de huydan…Bu eniştenin hanımını bacı biliriz biraderimle. O da ben de üç kardeşiz deriz kim sorsa. Kuzenimiz de bizi çok sever sağ olsun. Hep yemeğe falan çağırır. Bir de oğlan sahibi bunlar. Adı Ali Cevahir. Ben Cevahir diyorum. Anlayan anladı. Ortaokula gidiyo. Babasına rağmen bana düşkünlüğünden bizim takımın fanatiği. E o kadar olsun. Omzumda yaşadı sıpa, kreşe kadar. Siyah beyaz dışında donu tumanı yoktur. Hepsini de ben aldım. Diğer renklerin olduğunu da bok varmış gibi okulda öğrendi. Ercan dayı mavi fena renk değilmiş aslında deyince aklım duracaktı gözü laciverte neye çalacak diye. Bereket orada kaldı o iş. Bıyık sporun alt yapısında diyebiliriz kendisinden için. Bıyık terleyince asıla geçecek. Mutfaktan yetişiyo yalnız. Bi futbol yorumları yapıyor aklın durur. Bunun babası tuttu verdi tabureleri elime. Siteler’de bi atölyede ahşap ustası. Ayrancı tarafında oturan bir müşterileri bizim kullanmadığımız ahşap eşyalar var. Belki işinize yarar deyip vermiş. Dükkâna getirip, Ercan al la şunları da götünüz bi sağlam oturak görsün, senin plastikler rüzgârda sizi bile uçuruyo. Geçen bi tanesi yine karşı kaldırımdaydı, selamlaştık dedi. Ben de eyvallah abi dedim gülerek. Sevindim de. Kılıklı duruyorlardı uzaktan. Varıyım şu naylonları atayım da bunları yerleştireyim diye elime bi aldım ki birinin üzerinde zürafa, birinin üzerinde koala, birinin üzerinde de fil var. Yani ömrümüzü bir hayvanla tarif edin deseler asla aklımıza gelmeyecek üç hayvan... Bizi tanımlayan hayvan olsa ne olacak gerçi? Çocuklara, aha da bunlar dünyanın envai türlü canlıları. Çoğunuz bir kez bile görmeyeceksiniz bunları demek için alınmış oyuncakları andıran bu oturaklarla bizim gibi tiplerin bir araya gelmesi enterasan bi kere. Hayvanların kafalarını da nal gibi işlemişler oturakların üzerine. Bir de sevimli gözüküyorlar ki yalnız… İçeri buyur edip bira içersiniz birlikte. O kadar. Tabii bu kısım içimden geçiyor başta. Dışımdan nasıl geçsin? Bıyıklı adamlarız dedik ya. Benim ekip komple bıyıklı. Üç sabiti olan, zaman zaman da bir iki dönenleriyle beşi falan bulan takımın hepsi bıyıklı. Ne işimiz var yahu bu sevimli kafaların üzerinde kart seslerimizle hofur hofur konuşurken. O bişey değil, havalar ılımaya başlayınca hep dükkânın önündeyiz. Taburelerden yalnızca müşteri geldikçe kıçımızı kaldırıyoruz. Başta minder falan atıyoruz üzerlerine. Herkes birbirinden utanıyor destur etmek için. Alışıyoruz ama zamanla bu abukluğa da. Hatta herkes favorisini falan seçiyor. Bi, koalalı benim bananeler falan. Konuyu o derece içselleştiriyoruz. Egzotizmi mahallede yeşertiyoruz en alasından.

