Dünya Vicdani Retçiler Günü'nde vicdani retlerini açıkladılar

Vicdani Ret Derneği, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü etkinlikleri kapsamında İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Gazete Duvar'ın seninmedyan.org'un haberinden aktardığına göre, açıklama Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Merve Arkun Civan’ın konuşmasıyla başladı. Civan konuşmasında, İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği katliama dikkat çekerek, savaşlara ve katliamlara karşı herkesi vicdani ret açıklamaya çağırdı.

Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Basına ve kamuoyuna

Bugün 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü.

2 yıla yakın bir zamandır Olağanüstü Hal koşullarında gittikçe ağırlaşan militarist baskı altında yaşıyoruz. Bu topraklarda militarizmle yüzleşme şansının üzerinden 2 yıla yakın bir zaman geçti. Milliyetçilik ve erkeklikle yoğrulmuş militarizm, yaşamlarımızı çalmaya on yıllardır olduğu gibi 2 yıldır aralıksız devam ediyor.

Askeri darbe girişimi olduğunda bir umut insanlarda oluşan ‘bu defa’ bu topraklardaki hâkim kültürle hesaplaşma umudu, her çıkan Kanun Hükmünde Kararnamede iyice azaldı.

Kürt Sorununda çözüm süreci olarak adlandırılan dönemin sokağa çıkma yasaklarıyla son bulmasının, darbe girişimini en azından yüreklendirdiğini bugünden baktığımızda açık olarak görmekteyiz. Çözüm sürecinde ana haber bültenlerinde ‘Analar ağlamasın’ söylemlerinin yerini, günümüzde asker övgülerinin ardı arkasının kesilmediği diziler almış durumda. 2 yıl sonra elimizde kalan, her televizyon kanalının vazgeçilmezi arasında kalan militarist özgülerin en yüksek dozdan pompalandığı diziler oldu.

Orduda yaşanan ihraçların ardından yaşanan yetersizliği gidermek için devlet yöneticileri çözümü 20’li yaşlardaki çocukluktan beri milliyetçi, erkekçi ve militarist eğitimle kendi istedikleri gibi büyütmeye çalıştıkları insanlara çevirdi. Anti-militarist, savaş karşıtı ve vicdani retçilerin haklı direnişleri sonucu devlet yetkilileri her ne kadar askeri birliğe zorla götürme uygulamasına son vermek zorunda kalsa da yaşamlarımızı çalmaya devam etmekten hiç vazgeçmedi.

Yaşamlarımızı çalan militarizm bunu bu sefer insanları zorla askeri birliğe alarak değil idari para cezaları keserek, GBT uygulamasıyla insanları sokağa çıkmaya dahi korkutarak ve işyerlerine yazılar göndererek işverenlerin işçileri işten çıkartmaya zorlayarak yapmaya çalışıyor. Anayasa Mahkemesi’ne derneğimiz aracısı olduğu 20’ye yakın başvuru yapılmasına ve 5 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hala bir karar çıkmadı. Mahkemeler, TC Devleti’nin altına imzasına koyup sorumluluklarını kabul ettiği uluslararası insan hakları sözleşmelerini görmezden gelerek vicdani ret hakkını ısrarla tanımamakta, sorumluluğunu üzerinden atmaktadır. Halkı askerlikten soğutma suçlaması, eskiye nazaran gündemdeki yerini kaybetmiş olsa da Roboski Katliamı’ndan sonra Roboski’ye yerleşip vicdani ret çalışmaları yürüten Yannis Vasilis Yaylalı, türlü bahanelerle aylardır tutuklu olarak ailesinden ve yakınlarından uzakta hapishanede özgürlüğünden yoksun durumdadır.

Bizler savaş karşıtları, anti-militaristler ve vicdani retçiler mücadelemizden hiçbir zaman ve hiçbir şart altında geri durmayacağız. Militarizm kitleleri korkutarak bir avuç adamın istekleri doğrultusunda onbinlerce gencin yaşamını hiçe saymaya devam ederken televizyon kanallarında propagandasına devam etmeye devam edecek. Yargısıyla, copuyla, hapishaneleriyle istedikleri kadar üzerimize gelebilirler. Geçmişte de vazgeçmedik, şimdi de vazgeçmeyeceğiz. Vazgeçmeyenler oldukça haklı mücadelemiz de önünde sonunda sonuç bulacak ve bu sonuçta gözyaşına yer olmayacak. Herkesi vicdani ret hareketini büyütmeye ve vicdani retlerini açıklamaya buradan bir kez daha davet ediyoruz.”

Basın açıklamasının ardından ilk olarak İsmail Mazlum Saysal vicdani reddini açıkladı. Saysal’ın açıklaması şu şekilde gerçekleşti:

“Şiddet içermeyen bir iktidar düşünülemez, devlet de farklı iktidarlı ilişkilerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kurumdur. Bu sebeple devlet şiddetin örgütlenmiş ve kurumsallaşmış halidir. Bunu Kürdistan’da sokakta oyun oynarken panzerle ezilerek öldürülen çocuklarda, bunu askerde Kürtçe şarkı söylediği için komutanından dayak yiyip komaya sokulan Kürt gencinde, bunu çocuklara oyuncak götürürken Suruç’ta öldürülen 33 düş yolcusunda, bunu kilometrelerce yol yürüyüp hayatını idame ettirmeye çalışırken bombalanarak öldürülen Roboskili ailelerde, bunu özgürlük için mücadele verirken sokak ortasında infaz edilen Hrant’ta, Ali İsmail’de, Ethem’de, Berkin’de, Hasan Ferit’te ve sayamayacağımız kadar, devletin otoritesi ve zulmüyle ezilen ve yok olan yaşamlarda görebiliriz.

Ben de önce insan, daha sonra da bir Kürt genci olarak devletin, şiddetini meşrulaştırdığı, bizlerin iradesini yok saydığı, bizleri sürekli kontrol altında tutup yalnızlaştırmaya ve bencilleştirmeye çalıştığı, bizleri bizlere öldürttüğü yasalarına, otoritesine ve onun varlığının devamını sağlayan hiçbir kurumuna ve zerresine itaat etmeyeceğim.

Devletin varlığını oluşturan, temel dayanağından biri olan ve şiddeti süreklileştiren askerlik kurumunun hiçbir kademesinde yer almayacağım. Bu vicdani reddimdir.”

Saysal’dan sonra söz alan Kamil Murat Demir de vicdani reddini açıkladı. Demir’in açıklaması ise şu şekilde:

“Çocukluğumdan bu yana Kürdistan’da devletin zulümlerine tanıklık etmiş biri olarak askerlik yapmayacağımı beyan ediyorum.

Maraş’taki, Roboski’deki, Soma’daki, Sur’daki, Cizre’deki katillerden olmayacağım. Tüm devletler katildir. Devletin askeri, katili olmayı reddiyorum; vicdani reddimi açıklıyorum.