İşte bizim eniştenin mazaratlığından sebep başımıza gelen ama zamanla mütemmim cüzümüz olan hatta yalnız kaldığımızda her biriyle ayrı ayrı muhabbet geliştirdiğimiz oturaklarımızda kuruluyuz yine. Bu kez bebeleri her zamankiden erken arayıp dükkâna dikmişim. Geceden kalma diyemiyorum kendime. Nedeni ortada. Kalamadık onca içmeye. Bi güzelin, sertinden kalmayız aslında. Tuzlu limonlu, buz gibi maden suyunu dikiyorum tepeme. İyice açılayım da en ufak bir ayrıntıyı kaçırmayayım diye. Evet, anlatın bakayım. Kim vardı tek tek istiyorum diyorum. Abi valla oğlan tarafından oğlan, anası, babası, bir de erkek kardeşi vardı. İyi demek oğlan gelmiş diyorum başımı sallayarak. Evet abi diyip devam ediyor aveller bir de. İnsan kız istemeye az kalabalık gelir diye söylendik aramızda ama efendi tiplere benziyolardı. Grand tuvalet giyinmişler. Kayınbaba kırmızı kravat takmış. Kaynana da kırmızıdan elbise giymiş. Erkek kardeş de siyah takımlıydı abi. Gözlüğü vardı. Lan tamam başlayacam erkek kardeşten de kırmızısından da! Bize ne bunlardan diyorum. Herkesin bir bir eşkalini vereceksiniz dediğim aklıma gelince utanacak oluyorum bir an. Lafımızdan çıkmayın dedik de bokunu çıkardınız deyip yine de üste çıkıyorum. Aşırı çekirdek aile abi anlayacağın. Ya kimi kimseleri yok ya da böyle yaşıyorlar. Lan kız tarafı yok muydu oğlum bu nişanda? Yiyeceğim çekirdeğinizi sizin. Hüseyin abinin haneye gelin diye hafkırıyorum sabırsızlıktan. Hüseyin abigilin tarafında bilmediğin kimse yok zaten. Sadece Evrim ablanın arkadaşı vardı bi, ilk kez gördüğümüz. Güneş miydi neydi adı. O vardı, farklı diyorlar. Güneş diyince bunlar, benim kafa gidiyor tabi. Dünkü güzelliğin, Hüseyin abinin hanesinden olduğu hissinin çok ağır bastığı bu anda, kafamın hiç geldiğinin görülmediği düşüyor aklıma da burayı uzatamıyorum önceliğimden dolayı. Aklım isme değil cisme düşüyor zaten. Mesela bebeler Hatice Su deseler de giderdi aklım. Yemin ediyorum bu isme bile kurban verirdik canımızı. Ama dediğimiz gibi o edaya, gerdana; o sese, tavıra bittik tükendik. Güneşi de çok soğuk havalarda açmasının dışında hiç de sevmem zaten. Bana göre kuzey küre yaz mevsimini atlamalı. Bizim gibi kıllı zevatın düşmanı bu Güneş yav. Gömleklerin kol altı eprimesin gailesine para kazanıyoruz bu hayatta yeminle. Sarının da alllahı zaten. Yani geriliyorum da hafifinden bu isme. Daha fazla bilgiye aç şekilde ee diye uzatıyorum. Ne giyinmişti, saçı başı nasıldı diye bedene hasredilecek şeyleri soramıyorum tabii. Eee’si abi bu kadar. Her şey normaldi. Hüseyin abi hüzünlüydü az. Balkona çıkarıp sigara falan içtik efkarını dağıtalım diye. Gözümüz daha çok ondaydı anlayacağın diyorlar. İyi insan lafının üzerine gelirmiş cümlesi, Hüseyin abinin beni o esnada aramasıyla nadiren gerçek oluyo. Aramışsın. Telaşeden bakamadım. Kızlar uyanınca uğrayacağım yanına diyen, gölgesinden bile çekindiğimiz büyüğüme, Güneş mi sizde diye soruyorum höh diye. Cevabı beklemeden, buyur abi deyip yarı heyecan yarı korku kapıyorum teli. Kıp kızarık olduğumu görmezden gelmek için taburelere oturma sırası yapalım böyle olmuyor diye saçma saçma konuştuklarını duyuyorum bizimkilerin.